06 Temmuz 2013, 09:24
|
#1 |
Keyifli~Üye
Üyelik tarihi: 25 Mart 2011
Mesajlar: 2.176
Puanlar: 6.554, Seviye: 1 | Üst seviye: 99%, 0 Gereken puan | | Aleviler Kaç Gruba Ayrılır ? Alevîler kaç gruba ayrılır? Kelime anlamı itibarıyla Alevî Hz. Ali’yi seven ve Ona mensup olan kişi demektir. Hz. Ali’yi sevenler başlıca iki gruba ayrılır: 1- Hasbi ve samimî taraftarlar 2- Siyasî taraftarlar. Bunlardan birincisi ona (ra.) Allah için muhabbet göstermişlerdir. Bu muhabbet sâfi net ve durudur. Kaynağını dinî esaslar oluşturur. Bu samimî taraftarlar Hz. Ali’ye iki açıdan yönelir. Birincisi Hz. Ali’nin yüksek kemalâtı ve üstün meziyetleridir. Onun fazilet ve olgunluğu takvâ ve ubudiyeti müminlerin kalp ve dimağlarında muhabbet ve takdire dönüşmüştür. İkincisi Hz. Ali’nin (ra.) Ehl-i Beyt -Peygamber Efendimizin (asm.) evlat ve torunları- zincirinin temsilcisi olmasıdır. Müslümanlar o silsilenin başı olan Hz. Ali’ye (ra.) samimî bir muhabbet ve derin bir saygı göstermektedirler. Bu iki cihetten kaynaklanan muhabbet Kur’an ve Sünnet çizgisine uygundur. Dine gölge değil vesile olmaktadır. Meşrûdur akla yakındır. Fıtri hasbi ve samimîdir. Hz. Resulüllah (asm.) gelecekte ortaya çıkacak fitne ve fesatlarda Hz. Ali’yi (ra.) ümmet nazarında suçlamalardan korumak için onun kemalât ve üstünlüklerine önemle dikkat çekmekte: “Ben kimin dostu isem Ali de onun dostudur.” “Ali’yi yalnız müminler sever ona yalnız münâfıklar düşmanlık eder.” “Ben size iki şey bırakıyorum: Kur’an ve Ehl-i Beyt’im. Bunlara yapışırsanız kurtulursunuz.” gibi hadis-i şerîfleriyle bu iki unsurun önemini belirtmektedir. Hz. Resulüllah’ın bu övücü beyanları onun erdemine bir delildir. Peygamberin bu emrinden dolayı başta Sahabe-i Kirâm olmak üzere bütün Müslümanlar Hz. Ali’ye ve Ehl-i Beyt’e teveccüh göstermişler ve o yüce silsileyi samimî olarak sevmişlerdir. Bu anlamda Hz. Ali’yi sevmek dini sevmek Hz. Peygamberi (asm.) sevmek demektir. İkinci grup taraftarlar ise onu siyasî anlamda sevenlerdir. Bunlar arasında ciddi bir hedef birliği yoktur; her biri ayrı bir sebeple Hz. Ali’ye taraftarlık gösterirler. Bilindiği gibi siyasî tercih ve taraftarlığın kendine mahsus bir mantık ve bir hedefi vardır. Genellikle siyasî faaliyetler ister istemez siyasî varlığın oluşmasına ve devamına hizmet edebilecek farklı yönlendiricilerin emir ve kontrolüne girer. Bilhassa siyasî tansiyonun yükseldiği zamanlarda siyasî faaliyetler içerisinde taraftarlık menfaat rekabet kıskançlık kin haset hırs soy-sop taraftarlığı gibi hisler şiddetli ve acımasız bir biçimde ortaya çıkar. Sosyal hayatta bir çatışma iklimine girilir. Provokatörleri ve hareket noktaları birbirinden farklı birçok fikirler aynı hedefte birleşebilir. Siyasi taraftarlık şekil ve görünen hedefler açısından bir birlik ruhu gösterirken gerçek cephesiyle yani gaye ve niyet itibariyle birbirinden farklı ve dağınıktır. Siyasi taraftarlar bir yığını andırır. Bu yığında farklı konumdaki ekoller gruplar mevcuttur. Genelde her grup her siyasî ekol kendi amacını gerçekleştirmek için siyasî kitleye güç ve kuvvet katar. Bu sebeple siyasî tercih ve tarafgirlikte fikri ve hissi bir uygunluk söz konusu değildir. Bu tespitler çerçevesinde Hz. Ali’ye (ra.) taraftar görünenlere baktığımızda hedef ve gayeleri değişik birçok siyasî gruplar görürüz. Bu gruplar ana hatlarıyla beşe ayrılır: Birinci grup: Hz. Ali’nin (ra.) siyasî taraftarları içinde birinci grubu İslâmî ölçülerde oldukça taşkın ve bağnaz ve o derecede dar görüşlü ölçüsüz insanlardı. İçlerinde sahabeden hiç kimse yoktu. Bunlar Sıffin savaşından sonra Hakem olayında Hz. Ali’ye karşı çıkarak onun ordusundan ayrıldılar. Hz. Ali’nin (ra.) hakemi kabul etmesini küfür olarak kabul ettiler. Onu çok ağır bir şekilde suçladılar. Bunlara göre Hz. Ali (ra.) hakemi kabul etmekle dinden çıkmıştı. Bu grup Hz. Ali’nin ordusundan huruç ettikleri için kendilerine “Haricîler” ismi verildi. Haricilerin ortaya çıkması ile İslâm tarihinde yeni bir fitne ve fesat grubu teşekkül ediyordu. Hz. Ali bir ordu hazırlayarak Haricîlerin üzerine yürüdü ve onlara Nehrevan’da büyük kayıplar verdirdi. Bu birinci grup Hakem olayına kadar Hz. Ali’yi taşkın ve ölçüsüz bir surette sevdikleri halde bu olaydan sonra onun en büyük ve amansız düşmanı kesilmişlerdir. İkinci grup: Hz. Ali’nin taraftarları içinde ikinci grup münâfıklar ve Yahudi dönmeleriydi. Bunlar iki yüzlü dessas ve karanlık ruhlu insanlardı. “Hz. Ali’ye muhabbet” ve “âl-i beyt sevgisi” gibi mâsum bir fikrin altında gerçek yüzlerini gizliyorlardı. Halkın içinde takiyye yapıyor Müslümanlar arasında fitne çıkartıyor sürekli sapık fikirler üretiyorlardı. Bunların amacı İslâmiyet’i içten yıkarak inanç ve itikatları sarsmak Müslümanları birbirlerine düşürüp ayrılık çıkarmaktı. Üçüncü grup: Emevîlerin ırkçı idarelerinden rahatsız olarak Hasan ve Hüseyin Efendilerimizin yanında yer alan gruptur. Bilindiği gibi Emevîler başa geçince icraatlarında birinci derecede ırkçılığı esas aldılar; saltanatlarını Arap milliyetçiliği üzerine binâ ettiler. Irkçılığın adalet ve hakperestliği yıkma ve bozma karakteri Emevîleri diğer kavimlere karşı gayet katı sert ve acımasızca davranmaya yönlendirdi. Bu ise diğer kavimlerde rahatsızlık meydana getirdi. Diğer taraftan Emevî saltanatındaki aşırı israf ve gösterişle de ikinci bir huzursuzluk kaynağı oldu. Emevîlerin bu ölçüsüz ve sorumsuz faaliyetlerinden rahatsız olan diğer kabile ve aşiretler onlardan intikam almak için Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e taraftarlık gösterdi ve Onların ordusunda yer aldılar. Dördüncü grup: Bu grubu İranlılar oluşturur. Hz. Ali ve Âl-i Beyt sevgisi İranlılarda ekseriyet itibariyle çok farklı bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu sevgi Kur’an ve Sünnet’in düsturları dışında aşırı ve ölçüsüzdür. Öyle ki bugün dahi İran’da günlük hayatta düğün ve şenliklerde dinî toplantılarda bu ölçüsüz sevgi etkisini sürekli olarak göstermektedir. Sazlı sözlü toplantılarda on dört asır önce Ehl-i Beyt’in başına gelen o elîm fâcialar için gözyaşı dökülmekte bu fâcialar bahane edilerek sahabelere devamlı kin ve düşmanlık beslenmektedir. Bu törenler özellikle Muharrem ayında sıklaştırılır; bu vesile ile ruhlarda ve kalplerde intikam hisleri yeniden filizlendirilir ve halkın şuuraltına enjekte edilir. Beşinci grup: Bu grup üç zihniyetin taraftarlarından oluşmuştur. Bunlar “İran’daki Mecusî dininin reis ve ruhanileri” “İran’daki ırkçılar” ve “eski saltanat hanedanın mensupları”dır. Mecusî reis ve ruhânileri inançları İslâm’ın karşısında eridiği ve kendileri de cemiyet bünyesinde eski itibarlarını kaybettikleri için her hâlükârda İslâm’dan intikam almanın fırsatını kolluyorlardı. Hanedan mensupları ise binlerce yıllık saltanat ve övünç kaynakları İslâm ile yerle bir olduğundan köle olarak baktıkları ve çıplak telâkki ettikleri köylü Arapların kendilerine hükmetmelerini kat’iyen hazmedemiyorlardı. İran ırkının üstünlüğünü kabul eden ırkçılar ise İslâm kültürü ile eski örf ve âdetlerinin bir anda sökülüp atılmasından son derece rahatsızdılar. Bu üç zihniyetin mensupları istisnalar bir tarafa bırakılırsa genelde İslâm’dan intikam almak için şeklen Müslüman oldular İslâm’ı içten yıkmanın plânlarını yaptılar ve bu gaye etrafında birleştiler. (İbn-i Hâzım Fi’1-milel Ve’1-Ahvâ Ve’n-nihâl II. 115 1975 Beyrut.) |
| |