20 Haziran 2013, 01:22 | #1 | ||||||||||||||||||||
NetteKeyif Üyelik tarihi: 15 Mart 2011
Mesajlar: 16.171
| Suyla ilgili Tehlikeler yüzme ve boğulma - sel kazaları - kazalar - intiharlarHer yıl ülkemizin yüzlerce vatandaşı, yaz aylarında ve özellikle ailece suda boğularak kaybedilmektedir. Suyla ilgili tehlikeleri 1.Yüzme ilgili kazalar 2.Dalış sorunları 3.Sel, kaza, ihmal veya intiharlar sonucu suya düşmelere bağlı boğulmalar olarak üç kategoride ele alabiliriz. Son saydığımız neden grubunun, özellikle ülkemiz için oldukça önemli bir yere sahip olduğu kanısındayım. Aynı grupta ülkemizde çok sık karşılaşılmamakla beraber tekneler, sportif su araçları ve tehlikeli sualtı canlılarının neden olduğu yaralanmalar da unutulmamalıdır. Solunumla İlgili Temel Bilgiler Suyla ilgili tehlikelerde ana tema boğulma olduğundan, öncelikle boğulma mekanizmasını anlamak gerekir. Bunun için dilerseniz kısa bir anatomi ve fizyoloji turuna çıkalım. Solunum sistemimiz; göğüs kafesimiz içerisinde yerleşimli akciğerlerimiz,ağız ve burundan başlayıp alveol adını verdiğimiz, en uç hava keseciklerinde son bulan hava yolları,karın ve göğüs boşluğunu birbirinden ayıran diyafram adı verilen çizgili kasın en önemli rolü üstlendiği esas ve kaburgalar arasında bulunan yardımcı solunum kasları ile tüm bu sistemleri koordine eden ve beyin sapında bulunan solunum merkezinden ibarettir. Gırtlak veya diğer adıyla larenksin üst bölümündeki boğaz,ağız ve burunu içeren kısım üst solunum yollarını; larenks, trakea olarak da bilinen ana soluk borusu, sağ ve sol ana bronşlar, bronşiyol olarak adlandırılan daha ince hava yolları ve alveol olarak bilinen, gaz değişiminin yapıldığı hava keseciklerinden ibaret kısmı ise alt solunum yollarını oluşturur. Her iki akciğerde toplam olarak ortalama 700 milyon alveol bulunur ki bu alveollerin toplam yüzeyi ile bir basketbol sahasının dörtte biri kaplanabilir. Soluk verme sırasında birbirlerine yaklaşan nemli alveollerin yapışmasını, iç yüzeylerinde bulunan ve sürfaktan adı verilen madde engeller. Göğüs boşluğunun dış ortamla teması sadece trakea ile sağlanır. Yani Akciğerin bulunduğu göğüs boşluğunda hava yoktur,vakum vardır. Dakika solunum sayımız 12-15 arasında değişir;kalp atım sayımız ise bunun yaklaşık 5 katı kadar olup, dakikada 60-75 arasındadır. Normal olarak soluduğumuz havanın deniz seviyesindeki basıncı 760 mmHg (milimetre-civa) olup; %79’unu Azot gazı (NO2), %21’ini Oksijen gazı (02) ve %1’ini ise başta Kükürtdioksit (SO2) olmak üzere diğer eser miktardaki gazlar oluşturur. Soluk alıp-verme eylemimiz kısmen istemlidir. Soluk alıp-verme eylemimizi kısa bir süre için durdurabilir, derinliğini ve hızını artırabilir veya azaltabiliriz. Tabii ki solunumunuzu sonsuza dek durduramazsınız. Yarı otomatik olarak çalışan bu sisteminin kontrolünü, beyin sapının oldukça korunaklı bir bölgesinde bulunan Solunum Merkezi yapar. Atardamar kanındaki karbondioksit düzeyi solunum merkezinin esas uyaranıdır; Karbondioksit düzeyinin çok az artışı bile solunum hızını artırırken, karbondioksit düzeyinin azalışı ise solunum hızını yavaşlatır. Bunun içindir ki kafa travmalı hastalara, gerekmedikçe çok yüksek düzeylerde Oksijen vermemek gerekir. Profesyonel dalgıçların, suya dalmadan önce sık sık soluk alıp vererek kan karbondioksit düşürüp solunum merkezini kısmen yanıltarak, enstrüman kullanmaksızın su altında uzun bir süre kalabilmeleri de, karbondioksitin solunum regülasyonundaki önemini gösteren bir başka örnektir. Solunum merkezinin solunum regülasyonunu her bir solunumda bile değiştirebildiğini ve bu regülasyonda atardamar kanındaki Oksijen düzeyinin de önemli bir etken olduğu unutulmamalıdır. Vücudumuzun bütün hücreleri temel enerji kaynağı olan Glukozu, Oksijenle beraber yakarak, Enerji, Karbondioksit ve Su açığa çıkarırlar. Yukarıdaki formülle ifade etmeye çalıştığımız döngüye ****bolizma veya kısaca Yaşam Formülü denilebilir. Yukarıdaki denklemin bozulması yaşamla bağdaşmaz. ****bolizma sonucu açığa çıkan Karbondioksitin, hızlıca vücuttan uzaklaştırılıp, enerji elde edebilmek için Oksijenin hızlıca dokulara taşınması gerekir. İşte kanın şekilli elemanlarının çoğunluğunu oluşturan, Kırmızı Küre veya Eritrosit olarak adlandırılan ve disk şekilli, iki tarafı da içbükey olan kan hücreleri üzerindeki hemoglobin, bu işlemler için biçilmiş kaftandır. Tabii ki hemoglobinin kanımıza ve bayrağımıza kırmızı rengini vermek dışındaki en önemli görevi budur. Hemoglobinin Kandaki Karbondioksit düzeyi artınca veya Oksijen düzeyi düşünce, solunum merkezimizden verilen direktifle diyafram kası ve göğüs kafesimizdeki diğer esas ve yardımcı solunum kasları kasılarak, göğüs kafesimizde yaklaşık –6 mmHg’lik negatif basınç oluşturur. İçerisindeki bronşlar ve damarlar hariç tutulursa yapısında kas bulunmayan ve elastik yapıda olan Akciğerler, kendini saran zarlar arasındaki bu vakum etkisi yapan negatif basınç sayesinde yanlara ve aşağıya doğru genişleyerek, içerisine 760 mmHg atmosferik basınçtaki dış ortam havasını alır. Üst solunum yollarından alt solunum yollarına doğru hızla ilerleyen havanın yolculuğu, gaz değişiminin yapılacağı ve sayıları milyonlarca olan hava keseciklerinde yani alveollerde son bulur. ****bolizma sonucu açığa çıkan ve Kırmızı Kürelerdeki Hemoglobine bağlanan Karbondioksitin yolculuğu, dokular arasındaki kılcal toplardamardan başlayıp alveollerin etrafındaki kılcal atardamarda son bulur. İşte karbondioksitten zengin kan ile oksijenden zengin hava burada karşılaşırlar ve Pasif difüzyon kurallarına göre bu ince ve nemli zarlar üzerinden taraflar elinde çok olanı verir az olanı alır. Böylece kırmızı kürelerdeki Hemoglobine bağlanan Oksijenin yolculuğu, bu defa alveol etrafındaki kılcal toplardamarlardan başlayıp dokular arasındaki kılcal atardamarlarda son bulur. Bunu bizim nefes alıp vermemizin öyküsü olarak kabul ediniz. Akciğerler içerisindeki havanın basıncı nefes alırken 759 mmHg’ye düşerken, nefes verirken ise 761 mmHg’ye kadar yükselir. Nefes alma sırasında karın ön duvarı kaslarının gevşemesinin nedeni, bu esnada diyafram kasının aşağı doğru kasılıp karın içi basıncını artırmasının, karın içi organları üzerindeki etkilerini nötralize etmektir. Kılcal atardamarlardaki kan bütün oksijenini dokulara vermez. Bunun içindir ki verdiğimiz nefesteki havada % 16 Oksijen (O2), %5 Karbondioksit ve yine %79 Azot gazı (NO2) bulunur ve bu düzeydeki Oksijen suni solunum için yeterli olacaktır. Dr.Mehmet DOKUR Özel Kadıköy Hastanesi İlkyardım ve Acil Uzmanı alıntı | ||||||||||||||||||||
Bookmarks |
Etiketler |
Suyla ilgili Tehlikeler |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |