17 Mart 2012, 11:49 | #31 |
Mesajlar: n/a
| Cevap: SağLık MakaLeLeri... Zeytinyağı; Her Derde Deva Vücudun neredeyse bütün organlarına faydası olan zeytinyağının, saçlardan, dişlere kadar her bölgeye sağlık verdiği bildiriliyor.... Sağlıklı beslenmeye katkısı, dünyaca onaylanmış zeytinyağının insan vücudunda faydalı olmadığı organ hemen hemen hiç yok. Uzmanlar zeytinyağını "Sağlık açısından insanlığa sunulmuş en büyük hediye" olarak nitelendiriyorlar. Anne sütü kadar yararı olduğu söylenilen zeytinyağının mucizevi etkisini saçlardan dişlere, kemiklerden beyne kadar vücudun her organında görmek mümkün. Zeytinyağı gelişme çağında beynin gelişimini hızlandırarak, kemikleri güçlendiriyor. İçerdiği E, A, D ve K vitaminleri sayesinde hücreleri yeniliyor, doku ve organların yaşlanmasını geciktiriyor. Beynin daha uzun süre sağlıklı ve zinde kalmasını sağlıyor, mideyi ülsere karşı koruyor. Zeytinyağı, kandaki kötü kolesterol düzeyini düşürerek, kalp krizi riskini azaltıyor. Aynı şekilde bağırsak, idrar yolları ve safra kesesi hastalıklarının azaltılmasında da etkili oluyor. Sağlıklı beslenmede zeytinyağının yeri tüm dünya tarafından da onaylanıyor. Amerika'da Harvard Üniversitesi'nde düzenlenen bilimsel bir konferansta bilim adamları, tarihçiler, doktorlar ve yemek uzmanları sağlıklı yaşam için, geleneksel Akdeniz modelinin uygulanması gerektiği konusunda hemfikir oldular. İçine zeytinyağı katılmış süt, neredeyse anne sütü kadar fayda sağlıyor. Türkiye'nin en ünlü Zzeytinyağı üreticilerinden biri olan Komili'nin yetkililerine göre, tüm sıvı yağlar içinde tartışmasız en sağlıklı olan "tabiatın mucizesi" zeytinyağı. Anne sütüne eş miktarda linoleik asit içeriyor. Bebeğine anne sütü veremeyenler için, bir fincan yağsız inek sütüne bir çay kaşığı zeytinyağı ilave ederek bebeklere verilmesi tavsiye edilirken zeytinyağının kullanımına ilişkin diğer öneriler ise şöyle: - Adale ağrılarını gidermek için, zeytinyağı ve biberiyeyi karıştırıp, ağrılı bölgeye masaj yapın - Güçlü diş etleri için, arada bir ağzınızı zeytinyağı ile çalkalayın - Pırıl pırıl saçlar için, şampuandan sonra bir miktar zeytinyağı, bir yumurta sarısı, limon suyu ve biraz bira karışımını saçınıza sürün. Beş dakika bekletip ılık su ile durulayın. - Kepeklerden kurtulmak için bir miktar zeytinyağı ve kolonyayı saçınıza sürün, ılık su ile durulayın. En seçkin zeytinlerden üretilen sızma zeytinyağı, kahvaltılarda ve salatalarda, o kendine has kokusunu ve lezzetini arayanlar için ideal bir seçim. Yüzde 1'den az olan asit oranı ile kahvaltı ve salatanın yanısıra, pişmiş sebzelere yada İtalyanlar'ın yaptığı gibi makarnalara sos olarak eklenebiliyor. Dolu dolu bir zeytin tadına sahip olan zeytinyağları, sağlıklı ve tadına doyulmaz yemekler için doğru bir seçim |
17 Mart 2012, 11:49 | #32 |
Mesajlar: n/a
| Cevap: SağLık MakaLeLeri... Kolestrol prostat tümörünü büyütüyor Yapılan bir bilimsel araştırma kandaki yüksek kolestrol miktarının prostat tümörlerinin büyümesini hızlandırdığını ortaya koydu. ABD'de fareler üzerinde yapılan testlerin yüksek kolestrolün kansere sebep olduğuna dair bir doğrulamada bulunmadığını, ancak prostat kanserinin büyümesini hızlandırdığını gösterdiği kaydedildi. Araştırmayı yöneten Boston Çocuk Hastahanesi uzmanlarından Michael Freeman, araştırmada tümörün başlama sebeplerini değil, ancak sadece gelişme sebeplerini araştırdıklarını belirtirken, ekibin araştırma bulgularını Journal of Clinical Investigation dergisinde yayınladıkları ifade edildi. |
17 Mart 2012, 11:50 | #33 |
Mesajlar: n/a
| Cevap: SağLık MakaLeLeri... Kalp krizinden nasıl korunulur? Kalp ve damar hastalarının, egzersiz sayesinde ve stresi azaltarak kalp krizi riskini asgariye indirebileceği bildirildi. ABD'nin Kuzey Carolina eyaletindeki Duke Üniversitesi Tıbbi Araştırma Merkezi tarafından yürütülen bir araştırmada, egzersiz yapan ve rahatlama seanslarına katılan kalp ve damar hastalarının, kalp krizi tehlikesinin azalmasını sağladığı belirlendi. Amerikan Tıp Derneği'nin dergisi JAMA'da bugün yayımlanan araştırma sonuçlarında, kalp ve damar hastası 40-84 yaşlarında 92 erkek ve 42 kadın gözlendi. Araştırmada hastaların üçte birine rutin tıbbi tedavi uygulanırken, üçte biri rutin tedavinin yanı sıra 4 ay boyunca haftada üç kez 35 dakika boyunca uzman denetiminde aerobik yaptı. Araştırmaya katılan diğer hasta grubuna ise tüm bunlara ek olarak 4 ay boyunca haftada 1,5 saat stres azaltma seansı uygulandı. Araştırma sonunda, egzersiz ve rahatlama seansı yapan hastaların, diğer iki gruba oranla daha fazla güçlendiği ve kalp-damar risk belirleyicilerinin belirgin şekilde iyileştiği tespit edildi. |
17 Mart 2012, 11:50 | #34 |
Mesajlar: n/a
| Cevap: SağLık MakaLeLeri... El Yıkama Günümüzde el yıkamanın gerekliliğini tartışmaya bile gerek yoktur. Ancak halen el yıkamanın önemi ve yönteminin tam anlatılamaması bir sorun oluşturmaya devam etmektedir. Yapılan çalışmalar, iyi yıkanmamış ellerden uzaklaştırılamayan mikro organizmaların kişiden kişiye taşınabildiğini ortaya koymaktadır. Nitekim ABD'nde yapılan ciddi bir çalışma, ellerini uygun yıkamayan sağlık çalışanlarının %41 'inde patojen mikroorganizmalardan önemli bir kısmının 7 güne dek taşınabildiği ve bulaşabildiğini göstermiştir. El yıkamadaki ana amaç elde mevcut olan mikroorganizmaların infeksiyon oluşturamayacak düzeylere indirilmesidir. Su ve sabunla doğru yıkamayla ellerin üzerinde olan ve bulaşmadan asıl sorumlu cildin geçici florasının tamamının temizlenebildiği iyi bilinmektedir. El yıkamada aşağıda sıralanan noktaları bilmek önemlidir. 1- El yıkama sabun, deterjan veya dezenfektan kullanılarak yapılmalıdır. Sadece su kullanmak yeterli dekont*****syon sağlayamaz. 2- El yıkamada ılık su kullanılmalıdır. Sıcak su elleri tahriş eder ve mikroorganizma girişine zemin hazırlar. 3-El yıkanırken tüm takıların çıkartılması uygundur. 4- Sabunun kuru tutulması önemlidir. Sabun kabının drenaj sağlayacak biçimde olması gerekir. Uygun koşullarda kullanılmayan sabunlarda da patojen mikroorganizmaların ürediği unutulmamalıdır. Likit sabun kullanılıyorsa sabun kapları tam olarak boşaldığında temizlenip kurulandıktan sonra yeniden doldurulmalıdır. Bu önerilere uyulmadığı taktirde buralarda üreyen mikroorganizmalar infeksiyon bulaşmasına neden olur. 5- Etkili bir el yıkama işlemi 30 sn ile 1 dakikalık sürede gerçekleştirilir. Eller çok kirli ise bu süre 2-5 dk. Kadar uzayabilir. 6- Eller sabun veya deterjanla bileklere kadar köpürtülmelidir 7- Sabunun suyun altına tutularak köpüklerden temizlenmesi sağlanmalıdır. Köpük, sabunda mikroorganizma yerleşimini kolaylaştırabilir 8- Tüm yıkama işlemi boyunca eller dirseklerden aşağı da tutulmalıdır. Böylece kirli suların parmak uçlarından lavaboya direk akışı sağlanmış olur. 9-Eller yıkandıktan sonra mutlaka durulanmalı ve iyice kurulanmalıdır. Çünkü eller ıslak veya nemli kalırsa bakteri bulaşması kolaylaşır. 10- Yıkama sonrası parmak araları ve avuç içleri iyice kurulanmalıdır. El kurulamada doğru seçenek kağıt havlu kullanılmasıdır. Kumaş havlular nemli kalabildiğinden kontamine olabilirler. Sıcak hava püskürt:en kurutma sistemlerinin zaman kaybına neden olması, yeterince kurulama yapamaması, gürültülü olması ve dolaşan havanın kont*****syonu yolu ile yıkanmış ellere yeniden yapıların yerleşebilmesine neden olması yüzünden önerilmemektedir. Kağıt havlu ile el kurulamanın ortalama süresi 7-9 sn olmalıdır. Kağıt havlu kurulamanın yanı sıra mekanik temizlemeyi sürdürür. Unutulmamalıdır, "doğru el yıkama" enfeksiyonlardan korunma ve yayılmasını önlemede son derece ucuz ve etkili bir yöntemdir |
17 Mart 2012, 11:50 | #35 |
Mesajlar: n/a
| Cevap: SağLık MakaLeLeri... Diş beyazlatma sağlıksız olabilir mi? İnci gibi dişlere sahip olmak günümüzde hiç de zor değildir. Gelişen diş teknolojisi hem koruyucu önlemler hem de tedavide çığır açmış durumda. Son yıllarda ülkemizde de yaygınlaşan dişlerin beyazlatılması işlemi, estetik kaygılarla dişhekimine müracaatların neredeyse önemli bir bölümünü oluşturuyor. Ancak her işlemde olduğu gibi son derece masum gibi görülen beyazlatma işleminde de dikkatli olunması çağrısında bulunan İstanbul Dişhekimleri Odası Bilim Kurulu, "Diş beyazlatma yönteminin sakıncalı olduğu kişiler kesinlikle böylesi bir işleme heveslenmesinler" uyarısı yapıyorlar. Kimler İçin Sakıncalı Dış kaynaklı ve iç kaynaklı nedenlerle normalde beyaz olan rengi sarıdan kahverengi hatta griye kadar değişebilen dişlerin beyazlatılmasında değişik yöntemler uygulanıyor. Prof. Dr. Andrej Kielbassa, yaptığı açıklamada beyazlatmanın sakıncalı olduğu durumlar şöyle sıralanıyor: · Geniş pulpalı dişler · Dişeti çekilmeleri · Ortodontik hareket sonucu aşırı hassasiyet gösteren dişler · Ağır mine kaybı olan dişler · Ağızda porselen, kuron gibi pahalı restorasyonların olması · Hamilelik ve emzirme döneminde bulunmak · Hidrojen peroksit alerjisi olan kişiler Beyazlatma yöntemleri canlı ve cansız dişlerde yapılabiliyor. Bunun yanısıra hidrojen peroksit kullanılarak ya da aşındırırlarak yapılan beyazlatma türleri bulunuyor. Günümüzde hidrojen peroksit kullanılarak yapılan iki beyazlatma yöntemi bulunuyor. Birincisi "In Office bleaching" diğeri ise "Night Guard Vital Bleaching". Son yıllarda "Night Guard Vital Bleaching" yöntemi, uygulama kolaylığı ve olası yan etkisinin azlığı nedeniyle en sık başvurulan beyazlatma yöntemi. Bu yöntem ev beyazlatması, matris beyazlatması ya da evde beyazlatma isimleri ile de anılıyor. Yöntem vakumla şekillendirilmiş ağız içi aygıta yerleştirilen beyazlatma maddesinin gün boyunca uygulanması esasına dayanıyor. Mekanik aşındırmayla beyazlatma yöntemini önermeyen uzmanlar, minenin kimyasal olarak aşındırılması yönteminin ise bazı tür renklenmelerde etkili olduğunu vurguluyorlar. |
17 Mart 2012, 11:50 | #36 |
Mesajlar: n/a
| Cevap: SağLık MakaLeLeri... Aşırı terlemenin nedenleri ve tedavisi Terlemenin insanlarda doğal olarak gözlenirken aşırı terleme kişi de sorunlar yaratabiliyor. Terin salgılanması insanlarda sinir sisteminin "sempatetik" denilen kısmının çalışması ile ilgili olup toplumun % 1'inde bu sistem aşırı düzeyde çalışıyor. Özellikle stresli durumlarda bu sistem aşırı çalışıyor ve genel olarak terleme, kış aylarında daha az rahatsız edici oluyor. Bunun dışında tiroid bezinin aşırı çalışması, böbrek üstü bezinden kaynaklanan bazı hastalıklar, şişmanlık, menopoz, ağır psikiyatrik hastalıklar ve bazı kanserlerin tedavisinde kullanılan hormonlar aşırı terlemeye yol açabiliyor. Ruhsal ve fiziksel sorunlar Bakteri üremesini kolaylaştırdığı için aşırı terleme kokuya da neden oluyor. Ruhsal ve fiziksel sorunlara yol açan, sosyal yaşamı zorlaştıran terleme, ellerde, koltuk altında, ayak altlarından, yüzde ve gövdede oluşabiliyor. Terlemenin ellerde olduğunda hem el ile yapılan işlerde güçlük çekiliyor hem de sosyal olarak kişileri rahatsız ediyor. Terleme stresli durumlarda gelişiyorsa ve kişi terlemeden rahatsız ise kısır bir döngü içine giriyor ve terleyeceğini bilerek daha endişeli hale geliyor ki bu endişe de daha fazla terlemeye yol açıyor. Terlemenin nedeninin saptanması Terleme tedavisine başlanmadan önce nedeninin saptanması gerekiyor. Terleme sorunu olan kişinin öncelikle kilo durumu inceleniyor. Aldığı ilaçlar gözden geçiriliyor. Hastanın menopozda olup olmadığı araştırılıyor. Endokrinoloji uzmanının yapacağı değerlendirme ile sorunun tiroid bezinden ya da böbrek üstü bezlerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı belirleniyor. Bu durumların hiçbirinde sorun saptanmaz ise doğuştan sempatetik sinir sisteminin aşırı çalıştığı ortaya çıkıyor. Tedavide ilk olarak genel tedavi yaklaşımları uygulanıyor. Kişinin öncelikle kıyafetini düzeltmeli ve daha hafif giyecekler giymesi gerekiyor. Lokal olarak talk pudrası veya oldukça etkili olan aleminyum klorid içeren solüsyonlar mutlaka öneriliyor. Bazı hastalarda sempatetik sinir sisteminin çalışmasını azaltmak ve böylece de terlemeyi azaltmak için ilaçlar da kullanılabiliyor. Bazı hastalarda strese bağlı terlemeyi kontrol edebilmek amacı ile psikoterapi de öneriliyor. Uygulanan yöntemler İyontoforez: Bu yöntemde küçük su banyosu içinde el veya ayaklara hafif elektrik akımı veriliyor. Sık tekrarlanması gereken bu yöntemde; hafif ve orta derecede terlemesi olan hastalarda oldukça iyi cevap alınıyor. Botulinum toksini: Özellikle koltuk altı terlemesinde kullanılan bir madde olan Botulinum toksini, aslında doğal bir zehirdir ve sulandırılarak tıpta çeşitli amaçlarla uzun zamandır kullanılıyor. Ter bezlerini çalıştıran sinirleri felç ederek etki gösteren madde, terlemeyi 3 - 4 kat azaltıyor. 6 -12 ay gibi uzun aralıklarla tekrarı gerekiyor. Cerrahi tedavi: Carrahi tedavi özellikle ellerdeki ve yüzdeki aşırı terleme için önerilen tedavi şekli. "Endoskopik transtorasik sempatektomi" olarak adlandırılan teknikle koltuk altından bir delik açılıp akciğer bölgesindeki yüz ve ellere giden sinirlerin başlangıç bölgesi kesiliyor. Ellerde % 99 civarında başarı elde edilirken, ayaklardaki terleme için bel bölgesindeki sinirlerin kesilmesi gerekiyor. Sadece koltuk altı terlemelerinde koltuk altı ter bezlerinin alınması ile iyi sonuçlar elde edilebiliyor." |
17 Mart 2012, 11:50 | #37 |
Mesajlar: n/a
| Cevap: SağLık MakaLeLeri... Fiziksel aktivitenin sağlığa etkisi Fiziksel aktivitenin sağlık ve zindelik için sağladığı yararların giderek daha iyi anlaşılmaya başlandığının altını çizen uzmanlar, "Düzenli fiziksel aktivitenin sağlıklı kilonun sürdürülmesi, dayanıklılık, güç ve esnekliğin artmasındaki rolünün yanı sıra günümüz hastalıkları olarak kabul edilen kronik hastalıklara yakalanma riskini azalttığı açıkça bilinmektedir" diyor. Uzmanlar, söz konusu yararların sadece bireysel düzeyde önemli olmadığını ifade ediyor. Dünyanın her yerinde giderek maliyeti artan sağlık hizmetleri yönünden koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında fiziksel aktivitenin sağladığı yararların, önemli bir tasarruf sağladığını kaydeden uzmanlar, "Ancak optimal bir sağlık için gerek çocuk gerekse yetişkinlerin büyük bir çoğunluğunun yeteri kadar fiziksel aktivite yapmadıkları görülmektedir. Sağlıkla ilgilenenler, fiziksel aktivitenin neden önemli olduğunu