Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10 Nisan 2016, 13:31   #1
sihirlikupalar
Keyifli~Üye
 
sihirlikupalar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: 10 Nisan 2016
Mesajlar: 6
sihirlikupalar is on a distinguished road
Puanlar: 78, Seviye: 1
Puanlar: 78, Seviye: 1 Puanlar: 78, Seviye: 1 Puanlar: 78, Seviye: 1
Üst seviye: 99%, 0 Gereken puan
Üst seviye: 99% Üst seviye: 99% Üst seviye: 99%
Etkinlik: 44%
Etkinlik: 44% Etkinlik: 44% Etkinlik: 44%
Standart Kişisel Sanat Blogum

Bunun üzerine Sultan Mehmet, yedekte tuttuğu seçme birliklerini, Osmanlı Ordusu'nun asıl kıtalarını oluşturan Yeniçerileri savaşa sürmek zorunda kalır. Avrupa'nın o zamana kadar hiç tanımadığı bu genç ve seçkin on iki bin askerin başına da kendisi geçer ve verilen hücum emriyle birlikte yorgunluktan bitkin düşmüş olan düşmanın üzerine atlarlar. Bizans tarafında gemilerdeki denizcilere varıncaya kadar eli silah tutabilecek kim varsa, surları ve kenti savunmaya çağırmak için çanları çalmanın zamanıdır artık. Çünkü sonucu belirleyecek olan kesin ve son savaş başlamıştır artık.

Bu arada Ceneviz kıtalarının komutanı olan yiğit savaşçı Guistiniani, isabet eden bir taş darbesiyle ağır şekilde yaralanır ve gemisine götürülür. Bu olay BizanslIlar için tam bir talihsizlik olur; çünkü savunmacıların kararlılıklarında bir an için bir gevşeme oluşur. Ancak düşman tehlikesinin yoğunlaştığı bu noktaya karşı koyabilmek için İmparator'un kendisi gelir ve merdivenlerle surlara tırmanan Türkleri bir kez daha uzaklaştırmayı başarırlar. İmparator'un bu kararlılığı, Mehmet'in kararlılığına üstün gelmiş ve Bizans -bir soluk alacak kadar da olsa- kurtulmuş gibidir.

Zor başarılmış ve düşman saldırılarının en korkuncu şimdilik savuşturulmuştur. İşte tam bu sırada, insanlık tarihinde zaman zaman karşılaşılan gizemli anlardan birine, çok acıklı bir olaya tanık olunacaktır ve bu olay, Bizans'ın yazgısını kesin olarak belirleyecektir. Hiç akla gelmeyen, çok tuhaf bir şey olmuştur. Dış surlarda açılan ve asıl saldırı yerinin hemen yanında bulunan bir gedikten, içeriye birkaç Türk askeri girebilmeyi başarmıştır. Fakat bunlar yine de iç surlardan içeriye girmeyi göze alamamaktadırlar. Fakat iki sur arasında şaşkın şaşkın dolaşarak çevreyi kolaçan ederlerken, birden Kerkaporta denilen küçük bir kapının açık olduğunu fark ederler. Kapı anlaşılmaz bir tedbirsizlik yüzünden Bizanslı görevlilerce açık unutulmuştur. Aslında bu kapı, büyük kapıların henüz açılmadığı saatlerde ve barışta yayalara ayrılmış bir sürü benzer küçük kapılardan sadece birisidir.

Askerî bakımdan hiçbir önemi bulunmadığı için de, açık mı, kapalı mı olduğu son gecenin büyük telaşı içinde gözden kaçmıştır. Yeniçeriler tepeden tırnağa tahkim edilmiş bu surların tam ortasında bulunan bu kapının açık olduğunu, hayretle görürler ve kuşkuya kapılıp biraz tereddüt ederler. İlk önce bunun bir savaş aldatmacası olabileceğini düşünürler. Açılan her gediğin, her mazgal deliğinin ve bütün istihkâm kapılarının önünde, binlerce cesedin yükseldiği, üzerlerine kızgın yağların döküldüğü, ok ve kargı yağmuruna tutuldukları bir sırada, sanki barış ânının bir pazar günüymüş gibi kentin tam da merkezine açılan bu Kerkaporta Kapısı'nın içeri girmelerini davet edercesine açık tutulması anlaşılır gibi değildir. Her türlü olasılığı göz önünde bulundurarak yardımcı kuvvet çağırırlar ve bütün bir kıta asker, hiçbir engellemeyle karşılaşmadan ellerini kollarını sallaya sallaya içeriye girerler ve her şeyden habersiz Bizanslı dış sur savunucularını arkadan sararlar.

Birkaç savunmacı, Türkleri arkalarındagörünce birden paniğe kapılırlar ve böylece bütün savaşlarda toplardan çok daha öldürücü bir etki bırakan, kulaktan kulağa hızla yayılan bir söylentinin acı feryadı surlara çarpa çarpa göğe yükselir: "Kent ele geçirildi!" Türkler de sevinç içinde ve çılgınca haykırarak bu yalanı tüm çevreye yayarlar: "Kent ele geçirildi, kent ele geçirildi!" Bu söylenti BizanslIların bütün direncini bir anda kırar. İhanete uğradıklarını sanan paralı askerler, hiç vakit geçirmeden limandaki gemilere binip canlarını kurtarmak için siperlerini terk ederler. Artık İmparator Konstantin'in, kendisine bağlı birkaç adamıyla ileriye fırlayıp kente girmekte olan düşmana karşı koymaya çalışması da boşunadır. Büyük bir macera, büyük bir oyun başlamıştır. Müthiş bir çatışma ve boğuşma ânında yere düşer ve kendisini tanımayan bir Türk askeri tarafından öldürülür. Ancak ertesi gün, ceset yığınları arasında, altın kartallarla işlenmiş bir çift erguvan renkli ayakkabının fark edilmesiyle, son Doğu Roma İmparatorumun, Romalılara yakışır biçimde, çarpışarak yaşamını ve imparatorluğunu kaybettiği anlaşılacaktır. İşte orada, o an dünya tarihinin akışını bir toz zerreciği kadar küçücük bir rastlantı, herkesin unuttuğu küçücük bir kapı Kerkaporta, kesin biçimde değiştirmiştir.

Tarih bazen rakamlarla oynar. Roma'nın Vandallar tarafından, belleklerden çıkmayacak bir biçimde yağmalanmasından tam bin yıl sonra, Bizans'ın yağmalanmasına geçiliyor. Savaşın galibi Mehmet, sözünü tutar ve katliamdan hemen sonra bütün evleri, sarayları, kiliseleri, manastırları, erkekleri, kadınları ve çocukları savaş ganimeti olarak askerlerine sunar. Zaferden gözü dönmüş binlerce savaşçı, ganimet paylaşımı için âdeta birbirleriyle yarışırlar. İlk önce kiliselere hücum edilir ve paha biçilmez bütün altın kaplar, her türlü süs ve ziynet eşyaları yağmalanır. Daha sonra sıra, evlere gelir. Evlere girenler, ele geçirdikleri ganimetin kendi malları olduğu anlaşılsın diye girdikleri evin damına kendi özel işaretlerini asarlar. Yalnızca altın, gümüş, elmas ve parasal değeri yüksek olan her türlü taşınabilir ev eşyası yağmalanmakla yetinilmez, esir pazarlarında satılmak üzere, erkekler ve çocuklar, harem dairesi için de kadınlar savaş ganimeti olarak alınır. Kiliselere sığınan BizanslIlar zorla dışarıya çıkartılır, yaşlı olanları, değersiz bir yük sayılıp öldürülürken, genç olanları elleri ve ayakları hayvanlar gibi bağlanarak satılmak üzere esir pazarlarına götürülürler. Bir zamanlar Haçlıların korkunç biçimde yağmaladığı bu kentin, kutsal emanetlerden ve eşsiz sanat eserlerinden geriye ne kalmışsa şimdi savaş galibi Türkler tarafından birer birer yok edilir. İçlerinde, yüzyılların birikimi Yunan düşünce ve edebiyat kültürünün yer aldığı bütün kitaplar, ya yakılır ya da değersiz bir eşya gibi hoyratça bir kenara atılır. İnsanlık, herkesin unuttuğu bu Kerkaporta Kapısı'ndan, Bizans'ın yazgısının belirlendiği o talihsiz anda içeriye nasıl bir felaketin girdiğini, Roma, İskenderiye ve İstanbul gibi büyük uygarlık merkezlerinin yağmalanması sırasında nelerin yok edildiğini, hiçbir zaman tam anlamıyla bilemeyecektir.
sihirlikupalar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla