İLK MECLİS KONUŞMASI
Muhterem Milletvekilleri
Bugün içinde bulunduğumuz vaziyeti, Meclisi alinizin nazarında tamamiyle tecilli ettirebilmek iin bazı beyanatta bulunmak istiyorum
Vukubulacak maruzatım bir kaç devreye ayrılabilir
Birincisi, Mütereke'den Erzurum Kongresi'ne kadar geçen zaman zarfındaki ahvele dairdir
İkincisi, Erzurum Kongresin'den 16 Mart tarihine kadar, yani İstanbul'un düşmanlar tarafından işgal edildiği güne kadar; üçüncü safhası da 16 marttan bu dakikaya kadar olan ahvale dair olacaktır
Maruzatım bir takım vesaike müstenittir ki müsaade buyururlarsa o vesaiki icip ettikçe burada okuyacağım
Yalnız birinci safhaya ait olacak maruzatım belki biraz şahsi olacaktır
Fakat vaziyeti tamamiyle tenvir edebilmek için ondan bahsetmeyi lüzum görüyorum
Malümu alileridir ki Ahmet İzzet Paşa hükümeti miliyetler esasına müstenit adilane bir sulha nail olmak emeliyle müterekeye talip oldu
İstiklal uğrunda namus ve şahametle dögüşen milletimiz 30 Teşrinievevlet 1334 tarihinde imza olunan müterekaname ahkamı bir tarafa bırakıldı
Gün geçtikçe artan bir şiddetle, hukukı saltanat haysiyeti hükümet, izzeti nefsi millimiz tadiyata uğradı
Heyeti itilafiyeden gördükleri tevvik ve fiili himaye sayesinde taabi osmaniyeden olan anasırı gayri müslime her yerde küstahane tecavize başladılar
Meclisi Mebusan'ın feshi, kuvvetini milletten almayan hükümetimerkeziyenin sık sık değişmesi ve halkın vicdanından doğan milli birlik uğrundaki teşebbüsatın maalesef ihtirasatı siyasiyeye kurban edilmesi yüzünden aleme karşı mevcudiyeti milliyemiz ihsas edilemedi
Ecnebi kuvvetlerinin işgali altında inleyen payitahtımızda kan ağlayan bilumum erbabı hamiyet, münevveranı millet ve din ve devlete hizmetleri mesbuk zevatı aliye,makamı hilafet ve saltanatın ve istiklali millinin bu hatarnak vaziyeten kurtarılması ancak vicdaenı miliden doğan birliğin azmu iradeine müftekir bulunduğuna iman getirdiler
Fakat İstanbul'un tahti tazyikve muhasarada bulunan muhittinde icabatı hamiyeti ifaya maddeten imkan kalmamıştır
İşte bu bırada idi ki Anadolu'ya mülki ve askeri hususatla muvazzaf olmak üzere ordu müfettişliğine tayin edildim
Bu teveccühü din ve millete hizmet etmek için en büyür bir mazhariyeti ilahiye addeyledim
Vicdanı millinin iradei aliyesine tabi olarak mileti müstakil, vatanımızı masum görünceye kadar çalışmak ahdiyle 16 Mayıs 1335 günü Dersaadet'I terk eyledim
Samsun'da işe başladım
İlk düşündüğüm, memleketimizde aşayişinistikrarına kendi vasaitimiz ile muktedir bulunduğumzu görmek oldu
Esasen Canik livasının vaziyeti hususiyesi de bu bapta en seri davranmayı müstelzim bulunmakta idi
Filhakika Rumların hakimiyetini ve İslam unsurunun esaretini istihdaf eden ve Atina ve Dersaneadet komiteleri tarafından idare olunan Pontus hükümeti amali, Karadeniz sahi
li ile kısmen Amasya ve Tokat'ın şimal kazalarında mukim Osmanlı Rumlarının hayalhanelerini çılgınca bürümüştü
İttihaz olunan tedabir sayesinde muvaffakıyetli netayic istihsal edildi
Fakat ittihaz olunan tedabir ve muvaffakıyet, yalnız Pontus havalisine ait ve mevzii idi
Halbuki hergin haksızlıklarını arttıran İtilaf Devletlerine mevcudiyeti milliyetimizi siyaseten isbat etmek ve fiili tecavüzler karşısında milletin inamus ve istiklalini bilfiil müdafaa etmek pek mühimdi
Esasen şarkta ve garpta henem memleketimizin her tarafında müdafaa ve muhafazai hakuki millet ve memleket için cemiyetler teşkil edilmişti
Bu cemiyetler düşmanların esaret boyunduruğuna girmemek kastiyle milli vicdanın azim ve iradesindendoğmuş yegane tetkilat idi
Bu sıralarda idi ki, mumum belediye riyasetlerine, Dersaadet'te İngiliz Muhipler Cemiyeti teşekkül ettiği ve her tarafta bu Cemiyete iştirak ile İngiltere müzaheretinin talep edilmesi lüzumu hakkında Sait Molla imzasıyla bir telgraf geldi
Bu meselede Hükümetin alakasının derecesini anlamak için sadrazam olan Ferit Paşa'dan keyfiyeti istilam ettim
Hiç bir cevap alamadım
Kendisinin eşhası meçhule tarafından böyle gayrı muttarit ve muhtelif siyasi maceralara teveccühündeki teşebbüsatın azim fekaletlere sebep olacağını takdir eden milet Sait Molla'nın tebliğine havalei sem'I itibar etmedi
Binlerce tecavüz ve haksızlılar altında inleyen ve İzmir vakayı feciası karşısında kan ağlayan millet, hükümeti merkeziye ve İtilaf Devletleri mümessillerinden ağlayarak istimdat ve istidayı hak ederken,müteaddit beledeyi riyasetleri ve birçok Müdafaai Hukuki Milliye cemiyetleri mariftiyle aldığım telgrafnamelerde hakkımda itimat beyan olunarak benden bu hususta hizmet ve fedakarlık talep ediliyordu
Hayat ve şahsiyetim kendi malı olan necip ve mazlum milletimizin bu haklı talebi üzerine artık benim için en mukaddes vazife, iradei milliyeye mutavaatı her şeyin fevkinde görmekti
Bunun üzeirne yaptığım bir tamimle kat'I sözümü verdim
İşbu tamimin son cümleleri tuydu
Geçirdiğimiz şu hayat ve memat günlerinde umum miletçe her taraftaki amal ve tezahürat ile temine azmedilen istiklali millimiz uğrunda bütün mevcudiyetimle çalıştığımı temin eylerim
Bu emeli mukaddes uğrunda miletle beraber nihayete kadar çalışacağımı da mukaddesatım namına söz veririm
İzmir İktisat Kongresi
Efendiler;
Aziz Türkiye'mizin iktisadi tealisi esbabını aramak ve bulmak gibi vatani, hayati ve milli bir gaye-i mukaddese için bugün burada toplanmış olan sizlerin, muhterem halk mümessillerinin huzurunda bulunmakla çok mesut ve bahtiyarım
Efendiler;
Uzun gafletlerle ve derin lakaydi ile geçen asırların bünye-i iktisadiyemizde açtığı yaraları tedavi etmek ve çarelerini aramak; memleketi mamuriyete, milleti refahiyet ve saadete isal yollarını bulmak için vuku bulacak mesainizin muvaffakiyetle neticelenmesini temenni eylerim
Arkadaşlar;
Sizler, doğrudan doğruya milletimizi temsil eden halk sınıflarının içinden ve onlar tarafından müntahab olarak geliyorsunuz
Bu itibarla memleketimizin halini, ihtiyacını, milletimizin elemlerini ve emellerini yakından ve herkesten daha iyi biliyorsunuz
Sizin söyleyeceğiniz sözler, alınması lüzumunu beyan edeceğimiz tedbirler, halkın lisanından söylenmiş telakki olunur ve bunun için en büyük isabetlere malik olur
Çünkü halkın sesi, hakkın sesidir
Efendiler;
Tarih, milletimizin itila ve inhitatı esbabını ararken birçok siyasi, askeri, içtimai sebepler bulmakta ve saymaktadır
Şüphe yok bütün bu sebepler hadisat-ı ictimaiyede müessirdirler
Bir milletin doğrudan doğruya hayatiyle alakadar olan, o milletin iktisadiyatıdır
Tarihinin ve tecrübenin tespit ettiği bu hakikat bizim milli hayatımızda ve milli tarihimizde tamamen mütecellidir
Hakikaten Türk tarihi tetkik olunursa itila, inhitat esbabının iktisadi mesailden başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır
Efendiler;
Tarihimizi dolduran zaferler, yahut izmihlallerin kaffesi ahval-i iktisadiyemizle münasebettar ve alakadardır
Yeni Türkiye'mizi layık olduğu mertebe-i resanete isâl edebilmek için, behemehal iktisadıyatımıza birinci derecede ve en çok ehemmiyet vermek mecburiyetindeyiz, zamanımızın tamamen bir iktisat devrinden başka bir şey değildir
Bir milletin esbab-ı hayatiyesini, refahiyet ve saadetini teşkil eden iktisadıyatla iştigal etmemesi, edememesi nazar-ı dikkati calib bir keyfiyettir
İtirafa mecburuz ki, iktisadiyatımıza lüzumu kadar ehemmiyet verememiş bulunuyoruz
Bir milletin esbab-ı hayatiyesiyle iştigal etmemesi veya edememesi, o milletin yaşadığı edvar ile ve o edvarı tesbit eden tarih ile çok alakadardır
Bunun esbabını geçirdiğimiz edvarda, bilhassa tarihimizde arayabilirsiniz
Şimdiye kadar hakiki manasıyla milli bir devir yaşamadık, binaaleyh milli bir tarihe malik olamadık
Bu noktaya biraz izah edebilmiş olmak için hep beraber Osmanlı tarihini hatırlayalım: Osmanlı tarihinde bütün gayretler, bütün mesai milletin arzusu, amali ve ihtiyacat-ı hakikiyesi nokta-i nazarından değil, şunun, bunun amalini, ihtirasatını tatmin nokta-i nazarından vukubulmuştur
Mesela, Fatih İstanbul'u zaptettikten sonra yani Selçuki Saltanatiyle Şarki Roma İmparatorluğu'na tevarüs eyledikten sonra Garbi Roma İmparatorluğu'na da konmak istedi
Bunun içinde büyün milleti bu hedefe doğru sevketti
Mesela; Yavuz Sultan Selim, Fatih'in açtığı Garb cephesini tesbit ile beraber Asya İmparatorluğu'nu birleştirerek büyük bir İslam ittihadı meydana getirmek istedi
Kanuni Süleyman, her iki cepheyi tevsi etmek, bütün Bahr-i sefidi bir Osmanlı havzası haline getirmek Hindistan üzerinde nüfuz tesisi gibi şahane bir siyaset takib etmek istedi ve tabii bunun içinde unsur-ı asliyi, milleti kullandı
Arkadaşlar;
Bütün bu ef'al ve hareket tetkik olunursa, görülür ki, bu kudretli ve azametli padişahlar, siyaset-i hariciyelerini; emelleri, arzuları ve ihtiraslarına istinad ettirmişler ve teşkilat ve siyaset-i dahiliyelerini, bu mevlud-i ihtirasat olan siyaset-i hariciyelerine göre, tanzim mecburiyetinde kalmışlardır
Halbuki teşkilat-ı dahiliyenin, siyaset-i dahiliyenin vüs'at ve tahammül derecesinde bir siyaset-i hariciye takib eylemek mecburiyeti vardır
Aksi takdirde felaket ve hüsran muhakkaktır
Filhakika Osmanlı Hakanları asıl olan bu noktayı unuttular
Bütün ef'al ve harekatlarını hayaller ve emeller üzerine bina ettiler
"Teşkilat-ı dahiliyeyi" siyaset-i hariciyeye uydurmak mecburiyeti hasıl olunca, zaptettikleri mahallerdeki anasırı, olduğu gibi muhafaza mecburiyetinde kaldıktan başka onlara istisnalar, imtiyazlar bahşettiler
Diğer taraftan unsur-i asliyi, uzun seferlerde, fütuhat meydanlarında dolaştırttılar ve bu suretle kendi kendini tahrib etmiş oluyordu
Bu itibarla Millet, yani unsur-i asli kendi evinde, kendi yurdunda esbab-ı hayatiyesini istihsal için çalışmaktan mahrum bir halde bulunuyordu
Bu tacidarlar, milleti böyle diyar diyar dolaştırmakla iktifa etmiyorlar; belki fütuhat dairesi dahiline giren halkı memnun etmek, ecnebileri memnun etmek için, unsur-i aslinin hukukundan menabi-i iktisadiyesinden bir çok şeyleri (atiyye) olarak onlara bahşediyorlardı
Mesela Fatih zamanında Cenevizlilere verilen imtiyazlar bu kabildendir
Nitekim bu imtiyazlarla açılan yol bilahare kendisinden sonra tevesü etmiş bulunuyordu
Ve bu imtiyazat, devletin en kuvvetli zamanında, vukubuluyordu ve bunlar, mahza ihsan-ı şahane olmak üzere vukubuluyordu
Kanuni zamanında Venediklilerle bir ticaret muahedesi yapılmak istenmişti
Padişah bunu şerefine mugayir buldu
Zira ona göre muahede, müsavi devletler arasında yapılabilirdi
Halbuki o zaman Venedikliler bir bende makamında idiler
Öyle olmakla beraber ona müsaadatta bulunuldu
İşte bu müsaade kelimesi bilahare (kapitülasyon) kelimesi ile tercüme edilmişti
Bu, arz-ı teslimiyete mecbur olanlar ve bir kal'a içinde mahsur olanlar arasında kullanılan bir kelimedir
Millet, eviyle ve esbab-ı hayatiyesiyle iştigalden memnu olarak diyar diyar dolaştırılıyorken bu diyarlar halkı birçok imtiyazlara malik olarak çalışıyor, yani fatihler unsur-i asliyi peşine takarak kılıçla fütuhat yaparken, zaptolunan memalik ahalisi kazandıkları imtiyazlarla, muhtariyetlerle sapanlarına yapışıyorlar ve toprak üzerinde çalışıyorlardı
Fakat efendiler alelacele fütuhat yapanlar, sapanla fütuhat yapanlara binnetice terk-i mevki etmeğe mahkümdur
(Alkışlar) Bu bir hakikattir ki , tarihin her devrinde aynen vakidir
Mesela Fransızlar Kanada'da kılıç sallarken oraya İngiliz çiftçisi girmiştir
Bir müddet kılıçla sapan yekdiğeriyle mücadele etti
Ve nihayet sapan galebe çalarak İngilizler Kanada'ya sahip oldu
(Alkışlar) Efendiler;
Kılıç kullanan kol yorulur, fakat sapan kullanan kol her gün daha çok kuvvetlenir ve her gün toprağa daha çok sahib olur
(Alkışlar)
Efendiler;
Osmanlı fatihleri, hakanları, müstevlileri unsur-i asli ile beraber sapanın önünde mağlup olup ric'ate başladıktan sonra asıl felaketlerin büyüğü başladı
Atiyye-i Şahane olarak ecnebilere bahşedilmiş olan ve memleket dahilindeki gayr-ı müslimlere verilen herşeyi hukuk-i müktesebe telakki olundu
Fakat ecnebiler bununla iktifa etmediler; her gün bunu tevsi için aradılar ve buldular
Anasır-ı dahiliye, muhafazaya muktedir oldukları imtiyazata istinaden ve haricin tertibat ve müzaharetine sığınarak siyasi bir mevcudiyet iktisabı için çalışmaktan geri durmadılar
Ecnebiler bir taraftan anasır-ı dahiliyeyi teşvik, diğer taraftan müdahale ile devlet ve millet aleyhine yeni imtiyazlar alıyorlardı
Bu tazyikat-ı mütemadiye altında zaten fakir düşmüş olan anayurdu ve unsur-i asli, devlete verebilecek parayı güç tedarik edebiliyorlardı
Fakat tacidarlar, saraylar, bab-ı aliler debdebeyi idame için paraya muhtaçtırlar
Bunun için, bunu temin çarelerine tevessül etmiştiler
O çarelerde harici istikrazlar akdi oluyordu
Fakat istikraz şeraitini o kadar fena yapıyorlardı ki, bazılarını ödemek mümkün olmamaya başladı
Ve nihayet birgün devletler Osmanlı Devleti'nin iflasına karar verdiler ve düyun-ı umumiye belasını başımıza çöktürdüler
Efendiler;
Milletin duçar olduğu bu hazin hal ve bu sefaletin esbabını arayacak olursak, doğrudan doğruya devlet mefhumunda buluruz
Biliyorsunuz ki, Osmanlı Devleti saltanat-ı şahsiye ve en son beş on sene zarfında da saltanat-ı meşruta esasına müsteniden idare-I hükümet ediyordu
Saltanatı şahsiyede her hususta yalnız tacidarların arzu, emel ve iradeleri hakimdir
Milletin arzu, emel, irade ve ihtiyaçları mevzuubahis olmaktan uzaktır
Millet, amal ve iradesinden tecerrüd etmiştir
Tacidarlar kendilerini Allah tarafından gönderilmiş bir şahsiyet-i ilahiye farzederler
Etrafını alan menfaatperestan, padişahın zihniyet ve arzusunu bir lazıme-i semaviye, bir lazıme-i Kur'aniye gibi herkese telkin ederler
Bu telkinat karşısında birgün bütün halk, bu arzu ve iradelerin - bila muhakeme iradat-ı semaviye olduğuna kani olur
Bundan tecerrüde rıza gösteren bir milletin akibeti felaket, musibettir
Arkadaşlar;
Son tavsif ettiğim noktada artık Osmanlı Devleti hakikatte ve fi'len mahrum-i istiklal bir hale getirilmişti
Bir devlet ki, teb'asına koyduğu vergiyi ecnebilere koyamaz; bir devlet ki gümrükleri için rüsum muamelesi vesaire tanzimi hakkından men'edilir, bir devlet ki ecnebiler üzerinde hakk-ı kazasını tatbikten mahrumdur
O devlete müstakil denilemez
Devletin ve milletin hayatına yapılan müdahalat bundan daha fazladır
Milletin ihtiyacat-ı iktisadiyesinden olan mesela şömendöfer inşası, mesela fabrika yapmak için devlet serbest değildi! Böyle bir şeye teşebbüs olunursa behemehal müdahale olunurdu
Hayatını teminden aciz olan bir devlet müstakil olabilir mi?
Osmanlı ülkesi ecnebilerin müstemlekesinden başka bir şey değildi
Osmanlı halkı, Türk milleti esir vaziyetine getirilmişti
Bu netice, arzettiğim gibi milletin kendi irade ve hakimiyetine malik bulunamamasından, şunun bunun elinde istimal edilmesinden neş'et etmişti
O halde diyebiliriz ki, milli bir devir yaşamıyorduk
Milli tarihe malik bulunmuyorduk
Osmanlı tarihi padişahların, hakanların, zümrelerin dasitanı mahiyetinde idi
Mazinin tarih diye uzattığı kitabın mahiyeti bundan ibarettir
Arkadaşlar;
Milletin hakimiyetine sahib olamaması yüzünden dahil olduğumuz Harb-i umumiden ve bu harb-i umumide kıymetli evlatlarınızdan mürekkeb kahraman ordularımızın Galiçya, Romanya, Makedonya, Kafkas Şahikaları , Tur-i Sina çöllerinde duçar olduğu zahmetleri hatırlatacak kadar çok zaman geçmedi ve en nihayet bu Harb-i umuminin şeametli neticesi de malumdur
Bilhassa Mondros mütarekesiyle açılan devrin manzarasını biran düşünmek isteyecek olursanız baştan aşağı kadar bir manzara-i inhilalden başka birşey olmadığını anlarsınız
Devletler her türlü hukuk-i insaniyeden tecerrüt ederek memleketimizin en kıymetli ve en feyzdar yerlerini çiğnediler
İzmir, Bursa, Eskişehir, Sakarya, Anadolu, Adana, Trakya, İstanbul vesaire gibi en aziz yerlerimizi çiğnediler
Fakat düşmanların bu tarz-ı hareketten daha elim bir nokta varsa, o da bu memleketin asırlarca başında bulunan insanların dahi düşman saflarına geçmiş bulunmasıdır
(Kahrolsun sadaları)
Arkadaşlar;
Biliyorsunuz ki, bu dahili düşmanlar, harici düşmanların yapmaya muktedir olamayacağı şen'i ve feci ef'al ve harekatı irtikabda tereddüt göstermemişlerdir
Harici düşman kuvvetleri saydığım aziz vatan topraklarında bulunurken, padişahın iradeleri ve neşrettiği fetvalarıyla ve hilafet ordularıyla bu masum millet şurada, burada izlal ve iğfal olunuyordu
Ve kendi mevcudiyetine karşı, farkına varamayarak, silah istimal ediyordu ve nihayet hep bildiğimiz veçhile Osmanlı Devleti tamamen münkariz olmuştu
Fakat düşmanlarımız aynı zamanda Osmanlı Devletiyle beraber Türk Milletinin de mahvolduğunu zannetti
İşte bunda çok aldanıyordu
Osmanlı Devleti gibi çok devletler kurmuş olan Türk Milleti mahvolmazdı ve mahvolmamıştı
(Şiddetli alkışlar) Bilakis hayatına vurulan bu darbelerden harici ve dahili düşmanların acı darbelerinden birdenbire bütün tayakkuzlarını, bütün intibahlarını takındı, hayatını, şerefini kurtarmak için kemal-i şerefle başını kaldırdı
Ve müttehiden ve mütesaniden ortaya atıldı
(Şiddetli alkışlar) İşte milletimiz o dakikadan itibaren milli bir devre girdi; bir halk devresinin mebdeini kurdu
Millet bu mebdeden işe başladığı gün, kendisine hedef olan yolların ne kadar kesif zulmetler içinde bulunduğunu hatırlarız
Bu hal Millet'i ye'se düşürmedi
Kemal-i azm ile hedefine hatvelerini attı
Efendiler;
Milletimiz halas-ı kat'i ve hakikiye mazhar olabilmek için iki umdeye istinadın şart olduğunu anladı
Onlardan birincisi: Misak-ı Milli'nin ifade ettiği ruh ve mana
İkincisi: Teşkilat-ı Esasiye Kanunumuzun tesbit ettiği gayr-ı kabil tebeddül hakayık
Misak-ı Milli, milletin istiklal-i tammını temin eden ve bunun için iktisadiyatında inkişafına mani olan bütün sebepleri bir daha avdet idrak etmemek üzere lağveden bir düsturdur
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Osmanlı İmparatorluğu'nun, devletinin tarihe münkalib olduğunu idrak eden, onun yerine yeni Türkiye Devleti 'nin kaim olduğunu ilan eden bir kanundur
Bu devletin hayatınında bila kayd ü şart hakimiyetin milletin uhdesinde kalacağını ifade eden kanundur
Bu kanun, hakimiyetin milletin uhdesinde kalabilmesi için halkın bizzat kendini idaresini şart kılan bir kanundur
Artık Türkiye halkı için yegane mümessil teşrii ve icrai salahiyeti haiz olan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümetidir
Diyen bir kanundur
Bab-ı ali yerine Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümetini koyan bir kanundur
Efendiler;
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümetinin milletten aldığı veçhile istiklal-i tam, hakimiyet-i Milliye umdelerine istinaden milleti zengin, memleketi mamur etmekten ibarettir
(Alkışlar)
Efendiler;
Bu umde icabı bütün cihan bilmelidir ki, artık Türkiye halkı; hakimiyetini hiçbir şahıs ve makama veremez
Hakimiyet demek şeref demek, namus demek, haysiyet demektir
Bir milletten bu evsaf-ı medeniye ve insaniyesinin terkini taleb etmek onu insanlıktan çıkarmak demektir
Efendiler;
Milletimiz bu iki esasa istinad eder
Çalışmaya başladığı günden bugüne kadar geçen zaman çok değil, üç buçuk, dört seneden ibarettir, fakat milletimizin kazandığı muvaffakiyat ve muzafferiyat bu senelere sığmayacak kadar çoktur, taşkındır, yüksektir ve kuvvetlidir
(Sürekli alkışlar)
Hakikaten irade-i seniyyeler; Hilafet orduları ve teşvikat ile olan isyanların kaffesi bastırılmıştır ve tüfeksiz, topsuz, parasız bulunduğu bir zamanda yeniden dünyanın en kudretli en azametli ordusunu teşkile kudretyab olmuştur
(Alkışlar) Orada daha hal-i teşekkülde iken birinci ikinci İnönü Sakarya zaferlerini ihraz etmiş (Alkışlar) ve cihanı hayretlerde bırakan en son muzafferiyeti de kemal-i şiddet ve süratle ihraz ederek düşman ordularını bire kadar mahvetmiştir
(Pek sürekli alkışlar yaşa, var ol sadaları)
İstiklal-i tam için şu düstur var: Hakimiyet-i Milliye, hakimiyet-i iktisadiye ile tarsin edilmelidir
Bu kadar büyük gayeler, bu kadar mukaddes, azametli hedefler kağıt üzerindeki düsturlarla, arzu ve hırsla husul bulamaz
Bunların tahakkuk-i tammını temin için yegane kuvvet, en kuvvetli temel iktisadiyattır
Siyasi ve askeri muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferle tetvic edilemezse semere, netice paydar olamaz
En kuvvetli ve parlak zaferimizide tetvic eden semerat-ı nafiayı temin için hakimiyet-i iktisadiyemizin temin ve tarsini lazımdır
Bu kadar feyizli, bu kadar kudretli olan yeni hükümetimizin düşmansız kalacağını farzetmek doğru değildir
Bunun için çok kundaklar koyarak münhedem etmeğe çalışacak ve suikasde teşebbüs edecekler bulunacaktır
Bütün bunlara karşı silahımız, iktisadiyatımızdaki kuvvet; resanet ve muvaffakiyetimiz olacaktır
Efendiler;
Dahil olduğumuz halk devrinin, milli devrin milli tarihini de yazabilmek için kalemler, sapanlar olacaktır
(Alkışlar) Bence halk devri iktisat devri mefhumiyle ifade olunur
Öyle bir iktisat devri ki, memleketimiz mamur, milletimiz müreffeh ve zengin olsun
Bu noktada bir felsefeyi hatırlayınız o da: "El-kana'atu kenzün la-yüfna"
Bu felsefeyi yanlış tefsir yüzünden bu millete büyük fenalık edilmiştir
Allah yarattığı nimet ve güzellikleri insanların istifadesi için yaratmıştır
Allah zeka ve aklı bunun için verdi
Eğer vatan kupkuru dağ ve taşlardan, viran köy, kasaba ve şehirlerden ibaret olsaydı onun zindandan farkı olamazdı
Felsefenin sahibleri memleketi zindan ve cehennemden başka bir şey yapmamıştı
Bu vatan evlad ve ahfadımız için cennet yapılmaya layıktır
Bu faaliyet-i iktisadiye ile kaabildir
Öyle bir iktisat devri ki, artık milletimiz insanca yaşamasını bilsin ve o esbabı bilerek ona göre lazım olan tedabire tevessül etsin
Arzumuz şudur: Bu memleketin efradı ellerinde nümuneleriyle, ziraat, ticaret, sanat, say ve sapanın mümessili olsun
Artık bu memleket fakir, millet hakir değil, belki memleketimiz zenginler memleketidir
Bu yeni Türkiye'nin adına, çalışkanlar diyarı denir
(Alkışlar) İşte millet böyle bir devir içinde bulunuyor, bu böyle bir devri ala edecek ve tarihini yazacaktır
Bu tarihte en büyük makam çalışkanlara ait olacaktır
(Alkışlar)
Efendiler;
Türkiye İktisat Kongresi tarihte ilk defa ihraz-ı mevki-i bülend edecek bir kongredir
Ve sizler bu memleketin ihtiyacını, milletin ihtiyacını ve milletin kabiliyetini ve bunun karşısında dünyada mevcut olan çok kuvvetli iktisat teşkilatını nazar-ı dikkate alarak, alınması lazımgelen tedbirleri kemal-i vuzuh ile teati ve tesbit etmelisiniz
O tedbirler tatbik olundukça memleketimizin nurlara, feyizlere müstagrak olsun
Arkadaşlar;
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümetiniz tabii milletin amali dairesinde terakki ve teceddüde tamamen taraftardır
Bunun için mülk ve millete naf'i ittihaz edeceğiniz tedabiri memnuniyetle nazar-ı dikkate alacaktır
Efendiler;
İktisadiyat sahasında düşünür ve konuşurken zannolunmasın ki, ecnebi sermayesine hasımız; hayır bizim memleketimiz vasi'dir
Çok say ve sermayeye ihtiyacımız var
Kanunlarımıza riayet şartıyla ecnebi sermayelerine lazımgelen teminatı vermeğe her zaman hazırız
Ecnebi sermayesi bizim say'imize inzimam etsin ve bizim ile onlar için faideli neticeler versin
Mazide, Tanzimat devrinden sonra ecnebi sermayesi müstesna bir mevkiye malikti, devlet ve hükümet ecnebi sermayesinin jandarmalığından başka birşey yapmamıştır
Her yeni millet gibi Türkiye buna muvafakat edemez
Burasını esir ülkesi yaptırmayız
(Alkışlar)
Arkadaşlar;
son söz olarak demiştim ki; Memleketimizi artık esir ülkesi yaptırmayız
Nazar-ı dikkatinizi celbetmiş olan konferansın son müzekeratı bu nokta ile alakadardır
Lozan konferansının talike uğraması aynı mesele ve noktadan münbaistir
Ordularımız en büyük bir zaferi ihraz etmişler ve meşy-i muzafferranesini tevkif edecek hiç bir mania mevcut değildi
Böyle bir zamanda İtilaf Devletleri Hukuk-i tabiiye ve meşruamızı müzakerat ile tasdik edeceklerini, müzakeratla halledeceklerini söylediler ve bizi konferansa davet ettiler
Millet, Meclis ve hükümetimiz samimi olarak sulh taraftarı bulunduğu için muzaffer ordularımızı durdurarak, heyet-i murahhasamızı Lozan'a gönderdik aylardan beri müzakerat, münakaşat devam etti
Muhatablarımız hukukumuzu tasdik etmiş olmadı
Konferanstaki muhatablarımız bizimle üç dört senelik değil, üçyüz, dörtyüz senelik hesabatı rü'yet ediyorlar ve hala muhatablarımız Osmanlı Devleti'nin tarihe karıştığını ve bugün yeni Türkiye'nin mevcudiyetini, bunu kuran milletin çok azimkar, imanlı ve celadetli olduğunu, istiklal-i tamm ve hakimiyet-i milliyesinden zerre kadar fedakarlık yapamayacağını hala anlayamamışlardır
Bu yüzden İtilaf Devletleri düçar-ı tereddüt oldu
İstedikleri kadar tereddüt edebilirler
Bu millet artık kararını vermiştir
Bu millet için tereddüt devirleri çoktan geçmiştir
(Pek sürekli ve pek şedid alkışlar)
Devletlerin hey'et-i murahhasımıza verdikleri son proje bittabi şayan-ı kabul görülmedi
Ve diğer murahhaslar gibi bizimkiler de vaziyeti hükümet ve icab ederlerse, meclise izah etmek üzere memlekete avdet ediyorlar
Tabii istizahat olacaktır
Nihayet bütün cihan bilsin ki, bu millet istiklal-i tammının temin edildiğini görmedikçe yürümeğe başladığı yoldan bir an tevakkuf etmeyecektir
(Alkışlar) Biz kimseden fazla birşey istemiyoruz, her medeni milletin malik olduğu şeylerden mahrum edilmemeliyiz
Haklarımız tabii meşrudur, bize lazımdır
Ne kadar haklı isek bunu müdafaa için de memleket ve milletimizin kabiliyet ve kudreti de o kadardır
(Alkışlar)
Efendiler;
Görülüyor ki, bu kadar kat'i ve yüksek bir zafer-i askeriden sonra dahi bizi sulha kavuşmaktan men'eden esbab doğrudan doğruya esbab-ı iktisadiyedir, mülahazat-ı iktisadiyedir
Çünkü bu devlet, bu millet hakimiyet-i iktisadiyesini temin ederse, o kadar kuvvetli temel üzerinde yerleşmiş ve teali etmeğe başlamış olacaktır ve artık bunu yerinden kımıldatmak mümkün olamayacaktır
İşte düşmanlarımızın, hakiki düşmanlarımızın muvafakat, bir türlü rıza göstermedikleri budur
Efendiler;
Bu fi'len vaki olmuştur
Sulh denilen şeyin temini için ecnebilerin bu hakikati itiraf etmemekteki tereddütlerine mantıki mana vermek mümkün değildir
Çok şayan-ı arzudur ki, pek yakın bir zamanda onlar da bu hakikati itiraf ederler ve bütün cihan-ı medeniyetin pek büyük hahiş ve tahassürle intizar ettiği sulhun in'ikadına mani olmak mes'uliyetinden ictinab ederler
Şimdiden esbab-ı hayatiyetimizi temine başlamış bulunuyoruz
Ve bittabi hal-i sulhun in'ikadında daha büyük inkişafat oluyor
Fakat muvaffak olmak için çok çalışmak lazım olduğunu bilmeliyiz
İktisadiyat, iktisadiyat diyoruz
Fakat arkadaşlar iktisadiyat demek herşey demektir
Yaşamak için, mesut olmak için, mevcudiyet-i insaniye için ne lazımsa bunların kaffesi demektir, ziraat demektir, ticaret demektir, say demektir, herşey demektir
Bütün bu hususta el'an memleket ve milletimizin ne halde olduğunu sizler çok güzel bilirsiniz
Tavsif etmek istemeyeceğim
Ancak memleketimizin vüs'ati ve nüfuzumuzun bu vüs'atle ne kadar gayrı mütenasib olduğunuda hatırlayınız
Bu vasi ve feyizli toprakları işleyebilmek, işletebilmek için noksan olan el emeğini behemehal fenni alat ile telafi etmek mecburiyetindeyiz
Memleketimizi bundan başka şömendöferler ile ve üzerinde otomobiller çalışır şoseler ile şebeke haline getirmek mecburiyetindeyiz
Çünkü garbın ve cihanın vesaiti bunlar oldukça, şömendöferler oldukça, bunlara karşı merkebler ve kağnı ile ve tabii yollar üzerinde müsabakaya çıkışmanın imkanı yoktur
Memleketimiz ziraat memleketidir
Bu itibarla, halkımızın ekseriyeti çiftçidir, çobandır
Binaenaleyh en büyük kuvveti, kudreti bu sahada gösterebiliriz ve bu sahada mühim müsabaka meydanlarına atılabiliriz
Fakat aynı zamanda sınaatımızı da tezyid ve tevsi etmek mecburiyetindeyiz
Eğer sanat hususunda yine müsamahakar olursak, o halde asar-ı sanayide yine haricin haraç-güzarı oluruz, mahsulat ve mamulatın mübadelatı ve servete inkılabı için ticarete ihtiyacımız vardır
Ticaretimizin agyar elinde kalması memleketimizin servetinden lüzumu kadar istifade edememeği bais olur
Fakat bütün bunlar söylendiği kadar basit ve kolay olmayan şeylerdir
Bunda muvaffak olabilmek için hakikaten memleketin ve milletin ihtiyacına mutabık esaslı program üzerinde bütün milletin müttehit ve hemahenk olarak çalışması lazımdır
Hey'et-i aliyeniz bu esasatın en kıymetlilerini inşallah bulup ortaya koyacaksınız "Arkadaşlar bence yeni devletimizin, yeni hükümetimizin bütün esasları, bütün programları iktisat programından çıkmalıdır
Çünkü demin dediğim gibi herşey bunun içinde mündemiçtir
Binaenaleyh evlatlarımızı o suretle talim ve terbiye etmeliyiz, onlarabu suretle ilim ve irfan vermeliyiz ki, alem-i ticaret, ziraat ve sınaatte ve bütün bunların faaliyet sahalarında müsmir olsunlar, müessir olsunlar, faal olsunlar, ameli bir uzuv olsunlar
" Binaenaleyh maarif programımız gerek iptidai tahsilde, gerek orta tahsilde verilecek bütün şeyler bu noktai nazara göre olmalıdır
Maarif programlarımız gibi şuabat-ı devlet için tasavvur olunacak programlar dahi iktisat programına istinad etmekten kendini kurtaramazlar
Esaslı bir program tesbit etmek, program üzerine bütün milleti hemahenk olarak çalıştırmak lazımdır
Bizim halkımızın menfaatleri yekdiğerinden ayrılır sunuf halinde değil bilakis mevcudiyetleri ile muhassala-i mesaisi yekdiğerine lazım olan sınıflardan ibarettir
Bu dakikada sami'lerinin çiftçilerdir, sanatkarlardır, tüccarlardır ve işçilerdir
Bunların hangisi yekdiğerinin muarızı olabilir
Çiftçinin sanatkara; sanatkarın çiftçiye ve çiftçinin tüccara ve bunların hepsine, yekdiğerine ve ameleye muhtaç olduğunu kim inkar edebilir
Bugün mevcut olan fabrikalarımızda ve daha çok olmasını temenni ettiğimiz fabrikalarımızda kendi işçilerimiz çalışmalıdır
Müreffeh ve memnun olarak çalışmalıdır
Ve bütün bu saydığımız sınıflar aynı zamanda zengin olmalıdır
Ve hayatın lezzet-i hakikisini tadabilmelidir ki, çalışmak için kudret ve kuvvet bulabilsin
Binaenaleyh programdan bahsolunduğu zaman adeta diyebiliriz ki, bütün halk için bir say misak-ı milisi mahiyetinde olan program etrafında toplanmakta hasıl olacak olan şekl-i siyasi ise alel'ade bir fırka mahiyetinde tasavvur edilmemek lazımgelir ve bade's-sulh vukua gelebilecek böyle şekl-i siyasinin şimdiye kadar olduğu gibi milletin azim ve imanıyla ve vahdet ve tesanüdün birbirine müzahir olmasıyla muvaffak olacağı hakkındaki kanaatim kavidir ve tamdır
Efendiler,
Hey'et-i aliyenizin bugün akdedmiş olduğu Türkiye İktisat Kongresi çok mühimdir
Çok tarihidir
Nasıl ki, Erzurum Kongresi felaket noktasına gelmiş olan bu milleti kurtarmak hususunda Misak-ı Millinin ve Taşkilat'ı Esasiye Kanununun ilk temel taşlarını tedarik hususunda amil olmuş, müessir olmuş, müteşebbis olmuş ve bundan dolayı tarihimizde, tarih-i millimizde en kıymetli ve yüksek hatırayı ihraz etmiş ise , kongreniz dahi milletin ve memleketin hayat ve halas-ı hakikisini temine medar olacak düsturun temel taşlarını ve esaslarını ihraz edip ortaya koymak suretiyle tarihte büyük namı ve çok kıymetli bir hatırayı ihraz edecektir
(Alkışlar) Bu kadar kıymetli ve tarihi kongrenizi küşad etmek şerefini bana bahşettiğinizden dolayı hassaten arz-ı teşekkürat ederim
(Alkışlar)(Estağfurullah sesleri) Ve böyle bir kongreyi akdeden sizlersiniz
Bundan dolayı sizi şayan-ı tebrik görür ve tebrik ederim
(Teşekkür ederiz sesleri) Kongre küşad edilmiştir efendim
İlk Cumhurbaşkanlık
Saygıdeğer arkadaşlar, dünya çapında önemli ve olağanüstü olaylar karşısında, saygıdeğer milletimizin gerçek uyanıklığına ve şuurluluğuna değerli bir belge olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun bazı maddelerini açıklığa kavuşturmak için kurulmuş olan özel komisyon tarafından yüksek heyetinize teklif edilen kanun tasarısının kabulü dolayısıyla, Türkiye Devleti'nin zaten bütün dünyaca bilinen, bilinmesi gereken mahiyeti, milletlerarası adıyla adlandırıldı
Bunun tabii bir gereği olmak üzere bugüne kadar doğrudan doğruya Meclis Başkanlığı'nda bulundurduğunuz arkadaşınıza, yaptırdığınız bu görevi, Cumhurbaşkanı unvanıyla yine aynı arkadaşınız, bu aciz arkadaşınıza tevcih ediyorsunuz
Bu münasebetle, şimdiye kadar hakkımda gösterdiğiniz sevgi, samimiyet ve güveni bir defa daha göstermekle, yüksek değerbilirliğinizi ispat etmiş oluyorsunuz
Bundan dolayı yüce heyetinize gönlümün bütün samimiyeti ile teşekkürlerimi arz ederim
"
"Efendiler, asırlardan beri Doğuda haksızlığa ve zulme uğramış olan milletimiz, Türk milleti, gerçekte soydan sahip bulunduğu yüksek kabiliyetlerden yoksun zannediliyordu
"
"Son yıllarda milletimizin fiili olarak gösterdiği kabiliyet, istidat ve kavrayış kendi hakkında kötü düşünenlerin ne kadar gafil ve ne kadar gerçeği görmekten uzak, görünüşe aldanan insanlar olduğunu pek güzel ispat etti
Milletimiz kendisinde var olan vasıfları ve değeri, hükümetin yeni adıyla, medeniyet dünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir
Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri arasında tuttuğu yere layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir
"
"Arkadaşlar, bu yüksek rejimi yaratan Türk milletinin son dört yıl içinde kazandığı zafer, bundan sonra da birkaç misli olmak üzere kendini gösterecektir
Bendeniz, kazandığım bu güven ve itimada layık olmak için, pek önemli gördüğüm bir noktadaki ihtiyacı arz etmek mecburiyetindeyim
O ihtiyaç, yüce heyetinizin şahsıma karşı gösterdiği sevgi, güven ve desteğin devamıdır
Ancak bu sayede ve Tanrı'nın yardımıyla, bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevlei en iyi şekilde yapabileceğimi ümit ediyorum
"
"Daima sayın arkadaşlarımın ellerine çok samimi ve sıkı bir şekilde yapışarak, kendimi onların şahıslarından bir an bile uzak görmeyerek çalışacağım
Daima milletin sevgi ve güvenine dayanarak hep birlikte ileri gideceğiz
Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır
"
Onuncu Yıl Nutku
Türk Milleti!
Kurtuluş savaşına başladığımızın on beşinci yılındayız
Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu, en büyük bayramdır
Kutlu olsun
Bu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın, en derin sevinci ve heyecanı içindeyim
Yurttaşlarım!
Az zamanda çok büyük işler yaptık
Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan, Türkiye Cumhuriyetidir
Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârane yürümesine borçluyuz
Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz
Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz
Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız
Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız
Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız
Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici ziyniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir
Geçen zamana nispetle, daha çok çalışacağız
Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız
Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur
Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir
Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir
Çünkü Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir
Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir
Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir
Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtri zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür
Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete hakiki huzurun temini yolunda, kendine düşen medeni vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır
Büyük Türk milleti, onbeş yıldan beri giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin
Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım
Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, milli ülküye tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin, büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır
Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır
Türk Milleti;
Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını, daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
Gençliğe Hitabe
Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur
Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir
İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır
Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir
İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir
Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler
Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler
Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir
Ey Türk istikbalinin evladı!
İşte; bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur
Atatürk'ün İstanbul Nutku
Vatandaşlarım!
Sekiz sene evvel, mustarip, ağlayan İstanbul'dan kalbim sızlayarak çıktım
Teşyi edenim (uğurlayanım) yoktu
Sekiz sene sonra, kalbim müsterih olarak, gülen ve güzellemen İstanbul'a geldim, iki büyük cihanın birleştiği noktada, Türk vatanının ziyneti, Türk tarihinin serveti, Türk milletinin gözbebeği İstanbul, bütün vatandaşların kalbinde yeri olan bir şehirdir
Sekiz sene önce buradan ayrılırken, kalbi yaralı olanlardan biri de bendim
Sekiz sene, heyet-i içtimaiyemizin (toplumumuzun) yeni girdiği devrin tarihi, içine aldığı ihtilâllerin, inkılâpların neticeleriyle doludur
Aziz İstanbul halkına, sekiz sene evvelki kadar, içinde yedi evliya kuvvetinde bir heyula (hayalet) tasavvur ettirilmek istenen bu sarayın içinde konuşuyorum
Yalnız artık bu saray, zıllulahların (Allahın gölgelerinin) değil, zil olmayan (gölge olmayan) milletin sarayıdır ve ben burada, milletin bir ferdi, bir misafiri bulunmakla bahtiyarım
"