anlamalı, tüm yaşlardaki bireyleri yaşamın bir parçası olarak fiziksel aktivite ve spora katılımları için motive etmelidirler. Fiziksel aktivitenin yaşam boyu sürdürülmesinin herkese, her yerde, her zaman yararlı olabileceği mesajının daha geniş kitlelere yayılmasına yardımcı olmalıdır" ifadelerini kullanıyor. Uzmanlara göre, fiziksel aktivitenin fiziksel sağlık üzerine etkileri şöyle: "Kilo Kontrolü: Birçok ülkede fiziksel aktivite düzeyi besin tüketiminden daha fazla düşüş göstermiş, böylece düşük düzeyde fiziksel aktivitenin şişmanlık için önemli bir etken olduğu sonucuna varılmıştır. Önemli bir sağlık sorunu olan şişmanlık giderek artmakta ve koroner kalp hastalığı, diyabet, inme, artrit ve kazalara karşı risk oluşturmaktadır. Kilo kaybının enerji sınırlaması ve fiziksel aktivitenin artırılmasıyla sağlanması daha kolay ve etkilidir. Daha da önemlisi kilo almayı önlemede önemli rol oynamaktadır. Örneğin günde 2-5 km yürüyüş enerji dengesinin sağlanmasını önemli ölçüde etkilemektedir. Kan Basıncının Kontrolü: Yüksek kan basıncı (tansiyon) 140-90 mmHg. olduğunda kalp krizi, kalp ve böbrek yetmezliği, inme gibi rahatsızlıklara yakalanma riskini iki katına, 160-95 mmHg. Olduğunda ise üç katına çıkarmaktadır. Düzenli fiziksel aktivite kan basınçlarını diğer klinik uygulamalarla kıyaslanabilecek düzeyde yaklaşık 6-10mmHg. azaltabilmektedir. Ancak her zaman tek başına yeterli olmayabilir ve diğer klinik uygulamalarla (kilo kaybı, alkol ve tuzun azaltılması, çoğu zaman ilaç kullanımı) birlikte olması gerekebilir. Fiziksel aktivite ilerleyen yaşla birlikte gözlenen tansiyonun artmasına karşı koruyucu olabilmektedir. Önerilen fiziksel aktivite düzeyi, düzenli orta şiddette egzersizlerdir. Ciddi hastalık risklerinin bile, çok hafif düzeyde fiziksel aktivitenin arttırılması ile azaldığı bilinmektedir. Kan Lipitlerinin Kontrolü: Düzenli fiziksel aktivitenin lipit (yağ) ****bolizmasına olumlu etkileri olduğu bilinmektedir. HDL kolesterolünü (iyi kolesterol) artırırken, bazı durumlarda toplam LDL kolesterolünü (kötü kolesterol) düşürerek daha yüksek HDL/LDL oranı ve buna bağlı koroner kalp hastalığı riskini azaltmakta, ayrıca yüksek plazma trigliserid düzeyini de düşürmektedir. Önerilen fiziksel aktivite düzeyi; haftada 15 km veya daha fazla yürüme veya koşma gibi aktivitelerdir. Aktivitenin toplam miktarı ve sıklığı, şiddetinden daha önemlidir. Şeker Hastalığı ve Kan Şekerinin Kontrolü: Düzenli fiziksel aktivite insülin aktivitesinin kontrolüne ve kan şekerinin düzenlenmesine yardımcıdır. Fiziksel olarak aktif, insüline bağımlı olmayan şeker hastalığı olanlarla hareketsiz yaşam sürenlere göre damar komplikasyonlarının görülme sıklığı daha düşüktür. Yaşın ilerlemesine bağlı şeker hastalığına yakalanma riski de aktif kişilerde yüzde 20 veya daha fazla oranda azalmaktadır. Böylece düzenli fiziksel aktivite, insüline bağımlı olmayan şeker hastalığının tedavisinden çok korunmasında önemli rol oynamaktadır. Önerilen fiziksel aktivite düzeyi; yürüyüş ve düşük şiddetli, uzun süreli egzersiz programlarıdır. Damar ve kas-İskelet Sistemi Hastalıklarını Önleme: Koroner kalp hastalığı ve inme riskinin fiziksel aktivitesi fazla olan kişilerde daha düşük olduğu görülmektedir. Orta düzeyde bir aktivite bile tamamen hareketsiz(sedanter) kalmaktan daha iyidir ve giderek artan aktivite düzeyi daha çok yarar sağlamaktadır. Kas ve kemiklerin kuvveti, eklemlerin esnekliği; koordinasyon, denge ve hareket çevikliği için önemlidir. Bütün bu özellikler yaşla birlikte önemli derecede azalmaktadır. Bu durum fiziksel aktivite düzeyindeki azalma ile yakından ilişkilidir. Özellikle kadınlarda yaşlandıkça osteoporozla birlikte kemik kırıkları (bilek, omur ve kalçada) görülme riski artmaktadır. Kemik mineral yoğunluğunda artış, çocukluk ve adölesan döneminde yapılan egzersizlerle örneğin; ağırlık taşıma, yürüyüş, koşu, tenis,v.b. gibi egzersizlerle sağlanmaktadır. Yetişkinlikte yapılan orta düzey aktiviteler ise yaşla ilgili kayıpların önlenmesine yardımcıdır." Sağlıklı, uzun ve kaliteli bir yaşam sürdürme amacı için "Herkes İçin Spor" kavramı yaygınlaştırılmaya çalışılmalıdır. Uzmanlara göre, fiziksel aktivitenin zihinsel sağlık üzerine etkisi ise şu şekilde: "Etkilerini ölçmek zor olmasına karşın yapılan çalışmalar fiziksel aktivitenin yararlı psikososyal etkileri olduğu konusunda birleşmektedir. Kaygı, stres depresyonun azaltılması, zihinsel sağlığın sürdürülmesi, psikolojik zindeliğin sağlanmasında pozitif etkiler yaratmaktadır. Özet olarak; fiziksel aktivite, fiziksel ve zihinsel sağlığı olumlu yönde etkilemektedir." Uzmanlara göre, çocuk ve gençleri (5-12 yaş) düzenli aktivite yapmaya cesaretlendirmek, olumlu sağlık alışkanlıkları geliştirmelerine, sigara ve ilaç bağımlılığından uzak durmalarına, okul başarılarını geliştirmelerine yardımcı olmak anl***** geliyor. Ergenlik (13-19 yaş) döneminde, çocukluktakinden daha yoğun aktiviteye devam edilebileceğinin altını çizen uzmanlar, "Bu dönemde yarışma sporlarına katılım karakter gelişimini olumlu etkilemektedir. Ayrıca aşırı kilo alımını engelleyerek, yetişkin dönemde sık görülen kronik hastalıklara yakalanma riskini azaltmaya yardımcı olacaktır. Yetişkin yaşamında (20-65 yaş) fiziksel aktivitenin yararları daha belirgindir. Daha önce belirtildiği gibi pek çok fiziksel ve zihinsel hastalıklara yakalanma riskini azaltmaktadır. Yaşlılıkta (65-75 yaş) kronik hastalıklara karşı korunmanın yanı sıra, en büyük önemi zihinsel ve bedensel fonksiyonların korunmasını sağlamasıdır. Örneğin eşini kaybetmiş bir kişinin grup egzersizlerine katılması, mücadelesinde yardımcı olmaktadır" diyor. Uzmanlar, yaşamın her döneminde düzenli fiziksel aktivitenin yapılmasının önemli olduğunu da belirterek, "Düzenli egzersiz yapan bir kişi daha kaliteli bir yaşamı tek başına 10-20 yıl daha sürdürebilmektedir. Orta yaşlılar (75-85 yaş) ve çok yaşlılar (>85 yaş) için düzenli, uygun ve güvenli aktivite programları kas kuvvetinde artışa bağlı daha iyi koordinasyon, denge, kısa reaksiyon zamanı, artmış doğal yürüme hızı, esnekliği sağlamaktadır. Ancak bu grupta düzenli fiziksel aktivitenin yaşam beklentisine etkisi azdır. Ayrıca "yaşam stili aktiviteleri" olarak adlandırılan yürüyüş, bahçe işi ile uğraşma, araba yıkama, bisiklete binme, merdiven kullanma vb. gibi aktivitelerle aktif bir yaşama başlamaya karar verilerek egzersiz yaşamın bir parçası haline getirilebilir. Her yetişkin 30 dakika veya daha fazla orta düzey aktiviteyi haftanın hemen her günü yapmalıdır" açıklamasında bulundu. |
17 Mart 2012, 11:50 | #38 |
Mesajlar: n/a
| Cevap: SağLık MakaLeLeri... Gıda zehirlenmelerine dikkat Yaz mevsimi gıda, zirai ilaç ve alkol zehirlenmelerinin en fazla görüldüğü mevsim olarak kabul ediliyor. Süt ve süt ürünleri, kremalı yiyecekler, mayonezli, yumurtalı yiyecekler, pişirilip uygun şartlarda saklanmayan et ve deniz ürünleri, bozulma riski en yüksek gıdalar arasında yer alıyor. Sıcak yaz günlerinde yiyeceklerin hazırlanması sırasında temizlik kurallarına gereken özenin gösterilmemesi de zehirlenme vakalarına yol açıyor. Acıbadem Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Koptagel İlgün, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, gıda ve içeceklerin enfeksiyona yol açan mikroorganizmalarla veya zehirli maddelerle bulaştıklarında zehirlenmeye sebep olduklarını belirterek, "Süt ve süt ürünleri, kremalı yiyecekler, tavuk ve diğer kümes hayvanlarının etleri ile hazırlanan yiyecekler, mayonezli, yumurtalı yiyecekler, pişirilip uygun koşullarda saklanmayan etler, deniz ürünleri, bozulma riski yüksek yiyeceklerdir. Bunların yanı sıra yenilmemesi gereken mantar gibi bir bitkinin tüketilmesi de gıda zehirlenmesi tablosunu ortaya çıkarabiliyor" dedi. Yiyecek ve içeceklerin saklanması, hazırlanması ve sunulması aşamalarında uygun sağlık şartları olmamasının gıda zehirlenmelerini önemli sorun haline getirdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Koptagel İlgün, şunları söyledi: "Kişisel temizliğe özen gösterilmemesi ve kirli sular, gıda zehirlenmelerine neden oluyor. Gıda zehirlenmelerinin belirtileri, tabloya yol açan bakterinin özelliğine göre değişiyor. Ancak pek çoğunda bulantı, kusma, ateş, karın ağrısı, kanlı ishal ile seyreden belirtiler gözleniyor." Prof. Dr. İlgün, gıdaların henüz çiğ olduğu dönemde hijyen kurallarına sıkı biçimde uyulmasının, enfeksiyonun önlenmesinde alınacak en etkili tedbir olduğunu vurgulayarak, "Bunların yanı sıra canlı hayvanların hastalıklardan korunması, hasta ya da taşıyıcı hayvanların yok edilmesi, insanlar için zehirli düzeylere ulaşabilen ilaçların hayvanlara verilmemesi, kesim işlemlerinin yapıldığı yerlerin de temiz olması gerekiyor" dedi. Prof. Dr. Koptagel İlgün, pişmiş gıdaların, yeteri kadar soğuk olan dolaplarda saklanmadan tekrar tekrar ısıtılarak yenmesinin de, kalabalık kitlelerin gıda zehirlenmesindeki en önemli sebep olduğunu hatırlattı. Yazın, tarım ilaçlarına bağlı zehirlenmelerin de arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Koptagel İlgün, "Tarımsal ilaç zehirlenmeleri, ilaçlama yapan kişilerde görülebildiği gibi, ilaçlama yapılan yere yakın olanlarda da görülebiliyor. Rüzgarın etkisiyle dağılan ilaçlı havayı soluyanlar etkilenebiliyor. Özellikle, tatil nedeniyle gidilen yörelerde ve kırsal kesimde dalından koparılarak yıkanmadan yenilen bir meyvenin ilaçlı olabileceği dikkate alınmıyor. Bu da tarım ilacı zehirlenmelerine neden olabiliyor. Her sebze ve meyve mutlaka iyice yıkandıktan sonra yenilmesi gerekiyor" diye konuştu. ZEHİRLENMEDE İLK MÜDAHALE Prof. Dr. İlgün, zirai ilaç zehirlenmeleri riskini en aza indirmek için, ilaçlama yapanlara da görev düştüğünü ifade ederek, "Bunlar, ilaçlama yapmadan önce çevreyi bilgilendirmeli. Evcil hayvanlar uzaklaştırılmalı. İlaçlar, yiyeceklerden uzakta ve kilit altında korunmalı. Zehirlenme halinde kullanılan ilacın adı ve kullanım talimatnamesi ile derhal hekime başvurulmalı. Zehirlenen kişi hekime ???ürülürken yan yatırılmalı, yüzü açık tutulmalı, varsa takma dişleri çıkarılmalı, ilaç bulaşmış giysileri çıkarılmalı, cildi, yüzü bol su ile yıkanmalı. Ağız yoluyla zehir alındıysa, hasta kusturulmalı" dedi. Alkol zehirlenmelerinin de yazın sık görülen sağlık sorunları arasında yer aldığını kaydeden Prof. Dr. Koptagel İlgün, "Özellikle tatil ortamı, bir tür toksik madde olan alkolün aşırı tüketilmesine yol açabiliyor. Alkol zehirlenmeleri, merkezi sinir sistemi bozukluğu ve ağır mide tahrişi şeklinde ortaya çıkıyor. Bulantı, kusma, gözbebeği genişlemesi, konuşma bozukluğu ve denge kaybı görülüyor" diye konuştu. |
17 Mart 2012, 11:51 | #39 |
Mesajlar: n/a
| Cevap: SağLık MakaLeLeri... Klima kullanırken dikkat Günümüzde insanlar, sıcaklarda daha verimli ve rahat yaşayabilmek için klima cihazlarını tercih ediyorlar. Artık birçok evde ve iş yerinde klima vazgeçilmez bir aksesuar. Sıcaklardan bunalan herkes, klimalı ortamlarda serinlemeye çalışıyor. Ancak, klimalı mekanlardan güneşli havaya çıkma veya güneşli havadan birden klimayla soğutulmuş bir alana girmek, insan bedenine zarar veriyor. Vücut ani sıcak ve soğuk hava değişimlerine karşı kendini koruyamadığı için, bu durum başta solunum yolu rahatsızlıkları olmak üzere birçok hastalığa sebep oluyor. Acıbadem Sağlık Grubu İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Karaaslan, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, klimalar doğru kullanıldığı takdirde kimse için sağlık problemine yol açmadığını, ancak bilinçsiz kullanımın özellikle çocukları, yaşlıları ve astım hastalarını etkilediğini bildirdi. Dr. Karaaslan, "Bu kişilerin vücutları ani değişikliklere adapte olmakta zorlanmaktadır. Bu değişiklikler vücuda ekstra yük getirmekte ve hassas dengelerin kolayca bozulmasına yol açmaktadır. Ayrıca direkt klimalarda bazı bakterilerin yayılabileceği bilinmektedir. Özellikle filtresiz olanlar astım hastaları için sorun doğurabilir" dedi. Klimanın sebep olduğu rahatsızlıkları önlemenin yolunun, havayı yavaş yavaş soğutmaktan geçtiğini belirten Uzm. Dr. Mehmet Karaaslan, "Genellikle sıcaklardan bunalanlar, klimaları çalıştırarak bir an önce sıcak ortamdan serin ortama geçmek istiyorlar. Oysa klimaların, ortamı belirli zaman aralıklarında yavaş yavaş soğutmak için kullanılması gerekiyor. Örneğin, dışarıda sıcaklık 40 derece ise klima çalıştırılacak ortamda sıcaklığın aralıklarla 5'er derece düşürülmesinde fayda var" diye konuştu. Uzm. Dr. Karaaslan, klimalarla ilgili olarak en çok yaşanan şikayetlerden birinin de kaslardaki tutulmalar olduğunu kaydederek, "Bu yakınmaları yaşamamak için, çalışan klimaların yakınında uzun süre durmamak ve klima akımına direkt maruz kalmamak gerekiyor" dedi. |
17 Mart 2012, 11:51 | #40 |
Mesajlar: n/a
| Cevap: SağLık MakaLeLeri... Araç tutması Tatil hepimizde güzel anılar, dinlence ve keyif çağrıştırır. Yaz tatilinde yaşadığımız mekânlardan uzaklaşıp Ege ya da Akdeniz kıyılarına atarız kendimizi. Bazılarımız için ise yol araç tutması nedeniyle bitmek bilmez bir işkence haline dönüşüverir. Hep mavi yolculuk yapmak ister ancak deniz tutar korkusuyla cesaret edemeyiz. Tıpta araç tutmasına hareket hastalığı adı verilmektedir. Öncelikle neden olduğu konusunda bilgi vermek ve neler yapabiliriz konusunda bilgilendirmek tatil öncesinde yola çıkmadan yararlı olacak düşüncesindeyim. Hareket hastalığı değişik yönlerde ivmelenmeye bağlı gelişen ve ciddi bir hastalık olmamakla birlikte kişiyi rahatsız eden bir bozukluktur. Her yıl iki milyon kişi bu nedenle doktora başvurmaktadır. Bazı kişiler, uçağa, arabaya ve en çok da deniz taşıtlarına bindiklerinde baş dönmesi, mide bulantısı hatta kusmadan yakınırlar. Tıp dilinde bu yakınmaları özetleyen ‘vertigo’ terimi Latince kökenli olup ‘dönmek’ anl***** gelmektedir. Sersemlik, vertigo, hareket hastalığı denge algılarıyla ilgili sorunlardır. Denge duyusu, iç kulak, gözler, derin duyular, kaslar ve eklemler ile merkezi sinir sistemi arasındaki karmaşık ilişki sonucunda oluşur. Hareket hastalığı bulguları merkezi sinir sisteminin diğer sistemlerden birbiri ile çelişen iletiler alması ile ortaya çıkar |
Bookmarks |
Etiketler |
makaleleri, sağlık |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |