Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13 Mayıs 2011, 01:42   #1
KingrosS
Keyifli~Üye
 
KingrosS - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: 09 Mayıs 2011
Mesajlar: 1.000
KingrosS is on a distinguished road
Puanlar: 11.694, Seviye: 1
Puanlar: 11.694, Seviye: 1 Puanlar: 11.694, Seviye: 1 Puanlar: 11.694, Seviye: 1
Üst seviye: 99%, 0 Gereken puan
Üst seviye: 99% Üst seviye: 99% Üst seviye: 99%
Etkinlik: 0%
Etkinlik: 0% Etkinlik: 0% Etkinlik: 0%
Standart Sevgili Atatürk Vatan Sana Emanet

Atatürkçülük kesinlikle donmuş, dondurulmuş bir ideoloji, çağın gerisinde kalmış bir öğreti değildir. Aksine; çağdaş yaşamı kucaklayan, her türlü demokratik, akılcı, bilimsel yeniliklere açık, öngördüğü ve gerçekleştirdiği devrimleri daha da ileri gotürmeyi gençlere ödev olarak yükleyen bir dünya görüşüdür.

Bu başlık altında Ata'mızın yalınlaştırılmış bir yaşamöyküsü; O'nun çeşitli sözleri, söylevlerinden seçmeler ve diğer anektodlarla ifade etmeye, bunun dışında ayrıntılı bir kronoloji ve bazı eski sözcük ve kavramların bugünkü karşılıklarını içeren doyurucu bir sözlük de yeralacaktır.

Ulu Önder Atatürk'ü saygıyla anıyor; ilkelerine ve bizlere bıraktığı kutsal emanet Türkiye Cumhuriyeti'ne olan bağlılığımızı bir kez daha dile getirme onurunu duyuyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ve sürekliliğinin temeli olan, Türk toplumunu çağdaş, laik, demokratik, katılımcı, uygarlıkçı ve özgürlükçü bir toplum durumuna getirmeyi amaçlayan düşünceler, ilkeler ve uygulamalar bütünü varlığımızdır. Sevgili Atatürk Vatan Sana Minnettar..

ATATÜRK

Sen kanımda namus
Kısrağımda hilal
Sen mataramda su, torbamda ekmek
Sen mavzerimde fişek
Ben Ondokuzuncu Fırka
Yetmişbirinci Alaydan Mehmet

Ayhan Hünalp


Ulu Önder'in Doğuşu

Mustafa Kemal Atatürk, 1881 yılında Selanik'te Kocakasım Mahallesi, Islahhane Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV - XV. Yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selanik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesine mensup olup, Sarıgüllü Hacı Sofu ailesinden Varyemezoğlu İbrahim Feyzullah Efendi'nin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf kâtipliği, gümrük kolculuğu ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlenmiş, 1888 yılında 47 yaşında vefat etmiştir. Ailenin Mustafa'dan (Kemal Atatürk) başka Ahmet, Ömer adlı iki oğlu, Naciye, Fatma, Makbule adlı üç kızı daha vardı, ama Mustafa ve Makbule dışında diğerleri küçük yaşta öldüler. Makbule (Atadan) 1956 yılına kadar yaşadı. Büyük bir özveriyle çocuklarını yetiştiren, örnek Türk kadını Zübeyde Hanım, 14 Ocak 1923’te İzmir’de, oğlunun başarılarını gördükten sonra 66 yaşında hayata gözlerini yumdu.


Çocukluğu, Okul Yılları

Öğrenimine annesinin isteğine uyulup, ilahilerle uğurlanarak Selanik’te Fatma Molla kadın adlı mahalle mektebinde başladı. Okulda bağdaş kurup oturmak Mustafa’ya zor geliyordu. Bir gün dayanamadı ve ayağa kalktı. Hocası oturması için onu azarladı ise de onu dinlemedi. Bunun üzerine:

- Bana karşı mı geliyorsun? Diye soran hocasına:

- Evet, karşı geliyorum. Diye yanıtlayınca Fatma Molla kadın mektebinden alındı ve modern tarzda öğretim yapan Şemsiefendi ilkokuluna verildi.

Bu okul, daha sonra bir başka özel okulla birleşti ve dört sınıfı ilk, dört sınıfı da orta bölümünü oluşturan Fevziye adını aldı. Henüz bu okulu bitirmemişti ki babası Ali Rıza Efendi vefat etti. Bunun üzerine yalnız kalan annesi Zübeyde Hanım, çocuklarını da yanına alarak, Langaza’da bir çiftlikte kâhya olarak çalışan kardeşi Hüseyin Ağa’nın yanına gitti.

Mustafa burada bir süre tarla bekçiliği yaptı. Bir kulübede oturuyor ve fasulyelere musallat olan kargaları kovalıyordu. Köye okul yoktu. Bir Rum papaz ve bir Müslüman hoca çocuklara okuma yazma öğretiyordu. Bu yüzden Mustafa yine Selanik’te teyzesinin yanına gönderildi ve Selanik Mülkiye İdadisi’nin Rüştiye bölümüne yazıldı. Ama burada da fazla tutunamadı. Bir gün okulda arkadaşları ile kavga etti, onu elebaşı sayan bir hoca Mustafa’yı fena şekilde hırpaladı. Öğrenciler arasında Kaymak Hafız lakabıyla anılan bu hocanın haksız muamelesini öne süren Mustafa, okulu terk etti.

Onun hayali Askeri rüştiyeye girmekti. Buna neden ise bu okula giden arkadaşlarının giydikleri üniformayı çok beğenmesiydi. Askeri rüştiye sınavlarına annesinden gizli olarak girdi ve kazanarak sonunda bu okula kaydını yaptırdı. (1893) Okulda, özellikle matematik dersinde çok başarılıydı. Bu durum matematik öğretmeni ve adaşı Mustafa Sabri’nin de dikkatini çekti ve ona ‘’ eksiksiz, olgun ‘’ anlamına gelen Kemal soyadını verdi. Bundan sonra o her yerde Mustafa Kemal olarak anılacaktı.

Askeri rüştiyeyi 1896’da bitirdi ve Manastır Askeri İdadi’sine girdi. Henüz 14 yaşındaydı. Mustafa Kemal bu okulda Ömer Naci adlı bir çocukla arkadaş oldu. Ömer Naci şiirler yazar ve bunları Mustafa Kemal’e okurdu. Bunun dışında ona okuması için bazı kitaplar da verirdi. Böylece sonraları ünlü bir hatip olan Ömer Naci, O’na şiir ve hitabet zevkini aşıladı. O sıralarda başka bir arkadaşı da ona ‘’ siyaset ‘’ diye bir şeyin varlığını öğretti. Bu, Makedonyalı ve Fransızcayı iyi bilen Ali Fethi isimli bir öğrenciydi. Yetersiz olan Fransızcasını ilerletmesi için Mustafa Kemal’i destekliyor ve Rousseau, Voltaire, Montesquieu gibi siyasal düşünürlerin eserlerini tanıtıyordu. Bütün bunlara karşın alay emini ve hitabet hocası Mehmet Asım Efendi ise, ‘’ şiir ve edebiyat asker olanların uğraşacağı konular değildir ‘’ diye onun bu konudaki merak ve hevesini önlemeye çalışıyordu. Ali Fethi’nin telkinleri yerini bulmuştu. Mustafa Kemal Manastır İdadi’sinde okurken, yaz tatillerinde Selanik’teki College des Freres de Salle’nin açtığı özel derslere gitti ve Frere Rodrigues’ten Fransızca dersleri aldı.

Manastır Askerî idadisini 1898’de bitirdi ve İstanbul’a Harbiye mektebine geldi. 13 Mart 1899 da, 1283 apolet numarasıyla piyade sınıfına yazıldı. İmparatorluk başkentinin renkli ve hareketli hayatı bu genç ve tecrübesiz taşra cocugunu çok etkiledi. Harbiye mektebinde Ali Fuat (Cebesoy) ile arkadaş oldu. Bu arkadaşlık onun soylu bir İstanbul ailesiyle yakınlık kurmasını sağlamıştı. Onsekiz yaşının bütün şevk ve ateşiyle İstanbul yaşantısına kendini teslim etti. (Bunu daha sonraları ‘’ Birinci sınıfta saf gençlik hayallerine tutuldum, dersleri ihmal ettim, senenin nasıl geçtiğinin hiç farkında olmadım. Ancak dersler kesilince kitaplara sarıldım. ‘’ diye anlatacaktır. ) Bu arada Fransızca çalışmaya devam etti. Şimdi Ali Fethi’nin tanıttığı Fransız yazarlarını daha iyi inceleyebiliyordu. O dönem nesillerinin hepsinde vatan, millet ve hürriyet duygularının uyanmasında ve gelişmesinde başlıca rolü oynayan vatan şairi Namık Kemal’in eserlerini ve şiirlerini de gizli gizli okumaya başladı. Özellikle Osmanlı yöneticilerinin siyasetini anlamaya çalıştı.


Gençlik Yılları

Mustafa Kemal, Harbiye mektebini 10 Şubat 1902'de bitirdi ve Erkânı Harbiye (Kurmay) sınıflarına geçti. Bir zamanlar matematik ve şiire duyduğu merakı şimdi tarih konusunda duyuyordu. Bu dönemde Napolyon hakkında ne bulduysa okudu. Napolyon’u çok beğeniyordu. Bundan başka John Stuart Mill de anlamaya çalıştığı yazarlardandı. Öte yandan, okuyup öğrendiklerinin sadece kendisinde kalmasıyla yetinmiyor, düşüncelerini bütün Harbiye mektebi öğrencilerine yaymak istiyordu. Bu amaçla bazı arkadaşlarıyla birleşerek gizlice dağıttıkları bir gazete çıkarmaya başladı. El yazısıyla çıkan gazetenin idare ve siyaset alanındaki bozuklukları açıklayan yazılarının çoğu Mustafa Kemal tarafından kaleme alınıyordu. Bir gün veteriner sınıflarında bir gazeteyi hazırlarken suçüstü yakalandılar. Bütün geleceklerini mahvedebilecek bir olay, kendi geleceğini de yok edebilir diye okul komutanı Ali Rıza Paşa tarafından örtbas edildi. Bu türden ders dışı çalışmalarının yanı sıra Mustafa Kemal, bir yandan da savaş teknikleri (özellikle gerilla hareketleri) üzerinde de durdu. Strateji ve taktik sorunlarını inceledi. Erkânı Harbiye’yi 11 Ocak 1905’de bitirdi ve kurmay yüzbaşı oldu. 320 kişilik piyade sınıfını yirmincilikle bitirip, kurmaylık hakkını kazanan 13 subay arasına girdi.

Yirmidört yaşındaydı. Beyazıt’ta bir ev kiralamıştı. Ayrıca, birkaç arkadaşıyla birlikte bu eve bitişik bir ermeninin evinden de bir oda tutmuşlardı. Siyasal faaliyetlerine bu odada devam ediyorlardı. Aslında bu faaliyet memleketin gidişini ve Padişahı eleştiri ile yasak kitapları okumaktan öte bir nitelik taşımıyordu. Arkadaşlarından biri, bu toplantıları jurnalledi ve onları yakalattı. Mustafa Kemal, Ali Fuat ve onlarla beraber yüzbaşı çıkmış iki genç tutuklandılar ve Yıldız Sarayı’nda uzun süre sorguya çekildiler. Soruşturma birkaç ay sürdü. Fakat okul müdürü gençlerin affedilmesinde, suçlarının büyük bir önemi olmadığında ısrar edince İstanbul’a sürülmek şartıyla affedildiler.

Mustafa Kemal ile Ali Fuat ‘’ kolaylıkla memleketlerine gidemeyecekleri bir yere gönderilmeleri ‘’ emri üzerine Şam’da 5. Ordu emrinde 30. Süvari alayına gönderildiler. Bu görev, Mustafa Kemal’in İmparatorluğun içinde bulunduğu acıklı durumu yakından tanıması için bir fırsat oldu. Yüzbaşı olarak başlıca görevi, kendisinin modern askerî okullarda gördüğü eğitimi görmemiş olan subaylara askerî bilgisini öğretmek ve ordunun o bölgedeki Dürzîleri kontrol görevine katılmaktı. Görevinin ilk kısmına ciddiyetle sarıldı ve kolayca da başardı. Ama Dürzîleri kontrol işinde araya rüşvet olaylarının karıştığı olaylarla karşılaştı. Ali Fuat Şam’dan yeni bir görevle ayrılmıştı.



KingrosS isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla