20 Haziran 2013, 11:32 | #1 | ||||||||||||||||||||
Keyifli~Üye Üyelik tarihi: 07 Mayıs 2012
Mesajlar: 1.647
| Meme Kanserimi Değilmi Meme Kanseri Hakkında - Meme Kanseri Teşhisi - Meme Kanseri Tedavisi Radyologlar, iş yükü arttıkça hata yapabileceklerinin farkında olsalar bile bunun zararlı sonuçlarını hastane yöneticilerine açıklamakta zorlanıyorlar. Oysa, aşırı iş yükü ve iş stresi “hatalı tanı” demek ve bunun sonucu da “hatalı tedavi” ya da “tedavisiz kalmak”. Türkiye’de hastanelerde verilen sağlık hizmeti Maliye Bakanlığının belirlediği Bütçe Uygulama Talimatı (BUT) ücretlerine uymak zorunda. Devletin, sağlık güvencesi altındaki vatandaşları için hastaneye ödediği ücret BUT ücreti. İlginç bir şekilde, yurt çapında bütün hizmet ve ürünlerin bedeli enflasyon oranında sürekli artarken, BUT ücretleri sürekli olarak azalıyor. Örneğin, her iki memenin mamografisi için BUT ücreti 2006’da 50 YTL iken, bir yıl sonra, yani 2007’de 36 YTL idi. Üstelik devlet, hastanelere borçlarını yaklaşık 2 yıl gecikmeyle ödeyebiliyor. Kar etmek bir yana, zararı kapatabilmek için hastaneler sürümden, yani bakılan hasta sayısından ve yapılan tetkik sayısından kazanmak yoluna gidiyorlar. Bu da çalışanlar için durup dinlenmeden hasta bakmak ve giderek daha çoğuna bakmaya zorunlu olmak anlamına geliyor. Bu döngüde ne eğitime yeterli zaman var ne de kaliteli hizmet için öncelik..! Hastanelerde hasta yükünü kaldıran esas doktor grubu olan asistanlar, yani uzmanlık programı öğrencileri, aşırı hasta yükü ile baş etme stresi karşısında kısa zaman içinde kendilerini (konuyu henüz yeterince öğrenmeden), gece- gündüz, zamana, yorgunluğa, uykusuzluğa ve en önemlisi de mesleki tatminsizliğe karşı savaşan komandolar olarak buluyorlar. Diğer sağlık çalışanları gibi, maaşlarının yoksulluk sınırında olması da bunların üstüne tuz biber ekiyor. Mesleğin daha başındayken, hevesin yerini bıkkınlık, umudun yerini umutsuzluk, hizmet etme isteğinin yerini hastaya kızgınlık alıyor. Bu dürtülere karşı koymak zor ve çok azı iyimserliğini ve iç barışını koruyabiliyor.. Radyologlar açısından durum, toplumun yararları açısından daha da vahim. Kuşkusuz, gördükleri örneklerin de etkisiyle, radyologların meslekleriyle ilgili vardıkları nokta genellikle şu: “Başka dal doktorları senden ne istiyorlarsa onu yap, başka da bir şeye karışma, yorum yapma, sorumluluk alma”. Bu algılama ciddi bir rahatlama sağlıyor çünkü mücadele ve yorulma gerektirmiyor; üstelik kendisinden istenen de tam olarak bu…! Doğal olarak, bir süre sonra radyolog artık doktor kimliğini kaybediyor: hastaya değil, ”hastayı yollayan hekime” hizmetle yükümlü olduğu zannına kapılıyor; “tanı koymaya” değil, “isteneni vermeye” odaklanıyor. Oysa radyoloğun görevi ve sorumluluğu, genelde sanıldığı gibi “cihaz çıktısı vermek” değil..! Radyoloğun görevi ve sorumluluğu, kesin tanıya götürecek şekilde, bir klinik durumu açıklamaya yönelik yöntemleri belirlemek, yöntem ve cihazları en etkin şekilde kullanmak ve ortaya çıkarılan bulguları yeterli, doğru ve tedaviye yol gösterici şekilde yorumlamak… Hastasını bilgilendirmek ve yönlendirmek de radyoloğun, en başta “doktor” olmaktan kaynaklanan doğal görevi.. Cihazın nasıl ve ne kadar verimli kullanılacağı tamamen radyoloğun bilgi, beceri ve deneyimine bağlı… Başka bir değişle, diğer tıp branşlarında olduğu gibi radyolojide de “işi” insanlar yapar, cihazlar değil… İşte bu nedenle KALİTE, en az “cihaz faktörü” kadar “insan faktörüne” de bağlıdır. Bilgi ve deneyim, uzun ve özverili bir süreçte kazanılır… Diğer yandan, fiziksel ve ruhsal dayanıklılık, dikkat, sabır, titizlik gibi kişilik özelliklerinin ve günlük stres yükünün de “insan faktörüne” etkileri göz ardı edilemez… Radyologlar açısından, hatalı tanı olasılığını azaltmanın önemli bir yolu “kalite garanti programlarıdır”. Örneğin, hergün bir radyolog, diğer arkadaşları tarafından okunmuş bazı görüntüleri okur. Sonra da farklı radyologların aynı film ile ilgili okumaları karşılaştırılır. Bazen iki okuma arasındaki farklılıklar belli belirsiz iken diğer zamanlar önemli derecededir. Bu uygulamanın günlük sonuçları tüm grup için veritabanına girilir, böylece her bir radyoloğun ve tüm takımın devamlı kontrolu yapılmış olur. Bir diğer yaygın uygulama da mamografi okumalarında kullanılmaktadır. Bunda, bütün mamografilerin birbirinden bağımsız şekilde iki radyolog tarafından okunması söz konusudur. Birbirinden farklı tanılar bulunduğunda ikisi birlikte vakayı tekrar değerlendirir ve gerekirse üçüncü ve mümkünse daha deneyimli bir radyoloğun fikrine başvururlar. Mamografide, özellikle ABD’de kullanılan diğer bir “kalite garanti programı” da hastaların takibi. Amaç, konulmuş radyolojik tanıların doğruluğunu sınamak ve hatalardan öğrenmek. Basitçe, bütün tanılar, kesin sonuçlar ve tedavi metodları hergün veritabanına işleniyor ve yıl sonunda değerlendiriliyor. Aynı merkezin önceki yıllardaki sonuçlarıyla ve referans merkezlerin sonuçlarıyla karşılaştırılıyor. Maalesef Türkiye’de kalite garanti programlarına ne radyologlar, ne Sağlık Bakanlığı ne de üniversiteler ilgi gösteriyorlar. Oysa, radyoloğun bilgi ve deneyiminin önemli bir ölçütü bu programları kullanıp kullanmadığıdır çünkü tanılarının isabet derecesini ölçmesi ve hatalarından öğrenmesinin başka yolu yoktur. Hastalar, sadece bunu sorgulayarak bile radyologlarının kendileri için doğru kişi olup olmadığını ölçmelidirler.! Her daldaki doktorlar için belli bir konuda bilgi ve deneyim arttırmanın önemli bir yolu da bir organla ilgili farklı uzmanlıkların birbirlerine bilgi ve deneyim aktarmasıdır ki bunun en etkin yolu haftalık düzenli multidispliner konseylerdir. Örneğin bir meme konseyinde, bir meme hastalığı (genellikle kanser) nedeniyle değerlendirilen hastalar, aralarında meme radyoloğu, meme patoloğu, meme cerrahı, medikal ve radyasyon onkologlarının bulunduğu konseyde tek tek tartışılır. Maalesef Türkiye’de KALİTE GARANTİ PROGRAMLARI sadece sayılı radyolog tarafından kullanılıyor. MULTİDİSİPLİNER MEME KONSEYLERİ ise yalnız birkaç üniversitede yapılıyor. Ankara’daki üniversiteler bunların arasında değil… Doktorlar da dahil herkesin, zihinlerindeki ”iyi doktor”, “doğru tanı” ve “doğru tedavi” kriterlerini bir kez daha gözden geçirmeleri gerekiyor..! * Bu yazının bazı kısımlarında, Dr Jerome Groopman’ın “Doktorlar Nasıl Düşünür” adlı kitabının “Sahibinin Gözü” adlı bölümünde geçen görüşlerden alıntılar yer almaktadır. Prof. Dr. Ayşegül ÖZDEMİR Meme Radyolojisi | ||||||||||||||||||||
Bookmarks |
Etiketler |
Meme Kanserimi Değilmi |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |