Sanal Hayat Keyifli Forumun Tek Adresi - Sesli Sohbet - Sesli Chat > Her Telden > Sağlık » KANSER ÇeşitLeri

  • Yeni Konu aç Cevapla  
     
    LinkBack Seçenekler Arama Stil
  • Alt 17 Mart 2012, 13:16   #21
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: KANSER ÇeşitLeri

    KALINBARSAK KANSERİ TARAMASI NASIL YAPILIR ?

    Kalınbarsak kanserin taranması; daha önceden bu hastalık nedeni ile tedavi olmamış, hastalıkla ilişkili olabilecek yakınmaları olan hastalarda yapılabilmektedir. Böylece erken tanı ve daha başarılı bir tedavi uygulanabilmektedir. Kalınbarsak kanserinin taraması için bir çok yöntem kullanılmaktadır.

    Makattan parmakla muayene: Hastanın makadı, hekim tarafından parmakla muayene edilir. Bu işleme tıp dilinde rektal tuşe ismi verilmektedir. Bu yöntem, prostat bezinin muayenesinde de kullanılmaktadır. Dikkatle yapıldığında genellikle ağrı olmaz. Bu yöntemle, makatta kitle olup olmadığı anlaşılabilir.
    Dışkıda gizli kan testi: Bu testle, dışkıda gözle görünmeyen miktarlarda kanama olup olmadığı araştırılır. Kalınbarsak adenomu veya kanserinin yüzeyindeki damarlar, çabuk hasar görmeye eğilimlidirler ve bu yolla dışkıya kan karışabilir. Bu kanamanın miktarına göre, dışkının rengi değişebilir. Fakat sıklıkla, dışkıya az miktarda kanama olur ve bu da dışkının rengini değiştirmez. Gizli kan testi ile böyle az miktardaki kanamalar saptanabilir. Dışkıda gizli kan testi pozitif olanlarda, kanser açısından daha detaylı incelemeler başlatılır. Testin pozitif olması, her zaman polip veya kanser olduğunu göstermez. Divertikülit, hemoroid vs. gibi diğer kanama nedenleri de görülebilir. Et ürünlerinden alınan kan ve ağızdan demir preparatlarının kullanıldığı durumlarda, test yanlış pozitif çıkabilir. Kalınbarsak kanseri taramasında, bu testin tek başına kullanılması önerilmemektedir.
    Sigmoidoskopi: Sigmoidoskop, parmak kalınlığında, silindir biçiminde, esnek, ışıklı, görüntü ileten bir tüptür. Makattan sokularak kalınbarsakların son 30 cm’ lik kısmı incelenir.Ayrıca, video bağlantısı ile görüntü daha da büyültülebilir. Polipler, yavaş büyürler ve ileride kansere dönüşebilirler. Bu test hasta için çok rahatsız edici olsa da yararlı ve ağrısızdır. Uzunluğu 60 santimetre olması nedeni ile kalın barsağın sadece yarısı izlenebilmektedir.
    Kolonoskopi: Kolonoskopi de sigmoidoskopiye benzer yapıdadır, fakat daha uzundur. Tetkik esnasında polip görülürse alınır. Polipler, tanı anında kansere dönüşmemiş olabilir. Fakat, ileride kanserleşme riski taşıması nedeni ile alınırlar. Bu işleme polipektomi denmektedir. Alınan polipler, mikroskopla incelenerek kanserleşme olup olmadığı değerlendirilir. Eğer tetkik esnasında şüpheli bir kitle görülürse, buradan biyopsi alınarak patoloji laboratuarında tetkik edilir. Böylece kitlenin kanser olup olmadığı anlaşılabilir. Kesin tanı için biyopsi gereklidir. Kolonoskopi de hasta için rahatsız edici bir işlemdir, fakat; ağrı genellikle hafiftir veya olmaz. İşlem esnasında, hastayı rahtlatmak ve uyutmak için toplardamar içine ilaç uygulanmaktadır.
    Çift kontrastlı baryumlu kalınbarsak grafisi: Bu tetkik esnasında baryum ismi verilen madde kullanılmaktadır. Bu madde, kalın barsağın yüzeyini kaplayarak ince bir tabak oluşturur. Makattan uygulanır. Kalın barsağın yaklaşık olarak yarısına kadar baryum doldurulur ve hasta röntgen makinesinin altında çevrilerek bu baryumun dağılması sağlanır. Hava verilerek kalın barsakların genişlemesi ve daha iyi görüntü alınması sağlanır. Hastalara, bir gece önceden ve sabahtan barsak temizliği yaptırılır.

    Amerika Kanser Cemiyeti’ nin, kolorektal kanserlerin taraması için yaptığı öneri:
    * 50 yaşın üstündeki bütün sağlıklı erkek ve kadınlar için aşağıdaki üç yöntemden birisinin uygulanması önerilmektedir;
    Yılda bir kez dışkıda gizli kan testi ve her 5 yılda bir sigmoidoskopi veya
    Her 10 yılda bir kolonoskopi veya
    Her 5-10 yılda bir çift kontrastlı baryumlu kalın barsak grafisi çekilmesi
    Makattan parmakla muayene; sigmoidoskopi, kolonoskopi veya çift kontrastlı baryumlu grafiyle beraber yapılmalıdır.
    ** Kalınbarsak kanseri için aşağıda belirtilen risk faktörlerinden birisi bulunan kişilerde, daha sık aralıklarla ve/veya daha erken yaşlarda taramalar yapılmalıdır:
    Kalınbarsak kanserinin veya polipin güçlü aile hikayesi olanlar ( 60 yaşından genç birinci derecede akrabalardan birinde veya herhangibir yaşta birinci derecede akrabaların ikisinde bu hastalıkların olması )
    Kalıtsal kalınbarsak kanseri sendromları olan aileler (ailesel adenomatöz polipozis ve herediter-kalıtsal non-polipozis kalınbarsak kanseri)
    Kişide süregen iltihabi kalınbarsak hastalığının olması
    KALINBARSAK KANSERİNİN BULGULARI NELERDİR ?

    Aşağıdaki şikayetlerinden herhangibirisi olan hastalar, hekimlerine başvurmalıdır;
    Birkaç günden daha uzun süren ishal, kabızlık veya hiç dışkılayamama gibi tuvalet alışkanlıklarında değişiklik olması
    Makattan kanama veya dışkıda kan gözükmesi
    Kramp tarzında veya sürekli karın ağrısı
    İştahsızlık
    Zayıflama ve yorgunluk
    Sarılık ( ciltte ve gözün beyaz kısmında yeşil-sarı renk değişikliği )
    Enfeksiyonlar, hemoroid ve iltihabi barsak hastalığı gibi diğer hastalıklarda da bu tür şikayetler olabilir. Bu şikayetlerin neye bağlı olduğunu ancak doktor anlayabilir. Bu bulgular, belki de hastalığın erken teşhisini ve tedavisini sağlayabilir. Hasta, hekimiyle görüşerek yakınmalarını iletmelidir. Fakat, bazen kalınbarsak kanseri, hiçbir şikayete neden olmaz. Yakınmalar başladığında ise kanser, sıklıkla ileri evrede saptanır.

    KALINBARSAK KANSERİNİN TANISI NASIL KONMAKTADIR ?
    Hastanın yakınmalarını dinleyen hekim, kalınbarsak veya rektum kanserinden şüphelenirse; hastanın geçmişini sorgular ve muayene eder. Sonrasında tanı için, bazı tetkikler istenir.
    Hastanın hikayesi ve fizik muayenesi: Hastanın hikayesi ; hastanın yakınmalarının ve risk faktörlerinin sistemli bir şekilde doktor tarafından sorgulanmasıdır. Fizik muayenede ise; rektal tuşe (makatın, parmakla muayenesi) dahil, karnın detaylı muayenesi (organ büyümesi veya kitle vs.. açısından) ve vücudun diğer önemli kısımlarının muayenesini kapsar.
    Kolonoskopi: Daha önceden hakkında bilgi verdiğimiz kolonoskopi, erken tanıda yardımcı olurken, kesin tanıya da yardımcı olur. Kolonoskopik inceleme esnasında görülen kitlelerden veya şüpheli alanlardan alınan biyopsinin, mikroskop altında incelenmesi ile kesin tanı konabilmektedir. Küçük polipler, bu işlem esnasında tamamen alınıp incelenebilmektedir. Eğer kitle büyükse, sadece parça alınarak tanıya gidilebilir. Bu işlem esnasında alınan biyopsiler, yaklaşık olarak 3 mm çapındadır.
    Çift kontrastlı baryumlu kalınbarsak grafisi: Bu radyolojik tetkikten daha önce ayrıntılı olarak bahsedilmiştir. Bu film ile, kitle olup olmadığı, nerede yerleştiği ve özellikleri görülebilmektedir. Fakat, kesin tanı için diğer tetkiklere ihtiyaç vardır.
    Ultrason: Transdüser isimli özel bir cihaz tarafından üretilen ses dalgalarının, yakında bulunan organlardan yansıması ile elde edilen görüntünün değerlendirilmesine dayalı radyolojik tetkiktir. Ses dalgalarının yansıması, transdüser isimli cihaz tarafından alınır ve bilgisayar tarafından organ veya dokunun görünümü değerlendirilerek monitöre yansıtılır. Normal ve kanserli bölgenin, ses dalgalarını yansıtma özelliği farklıdır. Ultrasondan ayrıca, hastalığın sınırlı veya yayılmış olup olmadığını anlamada yararlanılır. Kalınbarsak ve rektum kanserlerinin tanısında iki türlü ultrason kullanılmaktadır. Endorektal ultrason denen yöntemde, bu işlem için özel bir transdüser doğrudan rektuma sokulur. Bu tetkikle, rektum kanserinin barsak duvarını aşıp aşmadığı, çevre dokulara yayılıp yayılmadığı değerlendirilebilir. İntraoperatif ultrason denen yöntemde, cerrah batını açıp içeri girdiğinde öncelikle karaciğer başta olmak üzere (kalınbarsak kanserli karaciğere çok sık olarak yayılım gösterir) batıniçi organların değerlendirilmesinde kullanılır.
    Bilgisayarlı Tomografi (BT): Bu radyolojik tetkikte, x ışınları ile vücut çeşitli açılardan, seri filmlerle değerlendirilir. Alınan bu şekiller, bilgisayarla değerlendirilir ve monitöre aktarılır. Daha net görüntülerin alınabilmesi için, sıklıkla toplaramar içine kontrast madde olarak isimlendirilen solüsyonlar verilir. Kalınbarsak kanserinin en çok yayılım gösterdiği, karaciğer ve akciğer gibi organlar ile karın içine yayılım olup olmadığı BT ile değerlendirilebilir. Portografili spiral BT denen yöntemde; karaciğeri besleyen damarlardan olan portal vene kontrast madde verilerek işlem yapılır. Böylece, sık olarak kalınbarsak kanserinin yayılım gösterdiği karaciğer daha net olarak değerlendirilebilir. Ayrıca, batın içindeki şüpheli kitlelerden BT eşliğinde iğne biyopsisi yapılabilir. BT eşliğinde alınan biyopsi yaklaşık 13 mm uzunluğunda ve 3 mm çapındadır. Alınan bu örnek, mikroskop altında değerlendirilir.
    Akciğer grafisi: Bu tetkikle, kalınbarsak kanserinin sık olarak yayıldığı akciğerler değerlendirilir.
    Manyetik rezonans görüntüleme (MRG): BT’ ye benzer şekilde, vücudun bir çok açıdan görüntülerini alır. BT’ den farklı olarak radyasyon kullanılmaz. Güçlü manyetik alan kullanılır. Bu tetkikte, manyetik alan olması nedeni ile, vücudunda ****l protez olanlar, kalp pili olanlarda tetkik yapılmaz. Bu yöntem, çok çeşitli açılardan görüntü alabilmesi nedeni ile, ****stazları saptamada BT ve akciğer grafisinden daha değerlidir.
    Pozitron emisyon tomografisi (PET): Bu tetkikte, radyoaktif atom içeren glükoz (şekerin kimyasal biçimi) kullanılır. Bu maddeden, atomdan küçük olan pozitron isimli partiküller açığa çıkar. Özel bir kamera ile vücut görüntülenerek bu pozitronların dağılımı izlenir. Vücuttaki hücreler; bu radyoaktif şekeri değişik miktarlarda alırlar. Bu miktardaki değişiklik, hücrelerin ****bolizma hızları ile orantılıdır. Bu nedenle PET; diğerlerinden farklı olarak, içyapıların şekli yanında onların ****bolizmalarıyla ilgili bilgi verir. Kanser hücrelerinin ****bolizması, normal hücrelerden farklı olduğu için kitlelerin kanser olup olmadığı ve yayılım yapıp yapmadığı değerlendirilebilir. Fakat günümüzde, PET rutin olarak kullanılmamaktadır. PET, kalınbarsak kanserinde araştırma amaçlı kullanılmaktadır.
    Anjiografi: Bu tetkikte, damar içine ince bir kanül sokularak incelenecek bölgeye doğru çeşitli manevralarla ilerletilir. İncelenecek bölgeye gelindiğinde, hızlıca kontrast madde verilir ve seri olarak röntgenleri çekilir. İşlem sona erdiğinde, kanül damardan çekilir. Anjiografi, kalınbarsak kanserinin tanısında ve tedavi planlanmasında nadiren kullanılır. Daha çok karaciğer ****stazı olan hastalarda, operasyonun daha az kan kaybıyla bitirilmesine yardımcı olabilmesi nedeni ile kullanılmaktadır. Çıkarılamayan karaciğer kitlelerinde de, kanlanmayı sağlayan damarın belirlenmesinde, doğrudan kitleye ilaç uygulamasında yardımcı bir tetkiktir.
    Kan biyokimyası ve hemogram:Tam kan sayımı, hastanın kanındaki çeşitli hücrelerin miktarının saptanmasını sağlar. Kan hücrelerinin azalması, kanserden kanamaya bağlı olarak görülebilir. Bu kan kaybı nedeni ile demir eksikliği anemisi gelişebilir (kanamayla birlikte, kan hücrelerinin yanı sıra demir iyonu da kaybolur). Demir eksikliği anemisi, erişkinlerde sıklıkla kanamaya bağlıdır. Kadınlarda, demir eksikliği özellikle ülkemiz başta olmak üzere sık görülmektedir. Kadınlarda demir eksikliğinin daha sık görülmesi, doğumlar ve adet kanamaları ile olan kayıplara bağlıdır. Fakat, doktorların demir eksikliğinin neye bağlı olduğunu iyice değerlendirmeleri gereklidir. Gereğinde, kayıp bölgesi olarak mide-barsak sistemi değerlendirilmelidir. Kemoterapi ile tedavi edilecek olan hastaların, düzenli olarak bu tetkiklerini yaptırmaları gereklidir (ilaçların kemik iliğini etkilemeleri nedeni ile). Kanserin karaciğer ve kemiğe yayılma riskinin olması nedeni ile oluşabilecek biyokimyasal bozuklukların saptanabilmesi için, düzenli olarak kan biyokimya tetkikleri yapılmalıdır.
    Karsinoembriyonik antijen testi (CEA): CEA, kalınbarsak ve rektum kanseri hücrelerinin çoğu tarafından üretilerek kan dolaşımına salınır. CEA testi; kalınbarsak kanseri nedeni ile tedavi almış hastaların takibinde, diğer testlerle birlikte kullanılır. CEA düzeyleri, hastalığı tekrarlayanlarda erken dönemde yükselebilir ve bu da erken tanı konmasını sağlayabilir. CEA düzeylerinde yükselme olması; kalınbarsak kanseri dışında başka nedenlerle de olmaktadır. Ülseratif kolit, barsakların kanser olmayan tümörleri, bazı karaciğer hastalıkları ve müzmin akciğer hastalıklarında da CEA yükselebilmektedir. Sigara içilmesi de, CEA düzeyinde yükselmeye neden olmaktadır. CEA’ nın kanser dışı nedenlerle de yükselebilmesi nedeni ile, insanların kanserli olup olmadığının araştırılmasında kullanılması uygun değildir. CEA, kalınbarsak kanseri tanısı konmuş ve tedavi almış veya halen tedavi alan hastaların izlenmesinde çok yararlıdır.
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 17 Mart 2012, 13:16   #22
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: KANSER ÇeşitLeri

    Renal Hücreli Kanser (Böbrek Kanseri)

    • Renal Hücreli Kanser böbrek tübül hücrelerinden köken alır.
    • Sigara tüketimi ve ağrı kesicilerin yanlış kullanımı renal hücreli kanserin oluşumunda risk faktörüdür.
    • Renal Hücreli Kanserin olası bulguları idrarda kan görülmesi ve karında kitle.
    • Abdominal bölgeyi ve böbrek bölgesini değerlendiren tetkikler bu kanserin tanı ve tanımlanmasında kullanılır.
    • Belirgin faktörler prognozu ve tedavi seçeneklerini etkiler.
    -Renal Hücreli Kanser böbrek tübül hücrelerinden köken alır.
    Renal Hücreli Kanser(Böbrek Tümörü,Böbrek adenokanseri olarak da tanımlanır.) böbreğin tübüllerinde bulunan bir kanserdir.
    2 tane böbrek vardır, belin her iki boşluğunda yer alırlar,(göğüs kafesinin altında).Böbrekteki küçük tübüller filtrasyon yapar,kanı temizler ve artıkları atar ve idrarı oluşturur.İdrar her böbrekten üreter yardımıyla mesaneye gider.Mesane idrarı vücuttan atılıncaya kadar depo eder.
    Üreter ve renal pelvisten köken alan kanser reanl hücreli kanserden farklıdır.
    -Sigara alışkanlığı ve ağrı kesicilerin yanlış kullanımı renal hücreli kanserin oluşumunda risk faktörüdür.

    Risk Faktörleri:
    • Sigara tüketimi
    • Ağrı kesicilerin fazla ve yanlış kullanımı
    • Genetik yatkınlığın olması (Von Hippel- Lindau hastalığı,Kalıtsal Papiller renal hücreli kanser varlığı)
    -Renal Hücreli Kanserin olası bulguları idrarda kan görülmesi ve karında kitledir.

    Bu semptomlar renal hücreli kanser ve diğer durumlarda da görülebilir.Erken dönemde hiçbir semptom görülmeyebilir.Tümör büyüdükçe semptomlar ortaya çıkabilir.Aşağıdaki problemlerden herhangi biri mevcutsa doktora başvurulmalıdır:
    • İdrarda kan görülmesi.
    • Karında şişlik görülmesi
    • Kenarda hiç geçmiyen ağrının olması
    • İştahın kaybolması
    • Nedeni belli olmayan kilo kaybı.
    • Anemi.
    -Abdominal bölgeyi ve böbrek bölgesini değerlendiren tetkikler bu kanserin tanı ve tanımlanmasında kullanılır.

    - Fizik muayene ve Hikaye :

    Genel ve kapsamlı bir şekilde yapılan muayenede kitle yada anormal bir görünümün olması önemlidir.Hastanın sağlıkla ilgili olarak alışkanlıkları, geçirilmiş hastalıklar ve tedaviler sorulmalıdır.

    - Kan biokimyasının değerlendirilmesi:

    Organlar ve dokular tarafından kana salgılanan maddelerin kandaki miktarını değerlendirmek için kan örneği alınır.Bir maddenin kandaki anormal değeri (yüksek/düşük) onu üreten organ yada dokunun hastalığını işaret edebilir.
    -İdrar analizi: idrarın rengi ve içeriği değerlendirilir (şeker,protein,kan,bakteri).

    - Karaciğer fonksiyon testleri:

    Kana karaciğer tarafından salgılanan enzimler değerlendirilir.Bu enzimlerden herhangi birinin anormal miktarı hastalığın karaciğere yayıldığını gösteren bir işaret olabilir.

    - IVP:

    Bu organlarda (böbrek,üreter,mesane)kanserin olup olmadığını belirlemek için yapılan seri görüntülemedir.Kontrast madde damardan iğne ile verilir.Bu kontrast madde böbrek,üreter,mesane den geçerken oluşabilecek engellenmeyi görüntülemek amacıyla seri filmler çekilir.

    - USG:

    Bu tetkik yüksek enerjili ses dalgalarının dokulara gitmesi ve yansımalarının toplanması ile yapılan bir tetkiktir.Bu yansımaların sonucunda oluşan resme sonogram denir.

    -Bilgisayarlı Tomografi:
    -MRIMagnetik Rezonans Görüntüleme):

    Vücuttaki organları magnetik yada radyo dalgaları kullanarak bilgisayar yardımıyla yapılan bir görüntüleme yöntemidir.

    - Biopsi:

    Bu yöntemle alınan doku yada örnekler kanser teşhisi için mikroskop altında değerlendirilir.Bu yönteme Nükleer MRI da denir.
    -Belirgin faktörler prognozu ve tedavi seçeneklerini etkile
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 17 Mart 2012, 13:17   #23
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: KANSER ÇeşitLeri

    Safra Kesesi Kanseri

    Safra kesesi kanseri, kanser hücrelerinin safra kesesi dokusundan kaynaklandığı bir hastalıktır.
    Bayan olmak Safra kesesi kanseri gelişme riskini etkileyebilir.
    Safra kesesi kanserinin olası belirtileri sarılık, ağrı ve ateştir.
    Safra kesesi kanserinin erken tanı ve tespiti zordur.
    Safra kesesi ve komşu organları incelemek için kullanılan testler tespit, tanı ve evreleme için kullanılır.
    Belirli faktörler prognoz (iyileşme şansı) ve tedavi seçeneklerini etkiler.

    Safra kesesi kanseri, kanser hücrelerinin safra kesesi dokusundan kaynaklandığı bir hastalıktır.

    Safra kesesi kanseri, kanser hücrelerinin safra kesesi dokusundan kaynaklandığı nadir görülen bir hastalıktır. Safra kesesi armut şeklinde karnın üst tarafında karaciğerin hemen altında yerleşmiş bir organdır. Safra kesesi, karaciğer tarafından yağların sindirilmesi için yapılan safrayı depolar. Yiyecekler mide ve ince barsaklara geldiği zaman safra safra kesesinden ana safra kanalı adı verilen ve karaciğer ve safra kesesini ince barsakların ilk kısmına bağlayan tüp şeklinde yapıya salgılanır.
    Safra kesesinin duvarı 3 ana tabakadan oluşur.
    Mukoza (en iç tabaka)
    Musküler (orta, kas) tabaka
    Seroza (dış tabaka)
    Bu tabakalar arasında destekleyici bağ dokusu bulunmaktadır. Primer safra kesesi kanseri en iç tabakadan başlayıp, büyüdükçe dışa doğru yayılır.

    Bayan olmak Safra kesesi kanseri gelişme riskini etkileyebilir.
    Safra kesesi kanserinin olası belirtileri sarılık, ağrı ve ateştir.

    Bu ve diğer semptomlar safra kesesi kanserinden kaynaklanabilir. Bazı diğer durumlarda aynı sempromlara neden olabilir.Aşağıdakilerden herhangi birisinin varlığında Doktora başvurmalıdır.
    Sarılık (derinin ve gözün beyaz kısmının sararmasıdır)
    Mide üzerinde ağrı
    Ateş
    Bulantı ve kusma
    Şişkinlik
    Karında kitleler
    Safra kesesi kanserinin erken tanı ve tespiti zordur.
    Safra kesesi kanserinin erken evrelerinde farkedilebilir semptom ve bulgu yoktur.
    Safra kesesi kanserini bulgu verdiğinde, bu diğer bazı hastalıklarınkine benzer.
    Safra kesesi karaciğerin arkasında saklıdır.
    Safra kesesi kanseri, bazen safra kesesini başka nedenlerle çıkartıldığında farkedilir. Safra kesesi taşı olanlarda nadiren Safra kesesi kanseri gelişir.

    Safra kesesi ve komşu organları incelemek için kullanılan testler tespit, tanı ve evreleme için kullanılır.

    Safra kesesinin ve çevre dokuların resmini oluşturan işlemler ile tanı ve hastalığın yayılımı hakkında fikir edinilir. Kanser hücrelerinin safra kesesi içine ve dışına yayılımını değerlendirme işlemine evreleme denir.

    Tedavi planını belirlemek için, safra kesesinin cerrahi olarak çıkarılıp çıkarılmayacağını bilmek önemlidir. Safra kesesi kanserini tespit, teşhis ve evreleme için yapılan test ve işlemler genellikle aynı zamanda yapılır
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 17 Mart 2012, 13:17   #24
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: KANSER ÇeşitLeri

    Serviks Kanseri (Rahim Ağzı Kanseri)

    SERVİKS KANSERİNİN BELİRTİ VE BULGULARI NELERDİR ?
    Serviks kanserinin ilk başlangıç evrelerinde genellikle belirti ve bulgu görülmez.
    Çoğunlukla kanser yayıldıktan sonra belirti ve bulgular ortaya çıkmaktadır.
    Aylık adet kanamaları dışında vajinadan anormal akıntı gelmesi serviks kanserinin bir işareti olabilir.
    Cinsel ilişki sonrası kanama olması sık görülen bir belirti olup yine cinsel ilişki sırasında ağrı olması da serviks kanseri belirtisi olabilir.
    Ancak bütün bu belirtiler serviks kanseri dışında diğer hastalıklara bağlı da gelişebileceği unutulmamalıdır. Örneğin iltihabi bir hastalık da ağrı yada kanamaya sebep olabilir. Bu nedenle bu belirtiler olduğu zaman mutlaka bir hekimle görüşülmesinde yarar vardır. Belirtilerin olmasını beklemeden düzenli olarak pap testi ve pelvik muayene yaptırmak daha akılcı bir yoldur.

    Serviks kanserinin risk faktörleri nelerdir?
    çok sayıda erkekle cinsel ilişkide bulunma,
    diğer üreme sistemi bölümlerinin kanserleri,
    geçmişte squamöz intraepitelyal lezyon tanısı almış olma
    ilk cinsel ilişkinin erken yaşta (16 yaş veya küçük) olması,
    geçmişte insan papilloma virus (HPV) enfeksiyonu yada diğer cinsel yolla bulaşan hastalıkları geçirmiş olma,
    aktif yada pasif sigara içiciliği,
    şimdiki ya da geçmişteki cinsel partnerlerin cinsel ilişki ile bulaşan hastalık riski taşıması,
    immün eksiklik,
    HIV (+) olma,
    kötü beslenme
    Serviks kanserinin gelişiminde en önemli faktörün insan papilloma virusunun (HPV) olduğu kabul görmektedir. Cinsel yolla bulaşan diğer faktörler arasında bulunan HSV2 virusunun aynı şekilde etki gösterdiği düşünülmektedir. Serviks kanser hücrelerinde bu virüsün genetik yapısının bulunması bu bulguyu desteklemektedir. Günümüzde 70 den fazla HPV tipi belirlenmiş olup bunların yaklaşık 24 tanesinin insan üreme sisteminde hastalık etkeni olduğu saptanmıştır. Bunlar arasında da tip 16 ve tip 18’ in serviks kanseri gelişiminde en önemli rol oynadığı saptanmıştır.
    HPV enfeksiyonunun önlenmesinde;
    Doğum kontrol yöntemi olarak prezervatif gibi engelleyici yöntemlerin kullanılması,
    Spermisid adı verilen kremlerle doğum kontrolü yapılması,
    Tek eşliliğin tercih edilmesi yararlı olabilmektedir.
    Sigara içilmesi kadınlarda squamöz hücreli serviks kanseri riskini arttırır. Bu risk sigara içiminin süresi, miktarı ve yoğun sigara dumanına maruz kalma ile daha da artar. Hiç sigara içmeyen ve duman maruziyeti olmayan kadınlara göre bu kadınlarda risk 3 kat daha fazladır.
    Bazı vaka kontrollü çalışmalarda çeşitli gıdaların kanser riski üzerine etkileri araştırılmıştır. Diyet içerikleri karoten, C vitamini, E vitamini ve folik asitten zengin olan kadınlarda serviks kanserinin daha az görüldüğü bildirilmiştir. Yapılan çalışmalarda A vitamininin az alınmasının riski arttırdığı gösterilmiştir. Yine benzer çalışmalarla beta-karoten düzeyinin serviks kanser oranı ile ters orantılı olduğu saptanmıştır. Ancak ağız yoluyla folik asit verilen iki randomize çalışmada koruyucu etkinlik gösterilememiştir. A vitamininin HPV ile ilişkili proliferasyonu önlediğini gösteren bazı deneysel çalışmalar mevcuttur.
    Çalışmalar henüz tamamlanmamıştır. Bu nedenle rastgele vitamin kullanılmamalıdır. Bu konuda hekiminizle görüşerek daha detaylı bilgi alabilirsiniz.

    Serviks kanseri erken tanınabilir mi ?
    Serviks kanseri, düzenli pap testi ve jinekolojik muayeneler ile birlikte kanserin belirti ve bulgularına karşı uyanık olmakla erken yakalanabilir. Erken tanı konması tedavinin başarı şansını arttırmaktadır.


    Serviks kanseri tanısı nasıl konur?
    Tıbbi hikaye ve fizik muayene: Kişi doktora başvurduğunda kişisel ve aile ile bazı bilgiler sorulur. Bu soruların amacı risk faktörlerinin belirlenmesi ve serviks kanserinin hastadaki belirtilerini ortaya koymaktır. Ayrıntılı fizik muayene ile genel olarak sağlık durumu değerlendirilir. Jinekolojik muayene ile değerlendirme tamamlanır.
    Sistoskopi, proktoskopi ve genel anestezi altında muayene: Sistoskopi işleminde, ışıklı, uzun ve dar bir tüp ile üretradan (idrar yollarının sonu) girilerek mesaneye ulaşılır. Bu yöntemle üretra ve mesane kanser yayılımı açısından incelenir. Şüpheli alanlardan milimetrik biyopsiler (parçalar) alınabilir. Sistoskopi, bölgesel anestezi ile sadece girilecek olan bölge uyuşturularak ya da bazı hastalarda genel anestezi altında yapılır.
    Rektoskopi: Işıklı bir tüp ile rektumdan (kalın barsağın sonu) girilerek kanser varlığı araştırılır.
    Biyopsi: Eğer alınan biyopsi (parça) sonucunda serviks kanseri olduğunuz ortaya çıkmışsa, bu tip kanserlerin tedavisi ile uğraşan bir cerraha başvurmanız gerekir.

    Pap (smear) testi nedir?
    Pap (smear) testi; servikste (rahimağzı) kansere dönüşebilecek hastalığı bulunan ya da serviks kanseri için yüksek risk taşıyan kadınları belirleyen bir tarama testidir. Smear (pap) yönteminin güvenilirliği, örneğin alınma tekniğine ve sitolog tarafından yeterli incelenmesine bağlıdır. Pap testinin invaziv kanserde kanseri atlama olasılığının % 50 olması nedeniyle pap testi negatif bile olsa, serviksde gözle görülür bir lezyon varlığında mutlaka biyopsi yapılmalıdır. Serviks, muayenesinin rahatlıkla yapılabilmesi nedeni ile hastalığın ve tedaviye cevabın değerlendirilmesi konusunda hekime avantaj sağlar.

    Görüntüleme Testleri nelerdir?
    Akciğer grafisi: Serviks kanserinin akciğerlere yayılıp yayılmadığı gösterilebilir.
    Bilgisayarlı Tomografi (BT): Serviks kanserinin pelvis ve para-aortik bölgede lenf düğümlerine yayılım durumu BT ile gösterilebilir. Bu görüntüleme yönteminde, bir X-ışını demeti vücudun etrafında döndürülerek, çeşitli açılardan değişik görüntüler alınır. Alınan görüntüler bir bilgisayar aracılığı ile biraraya getirilerek vücudumuzun içinin görüntüleri oluşturulur. Ayrıntıları daha iyi gösterebilmek için damar yoluyla kontrast madde adı verilen özel bir boya kullanılır.
    Manyetik rezonans görüntüleme (MRG): Serviks kanserinin komşuluğundaki veya uzağındaki diğer organlara ya da lenf düğümlerine yayılıp yayılmadığını gösteren bir diğer görüntüleme yöntemidir. MRG’ da manyetik alan ve bilgisayar kullanılarak vücudun iç yapısının ayrıntılı görüntüleri elde edilir. MRG’da X ışınları kullanılmaz. MRG, serviks kanseri tanısında rutin olarak kullanılmamaktadır. Çünkü BT hem daha ucuzdur hem de BT ile MRG’ dakine benzer görüntüler elde edilir.
    İntravenöz Urografi (IVU): IVU, damar yoluyla özel bir boya verildikten sonra, idrar yollarının X ışınları ile çekilen filmidir. Bu boya kan dolaşımından böbrekler yoluyla atılır. Böbreklerden üreterlere ve oradan mesaneye geçer. Böbreklerden çıkan idrar yollarındaki anormallikleri gösterir. Serviks kanseri pelvik lenf düğümlerine yayılıp, üreter adı verilen, mesane ile böbrekleri birleştiren idrar yollarına bası uygulayıp buranın tıkanmasına neden olabilir. IVU ile tıkanıklık olup olmadığı anlaşılabilir.
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 17 Mart 2012, 13:17   #25
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: KANSER ÇeşitLeri

    Testis Kanseri

    Testis kanseri çoğunlukla, sperm üreten hücrelerde başlar. Kanser ilk olarak testiste bezelye büyüklüğünde sert bir yumru olarak dikkat çeker. Bu yumru genellikle dokunulduğu zaman acımaz. Erken safhalarda başka belirti yoktur. Birçok erkek tümörü kendisi keşfeder. Ne kadar erken fark edilirse o kadar iyidir. Genellikle kanser sadece tek testisi etkiler.

    Belirtiler

    - Testiste yumru veya şişme;

    - Muhtemelen bölgesel ağrı veya hassasiyet

    - Testiste ağırlık hissi (bazen).

    Testis kanseri genç erkeklerde, özellikle 15-35 yaşlarında ve siyah erkeklere kıyasla beyaz erkekler arasında daha çok görülür. Eğer testislerin biri veya her ikisi doğumda inmemişse, ileride her iki testis için de kanser riski daha büyüktür. Erken tespit edilerek tedavi edilirse, kanser genellikle iyileşebilir.

    Teşhis

    Kendi kendini muayene ile skrotum içindeki tümör veya başka bir oluşumun varlığı fark edilebilir. Böyle bir yumru fark ederseniz, acıyıp acımadığına bakmadan hemen doktora danışın. Teşhisi doğrulamak için ultrasonografi yapılabilir.

    Testisteki bir tümör hemen her zaman habistir, ama tümörün varlığından emin olmak için doktor muayenesi gereklidir. Testisleri ve skrotumu etkileyen başka şartlarda da benzer yumrular ortaya çıkabilir. Epididimit, Hidrosel, Vanikosel ve Orşit gibi. Bunların bir kısmı da zararsızdır.

    Testiste tümör varsa, ameliyatla çıkartılması şarttır. Tümör habis ise, vücudun başka yerlerine dağılıp dağılmadığını anlamak için, kan testleri, röntgen ve başka testler gerekir.

    Testis kanseri teşhisi konulan erkeklerin yüzde 70 i tedaviden sonra 5 yıl veya daha fazla yaşarlar (5 yıl sağ kalma oranı). Ancak, bu geç safhada keşfedilmiş kanserleri de kapsamaktadır. Testis kanserlerinin en çok görülen türü olan seminom erken teşhis ve tedavi edilirse, hemen hemen bütün vakalarda iyileşebilir.

    Tedavi-Ameliyat

    Hasta testisin ameliyatla alınması gereklidir. Bu erkekliğin kaybedileceği anl..... gelmez, çünkü geride kalan sağlıklı testis vücudun normal cinsel ve hormon üretme işlevlerini yerine getirebilir. İki testis de kaybedilirse, kısırlık meydana çıkar. Ancak 3 haftada bir enjeksiyonla erkeklik hormonu verilerek gerekli olan normal cinsel işlev sağlanabilir.

    Diğer Tedaviler

    Kanserlerin vücudun diğer kısımlarına yayılmasını önlemek veya yayılmışsa ona karşı mücadele edebilmek için radyoterapi veya kemoterapi kullanılır.
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 17 Mart 2012, 13:17   #26
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: KANSER ÇeşitLeri

    Tiroid Kanseri

    Genellikle tiroid kanserinin ilk belirtisi boynun tiroid bölgesinde oluşan bir yumrudur ancak sadece bunların çok azı (%5 kadar) kötü huyludur. Bazen ilk işaret büyümüş bir lenf düğümüdür. Varolan bazı diğer belirtiler ise ağrı, seste değişme ve hipertiroid ya da hipotiroiddir.

    Fiziki muayene sırasında bir yumru bulunduktan sonra bir endokrinoloji ya da tiroidoloji uzmanına başvurmak en doğru yaklaşımdır. Bu uzmanlar yumruların varlığının taahhüt edilmesi için öncelikle bir ultrason kontrolü uygulayacak ve tiroid bezinin durumunu inceleyeceklerdir. TSH ve diğer antitiroidlerin varlığı tiroid kanserinin Hashimoto tiroditi gibi diğer tiroid bozukluklarından ayırt edilmesini sağlayacaktır. Yumruların kötü huylu olup olmadığının tesbitinde en hassas etkin ve ucuz yöntem tiroid ince iğne aspirasyon biyopsisi(TİİAB - fine needle aspiration biopsy)dir. Bu yöntemde ultrason yardımı ile ince bir iğne ile yumruya ulaşılarak doku örneği alınır.

    Tiroid kanserinin türüne göre ameliyat uygulanır ve kanserli doku alınır.

    Tüylü Hücreli Lösemi

    • Tüylü hücreli lösemi kemik iliğinin çok sayıda lenfosit ( beyaz kan hücrelerinin bir tipi) ürettiği bir kanser türüdür.
    • Cinsiyet ve yaş tüylü hücreli lösemi gelişme riskini etkileyebilir.
    • Tüylü hücreli löseminin muhtemel belirtileri yorgunluk, infeksyon ve kaburga kemikleri altında ağrıdır.
    • Kan ve kemik iliğini inceleyen testler tüylü hücreli lösemi tanısını koymak için kullanılır.
    • Bazı faktörler tedavi seçeneklerini ve prognozu (iyileşme şansını) etkiler.

    Tüylü hücreli lösemi kemik iliğinin çok sayıda lenfosit ( beyaz kan hücrelerinin bir tipi) ürettiği bir kanser türüdür.
    Tüylü hücreli lösemi kemik iliği ve kanın kanseridir. Löseminin bu nadir tipi yavaş yavaş kötüleşir. Hastalığa tüylü hücreli lösemi denmesinin nedeni lösemi hücrelerinin mikroskop altında tüylü gözükmesindendir.
    Normalde kemik iliği daha sonra olgun kan hücrelerine gelişen kök hücreler (olgunlaşmamış hücreler) üretir. 3 tip olgun kan hücresi vardır:
    • Kırmızı kan hücreleri oksijen ve diğer maddeleri vücudun tüm dokularına taşır.
    • Beyaz kan hücreleri infeksyon ve hastalıklarla savaşır.
    • Trombositler kan pıhtısı oluşturarak kanamayı önlerler.
    Tüylü hücreli lösemide çok sayıda kök hücre lenfosit denen bir tip beyaz kan hücresine gelişir.
    Bu lenfositlere lösemik hücreler de denir. 3 tip lenfosit vardır.

    • B lenfositler infeksyonlarla savaşmak için antikor üretirler.
    • T lenfositler B lenfositlerin infeksyonlarla savaşması için antikor üretmesine yardım ederler.
    • Dojal öldürücü hücreler kanserli veya virüs taşıyan hücrelere saldırırlar.

    Tüylü hücreli lösemide B lenfositler normal çalışmaz. Lenfositlerin sayısı kemik iliği ve kanda arttığı için ,sağlıklı kırmızı kan hücreleri, beyaz kan hücreleri ve trombositlere çok az yer kalır. Bu da infeksyon kansızlık ve kolay kanamaya neden olabilir. Bazı lösemi hücreleri dalakta toplanarak büyümesine neden olur.
    • Erişkin akut lenfoblastik lösemi tedavisi 1.
    • Çocukluk çağı akut lenfoblastik lösemi tedavisi 2.
    • Kronik lenfositik lösemi tedavisi 3.
    • Erişkin akut myelosit lösemi tedavisi 4.
    • Çocukluk çağı akut myelosit lösemi / diğer myelosit malinite tedavisi 5.
    • Kronik myelojen lösemi tedavisi 6.
    Cinsiyet ve yaş tüylü hücreli lösemi gelişme riskini etkileyebilir.
    Tüylü hücreli lösemi nedeni bilinmemektedir. Daha çok yaşlı erkeklerde görülür.
    Tüylü hücreli löseminin muhtemel belirtileri yorgunluk, infeksyon ve kaburga kemikleri altında ağrıdır.
    Bu ve diğer belirtiler tüylü hücreli lösemi veya başka durumlar tarafından meydana getirilir. Eğer aşağıdaki sorunlar olursa bir doktora danışılmalıdr.

    * Halsizlik veya yorgunluk hissi.
    • Ateş veya sık infeksyon.
    • Kolay morarma veya kanama.
    • Nefes darlığı.
    • Sebebi bilinmeyen kilo kaybı.
    • Kaburga kemikleri altında ağır veya dolgunluk hissi.
    • Boyun, kolaltı, mide veya kasıkta ağrısız kitleler.
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 17 Mart 2012, 13:17   #27
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: KANSER ÇeşitLeri

    Vaginal Kanser

    Vajen kanseri, vajen dokuları içerisinde kanser (malign) hücrelerinin bulunduğu bir hastalık olup, kadınlardaki nadir kanser tiplerinden biridir. Vajen mensterual period sırasında sıvının vücuttan dışarı atıldığı ve bebeğin çıkışını sağlayan bir bir geçiş yoludur. Aynı zamanda doğum kanalı olarak da adlandırılır. Vajen, serviks (uterus yada rahim ağzı) ve vulvayı (vajenin cilde açıldığı yerdeki cilt katlantılarını ) birbirine bağlar.
    İki tip vajen kanseri mevcuttur:skuamöz hücreli kanser (squamous carcinoma) ve adenokarsinoma. Skuamöz karsinoma genellikle 60-80 yaş arasındaki kadınlarda görülür. Adenokarsinoma ise sıklıkla 12-30 yaş aralarındakindaki kadınlarda görülür.
    Anneleri DES (dietilstilbesterol) alan genç kadınlar vajen tümörleri için risk altındadır. Bunlardan bazılarında clear cell adenokarsinoma adı verilen nadir görülen bir tip karsinom gelişir. DES, 1945-1970 yılları arasında gebeleri düşükten korumak için verilen bir ilaçtır.
    Aşağıdakilerden herhangi biri mevcutsa bir doktora başvurulmalıdır:
    Menstrual perioddan bağımsız kanama ya da akıntı.
    Zor veya ağrılı idrar yapma.
    Cinsel ilşki sırasında veya pelvik bölgede ağrı.
    Histerektomi geçiren kadınlarda da hala vaginal kanser gelişme riski bulunmaktadır.
    Doktor kanseri saptamak için çeşitli testleri kullanabilir. Doktor genellikle pelvik muayene ile işe başlayacaktır. Bu sırada şişlikler fark edebilir ve ardından Pap smear yapacaktır. Bir parça pamuk, fırça veya tahta bir çubuk yardımıyla serviksin dışındaki dokudan ve ya vajenden örnekleme için hücreler alacaktır. Bu sırada biraz basınç hissi duyulabilir ancak genellikle ağrısızdır.
    Normal olmayan hücreler bulunduğunda, doktor vajenden bir parça doku keserek (biyosi) mikroskop altında kanser hücresi olup olmadığını arayacaktır. Doktor kanserin nerede başladığını veya nerelere yayılmış olabileceğini anlamak için sadece vajene değil pelvisteki diğer organlara da bakmalıdır. Aynı zamanda bir akciğer grafisi de çektirerek yayılmış olup olmadığını anlamalıdır.
    İyileşme şansı ve tedavi seçeneği kanserin evresine Ve hastanın genel sağlık durumuna bağlıdır.
    Evre Açıklaması

    Vajende bir kanser bulunduğunda (tanı konduğunda), kanserin vajenden vücudun diğer dokularına yayılıp yayılmadığını bulmak için (evreleme) daha fazla testler yapılacaktır. Doktor tedaviyi planlayabilmek için kanserin evresini bilmelidir.

    Vulva Kanseri

    Kadınlarda nadir görülen bir kanser çeşidi olan vulva kanseri kanser hücrelerinin vulvada bulunduğu bir hastalıktır. Vulva, kadınlarda vajenin dış kısmındadır. Vajen, uterus (bebeklerin geliştiği, armut şeklinde içi boş bir organ) ile vücut dışı arasındaki geçittir. Doğum yolu olarak da isimlendirilir.

    Vulva kanserli kadınların çoğu 50 yaşın üstündedir. Ancak 40 yaş altı kadınlarda da daha sık hale gelmektedir. Sürekli kalıtımsal ve vulvada renk değişikliği olan kadınlarda vulva kanseri riski yüksektir. Eğer menstruasyon ( aybaşı) ile ilişkisiz kanama ya da akıntı varsa, vulvada ağrı ya da şiddetli yanma/kaşıntı varsa, vulva cildikaba ve soluksa doktora başvurmak gerekir.
    Eğer bulgu varsa doktor kanser olup olmadığını kesinleştirmek için bazı incelemeler yapmak isteyecektir. Genellikle vulvanın gözle incelenmesi ve herhangi bir şişlik olup olmadığının kontrol edilmesi ile başlanır. Daha sonra doktor vulvadan küçük bir parça alarak (biyopsi) mikroskop altında inceler. Biyopsi yapılacağı zaman bu alanı uyuşturmak için hastaya ilaç verilir. Bir miktar basınç hissedilse de genellikle ağrı olmaz. Bu inceleme sıklıkla doktorun muayene odasında yapılır.
    İyileşme şansı (prognoz) ve tedavi seçenekleri kanserin evresine ( vulvada sınırlı ya da başka yerlere yayılmış olması) ve hastanın genel sağlık durumuna bağlıdır.
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 17 Mart 2012, 13:18   #28
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: KANSER ÇeşitLeri

    Yetişkinde Beyin Tümörleri

    Yetişkin beyin tümörleri nelerdir?
    Yetişkin beyin tümörleri, beyin dokuları içerisinde büyümeye başlayan kanser (malign) hücrelerinin meydana getirdiği hastalıklardır. Beyin hafıza, öğrenme, duyular (işitme, görme, koklama, tat alma ve dokunma) ve duyguları kontrol eder. Aynı zamanda kaslar, organlar ve kan damarları gibi vücudun diğer parçalarını da kontrol eder. Beyinden başlayan tümörler primer (birincil) beyin tümörleri olarak adlandırılır.
    ****statik beyin tümörleri nelerdir?
    Beyinde bulunan tümörler,sıklıkla, vücudun başka bir bölgesinden başlayıp beyine yayılımış (atlamış) tümörlerdir. Bunlar ****statik beyin tümörleri olarak adlandırılırlar.
    Beyin tümörünün bulguları nelerdir?

    Sık sık olan başağrıları.
    Kusma.
    İştah kaybı.
    Duygulanım ve ki?ilik değişiklikleri
    Düşünme ve öğrenme yetilerinde değişiklik
    Nöbetler.
    Yetişkin beyin tümörünün bulunmasında ve tanısında hangi testler kullanılır?
    Yetişkin beyin tümörünün saptanmasında (bulunmasında) beyini ve spinal kanalı incelemeye yönelik testler kullanılır.
    BT (Bilgisayarlı Tomografi): Vücudun çeşitli bölgelerinden farklı açılarla ayrıntılı görüntü serilerinin elde edilmesini sağlayan bir işlemdir. Bu görüntüler x-ışının makinesine bağlı bir bilgisayar aracılığıyla meydana getirilirler. Organların ya da dokuların daha iyi görüntülenebilmesine yardım amacıyla bir boya (kontrast madde), ven aracılığıyla ya da yutturularak kullanılabilir. Bu işlem computerized tomografi (CT) veya computerized aksiyel tomografi olarak da adlandırılabilir.
    MRG (Manyetik Rezonans Görüntüleme): Beyinin ve spinal kanalın ayrıntılı görüntü serilerinin elde edilmesi için, bir mıknatısın (magnet), radyo dalgalarının ve bir bilgisayarın kullanıldığı işlemdir. Hastaya bir ven aracılığıyla gadolinium adı verilen bir madde enjekte edilir. Gadolinium kanser hücrelerinin etrafında birikerek daha parlak görülmelerine neden olur. Bu işlem aynı zamanda nükleer manyetik rezonans görüntüleme (NMRG) olarak da adlandırırlır.
    Yetişkin beyin tümörüne cerrahi sırasında tanı konur ve temizlenir. Bir beyin tümöründen kuşkulanıldığında, kafatasının bir parçası kaldırılır ve bir iğne aracılığıyla beyin dokusundan örnek alınarak biyopsi yapılır. Bir patolog kanser hücrelerini aramak amacıyla mikroskop altında dokuyu inceler. Kanser hücreleri bulunduğunda, doktor aynı cerrahi seansında güvenli olabilecek kadar tümör dokusu temizleyecektir. Cerrahi sonrası kanser dokusu kalıp kalmadığını MRG ile saptanabilir. Testler aynı zamanda kanserin evresini saptamak amacıyla da yapılmaktadır.
    Tümörün derecesi (grade) nedir?
    Mikroskop altında normal olmayan kanser hücrelerinin görünümü ve tümörün beklenen büyüme ve yayılma hızı tümörün evresini belirler. Patolog biyopsi sırasında çıkarılan dokuyu kullanarak tümörün evresini tanımlar. Yetişkin beyin tümörleri için aşağıdaki dereceleme sistemi kullanılabilir.
    Derece (Grade) I
    Tümör yavaş büyür, normal hücrelere benzer hücreler içerir, nadiren komşu dokulara yayılım gösterir ve cerrahi sırasında tümörün tümüyle çıkarılabilmesi mümkün olabilir.
    Derece (Grade) II
    Tümör yavaş büyür fakat komşu dokulara yayılım gösterebilir ve daha yüksek evreli bir tümör haline gelebilir.
    Derece (Grade) III
    Tümör çabuk büyür, komşu dokulara yayılma eğilimi gösterir ve tümör hücreleri normal doku hücrelerinden çok farklılık gösterir.
    Derece (Grade) IV
    Tümör çok hızlı ve saldırgan bir şekilde büyür, içerdiği hücreler normal dokudan çok farklılık gösterir ve başarılı tedavi zordur.
    Tümörün tipi, evresi, yerleşim yeri, cerrahiden sonra kanser dokusu kalıp kalmaması ve/veya beyinin diğer bölgelerine tümör yayılımı iyileşme şansını ve tedavi seçeneğini belirler.
    Yetişkin Beyin Tümörü Tipleri
    Kanserin uzanınımı yada yayılımı genellikle evresi olarak tanımlanır. Beyin tümörleri için standart evreleme sistemi bulunmamaktadır. Primer (birincil) beyin tümörleri santral sinir sistemi ( beyin ve spinal kord ) içerisinde yayılım gösterebilir, fakat vücudun diğer parçalarına nadiren yayılırlar. Tedavi amacıyla, beyin tümörleri tümörün bağlandığı hücre tipine, santral sinis sistemi içerisinde yerleşimine ve tümörün derecesine (grade) göre sınıflandırılırlar.

    Beyin Sapı Gliomaları
    Bunlar beynin spinal kord ile devamlılık gösteren beyin sapı parçasından gelişen tümörlerdir. Sıklıkla yüksek derecelidirler. Yüksek dereceli veya geniş yayılım gösteren beyin sapı tümörlerin başarılı tedavisi güçtür. Sağlıklı beyin dokusuna zararın önlenmesi amacıyla, beyin sapı gliomalarına genellikle biyopsi yapılmadan tanı konur.
    Pineal Astrositik Tümör:
    Pineal tümörler pineal glandın içinden veya çevresinden gelişirler. Pineal gland beyinde, melatonin hormonu salgılayarak uyku-uyanıklık siklusumuzun kontrolüne yardımcı olan çok küçük bir organdır. Çok çeşitli pineal tümörler mevcuttur. Pineal astrositik tümörler, pineal bölgede ortaya çıkan ve herhangi bir derecede olabilen astrositomalardır.
    Pilositik Astrositoma (grade I)
    Astrosit adı verilen beyin hücrelerinden başlayan tümörler astrositomalardır. Pilositik astrositomlar yavaş büyürler ve çevre dokulara nadiren yayılım gösterirler. Bu tümörler sıklıkla çocuklukta ve genç erişkinlerde ortaya çıkarlar. Genellikle başarıyla tedavi edilebilirler.
    Diffüz Astrositoma (grade II)
    Diffüz astrositomalar yavaş büyürler, fakat sağlıklı çevre dokulara sıklıkla yayılım gösterirler. Bazıları daha yüksek dereceli (grade) tümörlere dönüşebilirler. Sıklıkla genç erişkinlerde ortaya çıkarlar.
    Anaplastik Astrositoma (grade III)
    Anaplastik astrositomlar aynı zamanda malign astrositomalar olarak da adlandırılırlar. Hızlı büyürler ve çevre dokuya yayılım gösterirler. Tümör hücreleri normal hücrelerden çok farklılık gösterir. Anaplastik astrositoman?n ortalama 41 yaşında görülürler.
    Glioblastoma (grade IV)
    Glioblastomalar saldırgan ve çok hızlı büyüme ve yayılım gösteren malign astrositomalardır. Hücreler normal hücrelerden çok farklılık gösterirler. Glioblastoma aynı zamanda glioblastoma multiforme ya da grade IV astrositoma olarak da adlandırılır. En sık 45-70 yaş arası yetişkinlerde görülürler
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 17 Mart 2012, 13:18   #29
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: KANSER ÇeşitLeri

    PROSTAT KANSERİ

    Prostat kanseri 50 yaş üzerindeki erkeklerin önemli sağlık sorunlarından biridir. 60 ile 70 yaş arasındaki erkeklerin yaklaşık yarısında, 70 ile 90 yaş arasındakilerin de % 90'ında prostat büyümesine (prostat hipertrofisi) ait bulgular vardır. "Prostatizm" olarak adlandırılan bu belirtiler özellikle geceleri sık yapma gereksinimi, idrar yapmaya başlamada ve mesanede kalan son idrarı çıkarmada güçlük, idrar yapamama, idrar akımının zayıf veya kesintili olması, idrar yaparken yanma veya acıma hissidir. Prostatizm bulguları büyük olasılıkla selim prostat hipertrofisiyle ilişkilidir. Ancak hastalığın selim olması durumunda da tedavi gereklidir. Çünkü idrar yaparken olan bu zorlama yaşamı zorlaştırmasının yanı sıra daha sonra idrar göllenmesine ve böbrek fonksiyonunun bozulmasına da yol açabilmektedir.

    Prostat kanseri vakalarının % 80’i de 65 yaşın üzerindedir. Amerikan Kanser Cemiyeti’nin verilerine göre 1997 yılında ABD’de 334.500 kişiye prostat kanseri tanısının konacağı ve 41.800 kişinin de bu hastalık nedeniyle yaşamını kaybedeceği tahmin edilmektedir. Prostat kanseri ABD’de erkeklerde görülen kanserden ölüm nedenleri içerisinde akciğer kanserinden sonra ikinci sırada gelmektedir.

    Prostat ceviz büyüklüğünde bir erkek cinsiyet bezidir. Yeri idrar bezinin hemen altındadır ve idrar yolu prostatın içerisinden geçerek dışarı açılır. Salgıladığı koyu sekresyon meninin bir kısmını oluşturur. Prostatın bu fonksiyonu erkeklik hormonu olan testosteronun kontrolü altındadır. Pek çok kanser türünde olduğu gibi, prostat kanserinin de nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Çalışmalar özellikle 55 yaşın üzerindeki erkeklerde ortaya çıktığını ve tanı konulduğu sırada hastaların ortalama yaşının 70 olduğunu göstermektedir. Yağdan zengin diyetle beslenme, kadmiyuma maruz kalma (pil fabrikaları), kauçuk endüstrisinde çalışıyor olmanın hastalığa yakalanma olasılığını artırdığı ortaya konmuştur.

    Sadece yakınmalara dayanarak selim prostat hipertrofisinin prostat kanserinden ayrımı mümkün değildir. Bazı özel muayene yöntemleri ve tetkiklerle büyümenin selim mi yoksa kanserle mi ilişkili olduğu ortaya konabilir. Prostatın anüsten parmakla muayenesi (rektal tuşe) bu yöntemlerin başında gelmektedir. Prostat büyümeleri bu şekilde kolaylıkla saptanabilmekte, bezin büyüklüğü ve yapısı hakkında bilgi edinilebilmektedir. Prostat kanseri konusundaki ikinci önemli tetkik prostat spesifik antijendir (PSA). PSA’nın kan düzeyleriyle hastalığın varlığı konusunda anlamlı ilişki olduğu gösterilmiştir. Ancak yüksek PSA düzeyleri prostat enfeksiyonları ve selim hipertrofisi gibi çeşitli hastalıklarda da olabileceğinden sonuçların deneyimli bir doktor tarafından değerlendirmesi gerekir.

    Tıpkı meme kanseri gibi prostat kanserinde de erken tanı hastalığın tamamen tedavi edilebilmesi için büyük önem taşımaktadır. Amerikan Kanser Cemiyeti 50 yaşın üzerindeki erkeklerde prostat kanseri taramasının başlamasını önermektedir. Ailesinde hastalık olanlarda ise taramanın 40 yaşın üzerinde başlaması gerektiği vurgulanmaktadır. Günümüzde kullanılan tarama yöntemi rektal muayene ve PSA düzeylerinin ölçülmesini şeklindedir. Prostatın değerlendirilmesinde kullanılan diğer önemli bir tanı aracı transrektal ultrasonografidir (TRUS). TRUS prostatın derinlemesine değerlendirilebilmesini sağlar ve diğer muayene bulgularının güvenirliğini artırır. Prostatla ilgili esas değerlendirmeyi sağlayacak olan patolojik inceleme de genellikle TRUS altında uygulanan hücre örneklemesine dayanmaktadır. Yukarıda söz edilenler dışında bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme tekniği, kemik sintigrafisi gibi yüksek teknoloji kullanan yöntemler de mevcuttur. Ancak bunların hiçbiri tarama yöntemi değildir, ancak olası bir hastalığın daha ayrıntılı değerlendirilmesinde kullanım alanı bulmaktadır.

    Prostat kanseri gelişimi açısından dört evrede incelenmektedir. Hastalığın en erken evresinde tümör henüz prostatta küçük bir alanda sınırlıdır (in situ). Bu evrede tümör büyüme hızı çok yavaştır, hastaların genellikle semptomları bulunmamaktadır ve rektal muayene ile de anlaşılamaz. Tümörün daha büyüdüğü ikinci evrede ise artık rektal muayene ile anlaşılabilir, ancak halen prostata sınırlıdır. Üçüncü evrede artık tümör prostatın dışına taşmıştır, dördüncü evrede ise hastalık özellikle kemikler olmak üzere vücudun uzak bölgelerine de yayılmıştır (****statik hastalık). Hastalığın tedaviye verdiği cevap, evresi ile doğrudan ilişkilidir. ****statik hastalıkta hastaların sadece % 5’inde 15 yıllık yaşam süresi görülürken, lokalize hastalıkta bu değer % 80-85 civarındadır. İleri yaşta tanı konan hastaların sağkalımlarının daha uzun olduğu ileri sürülmüşse de, bu varsayım kanıtlanamamıştır.

    ERKEN EVRE HASTALIKTA TEDAVİ

    Tanı konusundaki büyük ilerlemelere karşın erken evre prostat kanserinin tedavisi konusunda günümüzde hala çelişkiler söz konusudur. Bu çelişkilerin en büyük kaynağı, 90 yaşın üzerinde ise hemen hemen bütün erkeklerin prostat dokularında kanser odaklarının gösterilebiliyor olmasıdır. Buradan çıkan sonuç hastalığın çoğu kişide aslında var olduğu ve sessiz kaldığıdır. Giderek yaygınlaşan ve daha hassas yöntemler kullanılarak yapılan tarama testleri aslında sessiz kalacak olan prostat kanserlerinin de tanınmasına neden olmakta, böylelikle hastalığın artmakta olduğuna dair bulgular ortaya çıkmaktadır. Nitekim erken evredeki hastalığın saptanmasının, bu hastalık nedeniyle olan ölümlerde bir azalma sağlamadığı ortaya konmuştur. “Aşırı tanı (overdiagnosis)” olarak adlandırılan bu bulgular “aşırı tedavi (overtreatment)” yaklaşımını da beraberinde getirmiştir. Bu nedenle hangi hastaya gerçekten tedavi gerektiği, hangisine gerekmediği günümüzde önemli bir araştırma konusudur.

    Bugün için erken evre prostat kanserinde özellikle PSA ve TRUS değerlendirmelerine dayanan başlıca tedavi yaklaşımları özellikle 70 yaşın üzerindeki hastalar için izlem (hastanın herahangi bir tedavi yapılmaksızın yakından izlenmesi), daha genç hastalar için radikal prostatektomi adı verilen cerrahi girişim ve cerrahiyle aynı sonucu veren radyoterapidir (ışın tedavisi). Bu tedavi seçeneklerinin bütün komplikasyonlarını da içerecek şekilde hastayla açık açık konuşulması ve hasta için en uygun kararın verilmesi önerilmektedir. Buna karşın ileri evre (****statik) hastalığın tedavisinde kullanılan başlıca yöntem ise hormon tedavisidir. Prostat dokusunun ve bu dokudan kaynaklanan tümörlerin androjenlerin kontrolü altında olması, kastrasyondan hormon tedavisine dek geniş bir tedavi seçeneği sunmaktadır.

    Sağlıklı yaşlı bireylerin bu hastalığın erken tanısı konusunda uyarılması, yıllık PSA kontrolleri ve rektal muayene büyük önem taşımaktadır. Prostatla ilgili klinik ya da PSA’ya dayalı tanı konan bir sorunun ortaya çıkması durumunda doktora başvurarak bilgilenilmesi en doğru yaklaşım olacaktır. Selim prostat hipertrofisinin pek çok tedavi alternatifi vardır. Bu alternatiflerin bazıları hastanın özelliklerine, bazıları ise uygulanan merkezin deneyimine bağlıdır. Benzer koşullar prostat kanserinin tedavisi için de söz konusudur. Tedavinin ayrıntıları konusunda bilgi almak doktordan öte hastanın da sorumluluğudur. Doktorumuza şu sorular sorulmalı ve kendisinden açıklaması istenmelidir:
    Ne tür tedavi olasılıklarım var? (cerrahi, lazer, termoterapi, hormon vb.)
    Bu tedavi türlerinden beklenen faydalar neler olacaktır?
    Bu tedavi türlerinin riskleri ve olası yan etkileri nelerdir? (idrarını tutamama, iktidarsızlık, ne süreyle?..)
    Tedavi cinsel yaşamımı nasıl etkileyecektir?
    Normal aktivitelerimi değiştirmem gerekli midir, gerekliyse ne süreyle?
    Ne sıklıkla check-up'tan geçmeliyim?Tedavinin yol açacağı yan etkiler önemli yakınmalara neden olabilir. Hastaların tedavi sonrasındaki yaşam kaliteleri konusunda detaylı bilgi almaları en doğru yaklaşım olacaktır.
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 17 Mart 2012, 13:18   #30
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: KANSER ÇeşitLeri

    Yumuşak Doku ve Kemik Kanserleri

    Sarkomlar vücudun herhangi bir yerinde bulunan destek dokudan çıkan tümörlerdir, buna karşılık bu başlık altında seyri ve tedavisi farklılık gösteren çok sayıda hastalık bulunmaktadır. Bu nedenle sarkomlar başlıca yumuşak doku sarkomları ve kemik sarkomları olarak ikiye ayrılır.

    Yumuşak doku sarkomları bedenin her yerinde görülebilir, yarısından çoğu kollarda ve bacaklarda, bunların %60’ı da bacaklarda ortaya çıkar. Genellikle ağrısız bir yumuşak doku kitlesi olarak ortaya çıkarlar. Hastanın bunu fark etmesi, yerleşimi ve boyutuyla ilişkilidir. Yumuşak doku tümörlerinin tedavisinde tercih edilen yöntem cerrahi ile kitlenin çıkarılmasıdır. Hastalığın kesin tanısı biyopsi (örnek alınması) ile konulmaktadır. Üç santimetreden küçük tümörlerde tümörün bütünüyle çıkarılması amaçlanmalıdır. Daha büyük tümörlerde ya da müdahale açısından zor yerleşimlerde biyopsi alınmalı ve tedavi buna göre planlanmalıdır. Hastalığın temel tedavisi kitlenin güvenlik sınırı hesaba katılarak cerrahi ile çıkarılmasıdır. Bu nedenle cerrahi yaklaşım yumuşak doku tümörleri konusunda uzman bir cerrah tarafından yapılmalıdır. Cerrahi uygulanmasının güç olduğu ileri evredeki hastalarda önce radyoterapi ve kemoterapi uygulanarak (neo-adjuvan tedavi) tümör küçültülebilir ve cerrahinin uygulanması kolaylaştırılabilir. Patolojik verilere göre kemoterapi ve radyoterapi cerrahi sonrasında da uygulanabilir.

    Kemiklerden kaynaklanan başlıca tümörler ise kemik dokusundan kaynaklanan osteosarkomlar ve kıkırdak dokusundan kaynaklanan kondrosarkomlardır. Osteosarkomlar en sık, kemik dokusunun hızla büyüdüğü ikinci on yaşta görülür. Ancak histolojik alt-tiplerine göre daha ileri yaşlarda ortaya çıkan formları da vardır. Hastaların çoğunda ana belirti kemikte ağrıdır, tümörün büyümesi genellikle ağrısız olsa da, kemik zarının etkilenmesiyle birlikte ağrı ortaya çıkar. Tanı öncesi ağrılı dönem ortalama 3 aydır. İkinci en sık görülen belirti ise şişliktir. Hastalığın kol ve bacak kemiklerinde yerleşmesi ya da vücutta yerleşmiş olması gerek tanı gerekse tedavi açısından sonuçları etkileyen önemli bir faktördür. Vücut kemiklerinde yerleşmiş hastalıkta tanı daha geç konur ve cerrahi tedavi uygulanması olasılığı daha kısıtlıdır.

    Osteosarkomlar biyolojik davranışları gereği tanı anında genellikle yayılmış olarak ortaya çıkarlar. Hastalığın ana tedavi seçeneği kemoterapi ve cerrahidir. Tanı konur konmaz başlanan kemoterapi ile tümör dokusu mümkün olduğunca küçültülmeye çalışılır ve ardında cerrahi tedavi planlanır. Cerrahi planlanması ortopedi uzmanının deneyimiyle doğrudan ilişkilidir. Uzuv koruyucu bir ameliyat yaklaşımı, hastanın günlük işlevlerini sürdürmesi açısından çok önemlidir, ancak deneyim gerektirir. Hastalık radyoterapiye genellikle duyarlı olmadığından radyoterapi, cerrahinin uygulanamadığı durumlarda tedavi planına eklenir. Kondrosarkomlar, kıkırdak dokusundan kaynaklanan tümörlerdir. Genellikle 30-60 yaş arasında görülürler, 35-45 yaşlar arasında en sıktırlar. %30 leğen kemiklerinde, %20 uylukta, %15 omuzda ve %10 göğüs ve kaburga kemiklerinde görülürler. Hastaların %75-95’inde ilk belirti ağrıdır. Tümörün büyüme hızı genellikle yavaştır, bu nedenle tanı öncesi 10-20 yıl geçmişi olan hastalar bile bulunmaktadır. Tanı radyolojik yöntemler doğrultusunda biyopsi ile konur. Hastalığın ana tedavi yöntemi özellikle yavaş büyüyen tümörlerde cerrahi ile tümörün çıkarılmasıdır. Radyoterapi ve kemoterapi daha hızlı büyüyen tümörler için etkili bir tedavi seçeneğidir.
      Alıntı ile Cevapla
    Yeni Konu aç Cevapla  

    Bookmarks

    Etiketler
    çeşitleri, kanser


    Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
     

    Yetkileriniz
    Konu Acma Yetkiniz Yok
    Cevap Yazma Yetkiniz Yok
    Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
    Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

    BB code is Açık
    Smileler Açık
    [IMG] Kodları Açık
    HTML-Kodu Kapalı
    Trackbacks are Açık
    Pingbacks are Açık
    Refbacks are Açık




    Tüm Zamanlar GMT +4 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 17:50.

    dekorasyon Endüstriyel Mutfak EKipmanları sanal ofis Kiralık Ofis | sanal ofis sanal ofis | sanal ofis | muadil toner | fantezi iç giyim fantezi giyim kerebiçci kerebiçci oğuz kerebicci.com araç takip sistemleri | kişi takip sistemleri | Varlık takip sistemleri | filo takip sistemleri |
    istanbul travesti | istanbul travesti izmir escort bayan izmir escort tuzla escort bursa escort bursa escort casino siteleri casino siteleri casino siteleri casino siteleri casino siteleri bahis siteleri istanbul travesti travesti forum |
    istanbul travesti Mekanları | istanbul travesti Haber | istanbul travesti Bilgi | istanbul travestileri | istanbul travesti | travesti | ankara travesti| ankara travesti | ankara travesti ankara travesti

    Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.1

    1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429