Alt 18 Haziran 2012, 09:09   #1
NetteKeyif
 
Sincap - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: 15 Mart 2011
Mesajlar: 16.171
Sincap is on a distinguished road
Puanlar: 48.146, Seviye: 1
Puanlar: 48.146, Seviye: 1 Puanlar: 48.146, Seviye: 1 Puanlar: 48.146, Seviye: 1
Üst seviye: 99%, 0 Gereken puan
Üst seviye: 99% Üst seviye: 99% Üst seviye: 99%
Etkinlik: 33%
Etkinlik: 33% Etkinlik: 33% Etkinlik: 33%
Standart Ramazan-ı Şerîf ve Oruç



Oruç Ve Faziletleri - Ramazan Ve Oruç Hakkında - Orucun Bize Kazandırdıkları



Oruç ayı olan Ramazan-ı Şerîf, feyizli bir hayatın yaşandığı mübârek bir mükâfât ayıdır. Nâil olduğumuz sayısız nîmetlerin kadrini hatırlatan bu ayda, fânî lezzetlerden vazgeçip bâkî lezzetlere nâil olmanın sırrına, Hakk Teâlâ'nın emir buyurduğu oruç nîmeti ile kavuşulur.


Oruç, fazîleti ve aslî gâyesi dâimî bir ibâdet şuûru içinde nefs engeliyle mücâdele etmek ve nefsi baskı altında tutarak te'sîrini asgarîye indirebilmektir.


Oruç, hayat mücâdelesinde zarûrî olan "sabır, irâde, nefsî arzulardan uzaklaşma" gibi hallerin tâlimi ile ahlâkî durumumuzu kemâle erdirir. Yine bu ibâdet, nefsin bitmez tükenmez arzularına karşı insanın şeref ve haysiyetini koruyucu bir kalkandır.


Yine oruç; sahibini, azm ü sebât, kanâat, hâle rızâ, metânet, sabır gibi ahlâkî güzelliklere erdirmenin fazîleti ile beraber mahrûmiyyet ve açlıkla nîmetlerin kadrini hatırlatır ve bu vesîle ile yoksulların hallerini düşündürüp onlara merhamet ve şefkat hisleriyle yüreklerimizi hassaslaştırır. Şükrân duygularını canlandırır. Bu vasfıyla oruç, sosyal hayattaki kin, hased, kıskançlık gibi kitleyi huzûrsuzluğa boğan menfîlikleri bertaraf etmekte en müessir bir ilâhî emirdir.


Ashâb-ı kirâmın oruca karşı çok büyük rağbetleri vardı. Onlar, tahammülü güç sıcak günlerde dahî nâfile oruç tumaya gayret ederlerdi. Bir kısmının, güneş ışığının yakıcılığından korunacak ölçüde elbiseleri bile yoktu. Elleri ile güneş ışığından ve sıcaktan korunmaya çalışırlardı. Bütün bunlara rağmen büyük bir mânevî haz ve lezzet içinde nâfile de olsa oruçlarını devam ettirirlerdi.


Şakîk-i Belhî buyurur:


"İbâdeti lâyıkıyla îfâ edebilmek, bir san'attır. Onun kazanç mekânı, halvet; vâsıtası ise açlıktır."


O açlık ki, modern tıpta bile diyet adıyla sıhhatli kalmanın en birinci şartıdır. O açlık ki, tahammülü en zor olan bir mahrûmiyyettir. Rivâyet olunur ki, nefis, yaratıldığı zaman çeşitli iptilâ ve mahrûmiyetlere rağmen Cenâb-ı Hakk'a {REF Sen sensin, ben benim..} deme cür'et ve cehâletinde bulundu, ancak ve ancak açlık sebebiyle aczini kabûl etti. Bu sebepledir ki, irâde terbiyesinde açlığa katlanabilmek kadar müessir başka bir husûs yoktur. İrâde ise, tabiî ve nefsânî meyillere karşı koyabilmenin temel şartlarından biridir.


Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- buyurur:


"İnsanın asıl gıdâsı Allâh'ın nûrudur. Ona aşırı ten gıdâsı vermek lâyık değildir. İnsanın asıl gıdâsı, ilâhî aşk ve ilâhî akıldır."


"İnsan, asıl rûhânî gıdâsını unuttuğu ve ten gıdâsına düştüğü için huzûrsuzdur. Doymak bilmez. İhtirasından yüzü sararmış, ayakları titremekte, kalbi telaşla çarpmaktadır. Nerede yeryüzü gıdâsı, nerede sonsuzluğun gıdâsı?!."


"Allâh şehîdler için: {REF Rızıklandılar} diye buyurdu. O mânevî gıdâ için ne ağız, ne de cesed vardır."


Hazret-i Lokmân, oğluna şöyle nasîhat ederdi:


"Miden doyunca, fikrin uykuya dalar, hikmet susar, âzâlar ibâdetten geri kalır."


Velîlerden bir zât şöyle derdi:


"Çeşit çeşit yiyeceklerle midesini fesâda uğratan zâhidden Allâh'a sığınırım."


Âişe -radıyallâhü anhâ-:


"ût kapısını açmak için gayret edin!" demişti.


Sordular:


"-Ne ile?"


Mü'minlerin annesi şöyle cevap verdi:


"-Açlık ve susuzlukla!"


Sayılı günlerden ibaret olan oruç, yine sayılı günlerden ibaren olan hayatımıza incelik, derinlik ve zerâfet kazandırır.


Çünkü tokluk, nefsânî arzuları tahrîk ederken; açlık, -çok had safhaya varmadıkça- tefekkür ve tehassüs melekesini güçlendirir. Bundan dolayı akıl hastalarına ilk tatbîk edilen tedâvî perhizdir.


Bununla beraber oruç, bir ibâdet olduğundan, sırf o gâye ile icrâ edilmelidir. Onun faydaları gâye hâline getirilirse, oruç, ibâdet olmaktan çıkar. Yâni oruçlarımızda mide dolgunluklarını önlemek, kilo vermek gibi gâyeler olmamalıdır. Böyle oruçlarda rızâ-yı ilâhî düşünülemez.


Bedenî hareketlerin faydasını kasdederek veya gaflet ve kasvet-i kalb ile kılınan namazlar bile bu kabîldendir.


İbâdetler, yalnız rızâ-yı ilâhiyyeyi tahsîl gâyesi ile yapılır. Bu gâyenin gerçekleşmesi için, kalbin seviye kazanması, hamlıktan kurtulup kemâle erişmesi zarûrîdir.


Ramazan-ı Şerîfte Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in de tavsıyelerinde yer alan belli başlı birtakım husûslara dikkat etmek îcâb eder:


a. Kelime-i şehâdet,


b. İstiğfâr ve zikir,


c. Cenneti tahsîl edebilmek için bolca amel-i sâlih,


d. Cehennemden kurtuluş için harâmlardan ve kerâhetten sakınmak,


e. İmkânlar nisbetinde çokça hayır ve hasenatta bulunmak, kırık ve mahzûn kalblerin duâsını almak,


f. Oruçlu bir kimseye iftar ettirmek.


Ve emsâli...


Ramazan-ı Şerîf, mü'minlere fazîlet ve olgunluk kazandırabilecek ilâhî bir rahmet mevsimidir. Oruçlu iken ağıza bir şey girmemeğe dikkat edildiği gibi ağızdan çıkan kelâma da dikkat edilmelidir. Dedikodu ve incitmeden son derece sakınmalı ve orucun fazîletini azaltmamalıdır.


Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:


"Oruç, oruçluya yakışmayan şeylerle zedelenmedikçe (tutan için) bir kalkandır."


Denildi ki:


"(Oruçlu) onu ne ile zedeler?"


Buyurdular:


"Yalan ve gıybetle..." (Nesâî; Mu'cemu'l-Evsât)


Çünkü yalan ve gıybet sahipleri, gündüzleri helâl yiyeceklerden nefislerini mahrûm bırakarak oruç tutarlar, ancak yalan ve gıybetleri sebebiyle de insan eti yiyerek mânen harâmla iftar etmiş sayılırlar. Bu şekilde zâhiren oruçlu olup mânen gıybet sebebiyle iftar etmiş olanlar hakkında Süfyân-ı Sevrî Hazretleri, takvâ ölçülerine göre:


"Gıybet edenin orucu bozulur." demiştir.


Hazret-i Mücâhid de, aynı hassâsiyete binâen:


"Gıybet ve yalan orucu bozar!" buyurmuştur.


Yâni gıybet edip yalan söyleyerek oruçlarını mânen sakatlayanlar, orucun asıl matlûb olan bir kısım yüksek fazîletinden tamamen mahrûm kalırlar.


Bunun içindir ki, dünyâ gâyeleri ile bulandırılmış, riyâ, gösteriş ve gafletle kirlenmiş oruçlar ve namazlar hakkkında Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyururlar:


"Nice oruç tutanlar vardır ki, kendisine orucundan kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz! Geceleri nice namaz (terâvih ve teheccüd) kılanlar olur ki, namazlarından kendilerine kalan yalnız uykusuzluktur." (Taberânî)


Namazlar, bilhassa gece namazı olan terâvih ve teheccüdler, kalbe huzûr sağlamalıdır. Bu mübârek ayda namazlara daha da itinâ etmeli, Kur'ân-ı Kerîm'i huşû ile okumalı, zikirle rûhumuzu inceltmeli, zekât ve sadakalar ile de, vicdan huzûruna kavuşmalıyız. Kur'ân-ı Kerîm Ramazan ayında dünyâ semâsına indirildiği için bu mübârek ayda Kur'ân terbiyesine girmeli, o istikâmette ibâdetler değerlendirilmelidir.


Kur'ân-ı Kerîm, asıl kalble okunur. Gözün vazîfesi, kalbe gözlük olabilmektir.


Ramazan-ı Şerîf'in diğer bir kıymeti de mü'minlere feyz ü bereket dolu bir Kur'ân hayatı yaşatması bakımından mütâlaa olunmalıdır.


Ramazan-ı Şerîf, oruç ve Kur'ân arasında ince bir râbıta ve derin bir yakınlık vardır. Hayat ve ölüm öğütlerini, Kur'ân-ı Kerîm'den başka hangi salâhiyetli kürsüden dinlemek mümkündür?


Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:


"Oruçla Kur'ân, kıyâmet gününde kula şefâat edecektir. Oruç, sabrın yarısıdır." buyurmuşlardır.


Orucun ecri Cenâb-ı Hakk katında mahfûzdur. Hadîs-i kudsîde buyurulur:


"Âdemoğlunun her amel ve hareketi kendisine âiddir. Oruç ise böyle değil! Çünkü o, benim içindir. (Çünkü ben yemem, içmem ve bütün beşerî sıfatlardan münezzehim.) Dolayısıyla ben, onun mükâfâtını (husûsî bir şekilde) bol bol vereceğim."


Bu hadîs-i kudsînin ardından Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, şöyle buyurdular:


"Oruçlunun sevineceği iki ferâhlık vardır:


1. İftâr ettiği zaman (Cenâb-ı Hakk'ın nîmetlerine kavuştuğu için) sevinir.


2. Rabbine kavuştuğunda da orucu berekâtıyla nâil olduğu yüksek derece için sevinir." (Buhârî)


Görüldüğü üzere Cenâb-ı Hakk, oruca olan rağbeti beyânın yanında ona vereceği mükâfat ve karşılığı, beşerin oruca olan rağbetini te'mîn zımnında saklı tutmuştur. Tıpkı bir müsâbakada câzibeyi artırmak için saklı tutulan çok büyük bir mükâfat gibi...


Oruç, nîmetlerin kadrini bildiren, şükrân hisleri uyandıran, yoksulların, çâresizlerin hâlinden anlama şuûru veren, nefsânî arzu ve temâyülleri bertaraf eden, maddenin esâretinden kurtarıp "sabır" denilen en yüksek ahlâkî bir meziyyete eriştiren bir ibâdettir.


Ramazan-ı Şerîf orucu, terâvih namazı, sahur ve seher uyanıklığı bakımından çok mühimdir. Hadîs-i şerîfde buyurulur:


"Allâh -celle celâlühû-, size Ramazan-ı Şerîf orucunu farz kılmıştır. Ben de gece namazını, terâvihi sünnet kıldım. Eğer bir kimse îmânlı bir yürekle ve sevabına ermek emeli ile Ramazan-ı Şerîf orucunu tutar, terâvih namazını kılarsa, anadan doğduğu gibi günâhlarından kurtulur."


Hâli ile oruç ve namazın îfâsının kabûlünde kalbin seviye kazanması, yâni "huşû" şarttır. Namazlar, sür'atli kılınarak bir hazım vâsıtası olmamalıdır.


Ramazan-ı Şerîf'in hakîkatine erebilmek için o mevsime mahsûs olan gufrân yağmurlarından istifâde zarûrîdir. Zîrâ taşa veya denize yağan nisan yağmurunun hiçbir fâidesi yoktur. Ancak takvâ neş'esiyle bu şükrân ve gufrân faslının tadını çıkarabiliriz.


Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:


"Ramazan ayı girdiği zaman cennet kapıları açılır; cehennem kapıları kilitlenir; şeytanlar zincire vurulur." (Buhârî, Müslim)


Yâni beşerî suçlar ve günâhlar, gerçek oruç tutanlarda en asgarî bir seviyeye iner. Şeytanın şerri de biter. Ancak nefsin şerrine dikkatli olmak gerekir...


Hadîs-i şerîfte buyurulur:


"Cennet seneden seneye Ramazan için süslenerek şöyle der:


{Allâh'ım! Bizim için bu ayda kullarından bizde kalacak insanlar kıl!..}......" (Taberânî)


Yine Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:


"Oruç tutunuz ki, sıhhat bulunuz!" (Taberânî)


"İftarı acele ediniz; sahûru geciktiriniz!.."


Oruçlarımızı sakatlayacak ihmâllerden kaçınmak îcâb eder. Öfkeden şiddetle uzaklaşmalıdır.


Hadîs-i şerîfde buyurulur:


"Oruç, sadece yemek, içmek vesaireden kesilmek değildir. Kâmil ve sevablı oruç, ancak faydasız laftan, boş vakit geçirmekten, kötü söylemekten (dedikodudan) ve nefs-i emmârenin bütün temâyüllerinden vazgeçmektir. Şâyet biri sana söver, yahut sana karşı câhilce herhangi bir harekette bulunursa, kendi kendine: {_F deüphesiz ki ben oruçluyum!} de; sabret!" (Hakim , Beyhakî)


Zîrâ Ramazan-ı Şerîf'in bir adı da {_F feehru's-sabır}dır.


Sabır, güzel ahlâkın ağırlık merkezidir. Îmânın yarısı, ferah ve seâdetin anahtarıdır. Cennet nîmetlerine kavuşturan büyük bir nîmettir.


Dîn ve ahlâkda sabır, hoşa gitmeyen ve ızdırap veren hâdiseler karşısında muvâzeneyi bozmadan sükûnete bürünmek, Hakk'a teslîm olmakdır.


Enbiyâ ve evliyâ, sabırla Allâh'ın yardımına nâil oldular. Onlar bizim yüksek örneklerimiz olmalıdır.


Sabrın dünyevî tarafı acı, âhıret tarafı çok parlaktır. Sabrın acılarını sîneye çekenler, ebediyyet devleti olan cennete ve Allâh'ın rızâsına kavuşurlar.


Her hâlukârda Allâh'ın emir ve yasaklarındaki nîmet, hikmet ve ilâhî mükâfâtları düşünmek, sabrı kolaylaştırır.


Sabrın ilk şartı da, hâdise ile ilk karşılaşma zamanında olmasıdır. Tavı geçmiş bir sabrın, fazla bir mükâfâtı yoktur.


"Sabûr" ism-i şerîfinin en güzel tecellî merkezi peygamberler ve evliyâullâhdır. Nitekim onlardan bizlere intikâl eden en güzel ahlâk-ı seniyyeden biri olarak varlık ve darlık zamanlarında sabır, çok mühimdir.




***


Oruçlarımızı Allâh -celle celâlühû- beraberliğinde tutmamız için "sahur, terâvih, zikir, Kur'ân ve duâ" gibi mânevî istinadlardan lezzet almak îcâb eder.


İftar zamanı da, duâların kabûl olduğu ince bir vuslat demidir. Bunun içindir ki, bu heyecanlı anların birlikte yaşanması da ayrıca bir rahmet ve huzûr kaynağıdır. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyururlar:


"Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlunun ecri gibi -oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeden- ecir alır." (Tirmizî)


Bu müjdeyi duyan ashâb-ı kirâmın fakîrleri, Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'e gelerek kendilerinin zenginler gibi oruçluyu doyuracak derecede iftâr yemeği vermeye güçlerinin yetmediğini hüzünle arzettiklerinde de Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, şöyle buyurdular:


"Kim bir oruçluyu bir hurma ile iftâr ettirirse veya bir içecek su ile veya tadımlık bir süt ile iftâr ettirirse, Allâh Teâlâ, ona aynı sevabı verir."


***


Nâfile oruçlarda ayrı bir hassasiyet vardır. Zîrâ has kulların amelinin esası sıdktır. Bu da, niyyetin hâlisiyyeti ve nefsin tezkiyesi nisbetindedir.


Bu husûsda gerek nâfile oruç tutmak, gerek oruçsuzluk, gerek oruç tutmayanların ısrarı ile nâfile orucu bozmak, gerekse bozmamak şeklinde sağlam bir niyete bağlı olan her amel efdaldir.


Ebû Saîd -radıyallâhü anh- anlatır:


"Ben Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ve ashâbı için bir yemek hazırlamıştım. Yemeği kendilerine takdîm edince, aralarından bir kimse çıkıp {REF Ben oruçluyum!} dedi. Bunun üzerine Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:


"-Kardeşiniz sizi çağırdı ve sizin için hazırlık yaptı. Şimdi sen "oruçluyum" diyorsun. Orucunu boz ve onu bir başka gün kazâ et!» buyurdu." (Tirmizî, Ebû Dâvûd)


Orucu bozmamakla alâkalı rivâyet ise şöyledir:


"Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ve ashâbı, Bilâl -radıyallâhü anh-'ın oruçlu olduğu bir mecliste yediler ve içtiler. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:


{ Biz rızkımızı yiyoruz.. Bilâl'in rızkı ise cennettedir.} buyurdular." (İbn-i Mâce)


Bu hadîs-i şerîfler gösteriyor ki, niyet ve kalbin durumuna göre nâfile orucu îcâb ettiğinde bozup bozmamak husûsunda her iki davranış da câizdir.


Amellerin değerlendirilmesi Allâh'a âiddir. Ömrün hayırlısı, O'nun yanında geçen ve O'nun uğrunda harcanandır. İnsan, mezara indirilirken fânî hayatın ancak hâtıraları ile gömülecektir. Mezarlar, amel-i sâlihden başka hiçbir şeyin giremediği mekânlardır.


Allâh rızâsına uygun düşmeyen bir hayat, çöllerdeki seraplara benzer. Hakîkatten nasîbsiz hayâlden ibârettir.


Hadîs-i şerîfde:


"Mü'min öldüğü zaman, namazı baş ucunda, sadakası sağında, oruç göğsünde bulunur." buyurulması, bunun en güzel bir delîlidir.


Allâh'ın sonsuz kereminden umulur ki, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in buyrukları sebebiyle bizlerin mübârek Ramazan ayının biraz daha fazla kıymetini bilmemize, ona daha fazla değer verip daha fazla sevap işlememize ve daha az günâha girmemize sebep olur.


Hadîs-i şerîfde buyurulur:


"Eğer insanlar, Ramazan-ı Şerîf'in ne olduğunu lâyıkıyla bilselerdi, senenin tamamının Ramazan olmasını arzu ederlerdi."


Günlerimiz mübârek, Ramazan-ı Şerîf'imiz makbûl olsun!..



İstikbâl mü'minlerindir...

Sincap isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Yeni Konu aç Cevapla  

Bookmarks

Etiketler
Ramazan-ı Şerîf ve Oruç


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler Arama
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Tüm Zamanlar GMT +4 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 20:28.

dekorasyon Endüstriyel Mutfak EKipmanları sanal ofis Kiralık Ofis | sanal ofis sanal ofis | sanal ofis | muadil toner | fantezi iç giyim fantezi giyim araç takip sistemleri | kişi takip sistemleri | Varlık takip sistemleri | filo takip sistemleri |
istanbul travesti | izmir escort bayan izmir escort tuzla escort bursa escort bursa escort casino siteleri casino siteleri casino siteleri casino siteleri casino siteleri bahis siteleri istanbul travesti travesti forum |
istanbul travesti Mekanları | istanbul travesti Haber | istanbul travesti Bilgi | istanbul travestileri | istanbul travesti | travesti | ankara travesti| ankara travesti | ankara travesti ankara travesti

Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.1

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428