Alt 20 June 2013, 11:17   #1
Keyifli~Üye
 
Angel - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: 07 May 2012
Mesajlar: 1.647
Angel is on a distinguished road
Puanlar: 5.049, Seviye: 1
Puanlar: 5.049, Seviye: 1 Puanlar: 5.049, Seviye: 1 Puanlar: 5.049, Seviye: 1
Üst seviye: 99%, 0 Gereken puan
Üst seviye: 99% Üst seviye: 99% Üst seviye: 99%
Etkinlik: 14%
Etkinlik: 14% Etkinlik: 14% Etkinlik: 14%
Standart Jinekolojik Kanser Tipleri Nelerdir

Jinekolojik Kanser - Jinekolojik Kanser Tipi - Jinekolojik Kanser Tipi Nedir


GÖĞÜS KANSERİ

Göğüs kanseri kadınlardaki kanser ölümlerinin yüzde 20′si-ni oluşturur. Bu, özellikle kırk beş yaş üzerinde olan kadınların kanserleri arasında en sık rastlananıdır. Şişmanlıktan tutun, ço-

cuğunu emzirmemeye kadar, çeşitli nedenlere bağlanmıştır, fakat göğüs kanserlerinin nedenlerinin anlaşılmasında çok az ilerleme kaydedilmiştir. Bu hastalığın çok değişik nedenleri olduğu kabul edilmektedir. ABD’de her onbeş kadından birinde, otuz beşinden önce olmamak üzere, göğüs kanseri ortaya çıkmaktadır.

Her ne kadar göğüs kanserinin nedenleri belirlenmiş değilse de, aile içinde daha önce bu hastalık görülmüşse, bu, bir kadının kansere yakalanma olasılığım arttırmakla kalmaz, daha erken bir yaşta ve bir yerine her iki göğüste ortaya çıkması riskini de çoğaltır.

Yüksek risk grubunda, bir de polikistik yumurtalığı (Stein – Leventhal hastalığı) bulunan kadınlar vardır. Bu hastalıkta yumurtalıklar büyür, normale göre daha çok östrojeıı salgılar. Bu kadınlarda hormon düzeylerinin ömürleri boyunca yüksek olması ve göğüsler üzerindeki bu aşırı uyarımın sonradan kanserin ortaya çıkmasına yol açması mümkündür. Aynı biçimde menopozdu kadınlardaki östrojen tedavisi de göğüs kanseri tehlikesini arttırır. Şişmanlık ve ağır yağlı yemekler de göğüs kanseri riskini yükseltir. Bunun nedeni, yağların östrojen üretimini’ kamçılaması ve hormonların uzun süreli etkilerinin göğüs dokusunda bir tahriş yapıp, bunun da daha sonra kansere yol açması olsa gerektir. Deney hayvanlarında, yağların göğüs kanseriyle doğrudan doğruya bağlantılı bulunduğu görülmüştür.

Emzirmenin göğüs kanserinin oranını düşürdüğünü savunan araştırmalar vardır, başka çalışmalarsa bunun tersini göstermektedir. Buradaki düşünce, süt bezleri doğanın niyetlendiği biçim- ‘ de kullanılmadığı takdirde, bir tahrişe, bunun da zamanla kansere yol açabileceği biçimindedir. Son çalışmalara göre, Birleşik Devletler ve İngiltere’deki göğüs kanserleri, gelişmekte buluMan ülkelerdekinden çok daha fazladır. Araştırmalara göre, bu farklar çocukların sayısından ya da emzirmenin süresinden değil, kadının ilk doğumunu kaç yaşında yapmış olduğundan kaynaklanmaktaclır. İlk çocuklarını otuz beş ya da daha yukarı yaşlarda yapan kadınlarda göğüs kanseri tehlikesi, on sekiz yaşından önce ilk doğumu yapan kadınlara göre üç kat daha fazladır. Bu yüzdendir ki, bazı araştırıcılara göre, bir dereceye kadar gebeliği taklit eden korunma hapları kadında göğüs kanserini engelleyebilir. Doğum kontrol hapları sürekli bir hormon düzeyi sağlar ve doğal hormon dalgalanmalarıyla, buna bağlı dönemsel göğüs uyarılmalarını önler.

Baskı ve gerginlik vücudun bağışıklık sistemini baskı altına alan steroidlerin aşırı üretimini sağlayarak göğüs kanseri tehlikesini arttırır. Bu aşırı üretim bazı araştırıcıları, her ikisi de bağışıklık reaksiyonlarını arttırmakta olan A vitamini ve BCG (Bacillus Calmette – Guerin) ile tedaviye yöneltmiştir.


TEŞHİS VE TEDAVİ

Göğüs kanserini erkenden ortaya çıkarmakta en iyi yol, düzenli bir biçimde yapılan kendi kendine muayenelerdir. Bir kadın yüksek risk grubundaysa, bir jinekologa yılda iki kez görünmelidir. Bir göğüs tümörü, göğüsün dörtte bir üst ve dış bölümünde ağrısız bir kitle olarak başlar. Kitle büyüdükçe, üstündeki deri içeriye doğru çekilmeye başlar ve sonra çukurlaşır. Kanser daha da ilerleyince, deride renk değişikliği olabilir ve göğüs ucu bazen içeriye doğru çekilir. Bu belirtilerin herhangi biri görüldüğünde, hemen bir uzmana başvurulmalıdır. Kitlenin ağrısız olması yüzünden birçok kaclm bu durumu, vakit çok geç oluncaya kadar ihmal eder. Göğüs kanseri yavaş ilerler ve sinirlere yayılmaz. Küçük, ağrılı kitleler genellikle zararsız süt bezleridir, çocuk yapma çağındaki birçok kadında ve özellikle ayhalinden önce görülür.

Ailesinde kanser bulunan, şişman, kırk yaşının üstündeki kadınlar yılda ya da iki yılda bir mammografi ya da termografi ve bunlarla birlikte elle göğüs muayenesi yaptırmalıdırlar. Erken teşhis hemen daima başarılı tedavi sağlar. Bütün göğüs kanserlerinin yüzde doksandan çoğu, kadının kendisi tarafından keşfedilmektedir. Göğüste kuşkulu bir kitle ele gelirse, teşhisi, desteklemek için bir göğüs biyopsisi gerekir

Göğüs kanserinde üç temel tedavi vardır : Ameliyat, röntgen ve ilaç tedavileri. Doğru olan tedavi ya da tedavi birleşimi, kanserin yaygınlık derecesine bağlıdır. Hastalık erken aşamada ele geçirilirse, ameliyatla tümör genellikle alınabilir. Ameliyat sırasında lenf bezlerinde de kanser bulunursa, daha da ilerilere gitmiş olabilir ve o takdirde ameliyatla çıkarma işi yeterli olmaz. Bu durumda göğüsün çevresindeki lenf sistemi içinde kanseri öldürmek için röntgen ya da kobalt tedavileri gerekir. Bazen tedavi programına kemoterapi de eklenir.

Değişik kanser tedavileri üzerinde bir hayli tartışmalar vardır ve bunların arasında en ateşlisi de, radikal mastektomi mi, basit mastektomi mi tartışmasıdır. Kanser kuşkusu varsa, biyopsi yapılır. Bu, çoğu kez mastektomi hazırlıklarıyla birarada yapılır. Tümör selim çıkarsa, ameliyat bitmiştir. Habis çıktığı takdirdeyse, operatör derhal mastektomi j’apabilir. Bu anda operatör göğüsün gövdesini, basit bir mastektomiyle çıkarmak ya da bütün göğsü, altındaki kasları ve koltukaltındaki lenf bezlerini radikal bir mastektomiyle çıkarmak seçenekleri arasında bir karara varmalıdır.

Radikal mastektomide, kanserin nerelere kadar yayıldığını anlamak için bütün göğüs alanında bir patoloji muayenesi yapmak mümkündür. Bu, doktora daha somaki tedavileri saptamakta yol gösterir. Bununla birlikte birçok doktorun inancı şudur ki, ana tümör basit bir mastektomiyle yok edildikten sonra, geriye kalan kanser artıklarıyla vücudun kendi bağışıklık sistemi başarıyla mücadele edebilir. Bu tartışmalar sürmekte ve sorunu çözmek için dünya çapında araştırmalar yürütülmektedir. En son araştırmaları izleyen bir doktor ve tıp merkezini seçen • bir kadın, en iyi tedaviyi göreceğine güvenebilir.

Kanserli göğüs çıkarıldığı zaman, herhangi bir yayılma belirtisi göstermeksizin lokalize olmuş bulunuyorsa, beş yıl yaşama süresi oranı yüzde 75′le 80 arasındadır. Eğer lenf bezlerine sıçra-mışsa, tedavi, oranı biraz daha düşüktür. Bazı doktorlar, geride kalan göğüste kanser olma olasılığını arttırabilecek olan östrojen uyarımlarını azaltmak için elli yaşının altındaki kadınlarda yumurtalıkların çıkarılmasını önermişlerse de, göğüs kanseri uzmanlarının çoğu bunu artık savunmamaktadırlar.

Bazı araştırıcılar, lokalize göğüs kanserinin tedavisinde mas-tektomi yerine ışın tedavisini önermektedirler. Bir incelemede, çok yaşlı olduğu ya da reddettiği için ameliyat yapılmayan, lokalize tümörlü yüzden fazla hasta iki yılı geçkin bir süre izlendi, Her hastay beş hafta süreyle ortalama dozda (500 rad). ışın verildi. Sonuçlar, en iyi yapılmış radikal ameliyatta alınan şifa oranları kadar yüksek çıktı. Bir grup Fransız doktoru da, yıllarca izlenmiş büyük bir .hasta grubunda sadece ışın tedavisiyle elde edilen ayni derecede başarılı şifa oranını bildirmiştir. Kuşkusuz, buradaki tehlike, tümörün gerçek yaygınlığını doktorun daha az olarak tahmin etmesidir. Tümör yayılmış, radikal bir mastektomi yapılmış ve bunun arkasından ışın tedavisi uygulan-mışsa, yapılan bir araştırmaya göre, iyileşme oranı yüzde 90′i geçmektedir. Bazı uzmanlar ışın tedavisini, kanserin tekrarlamasını önleyici bir önlem olarak desteklemekteyse de, genellikle ke-moterapi, yani ilaç tedavisi daha etkili sayılmaktadır.

İtalyan araştırıcılara göre, yeni bir üçlü tedavinin (cyclophosphamide, methotrexate ve 5 – fluorouracil) ameliyattan sonra uygulanması, göğüs kanserlerinin tekrarlamasını ileri derecede azaltmıştır. Bununla birlikte, Birleşik Devletler’de bu tedaviyi uygulayan doktorlar, İtalyanların yapmış oldukları testlerin 207 vakayla sınırlı olduğunu ve sonuçların henüz kesin sonuç verici olmadığını hatırlatarak uyarıda bulunuyorlar. Kemoterapi ol-, maksızm, kanserli lenf bezlerinin bulunmadığı vakalarda tekrarlama oranı, on yıl içinde yüzde 24′tür; kanserli bezler bulunduğu takdirdeyse bu oran yüzde 86′ya sıçramaktadır. İtalyanların şaştırmalarında, tedaviden sonra tekrarlama oranı yüzde 5,3′-


ken, üç ilaçlı kemoterapi yapılmayan benzer bir grupta bu oran yüzde 24 bulunmuştur, fakat bu istatistikler sadece yirmi yedi aylık bir süreyi kapsamaktadır. Daha’ ileri bir çalışma halen Birleşik Devletler’de yürütülmekte ve ayrıca dörtlü bir ilaç programı da incelenmektedir.

BCG aşısı (Bacillus Calmette – Guerin), tekrarlayan göğüs kanserine’ karşı üç ilaçlı bir kemoterapi programıyla birlikte kullanıldığında, şahane sonuçlar vermiştir. Birleşik Devletler’de yirmi bir hastanın bulunduğu bir grubun incelenmesinde, sadece üç ilaçlı tedavi uygulanmış, üç ölüm ve altı tekrarlama görülmüştür. Fakat üç ilaç tedavisiyle birlikte BCG enjeksiyonları yapılan on dört hastadaysa, hiçbir ölüm olmamış, sadece bir tekrarlama görülmüştür. BCG’nin, vücudun bağışıklık sistemini güçlendirdiği düşünülmektedir. :

Kemoterapi tadsız bir iş olabilir. Bu tedavide çoğu kez kusma, mide – bağırsak ağrıları, saç dökülmeleri olur. Fakat bunlar kanserin tekrarlamasından kuşkusuz daha yeğdir.


SERVİKS KANSERİ

Son on yıl içinde serviks kanserinden ölümler yılda yaklaşık olarak on sekiz binden dokuz bine inmiştir. Uzmanlar bu düşüşü iki nedene bağlamaktadırlar: Kadınlar arasında gittikçe artan uyanıklık ve Pap testi. Bu test kanseri erkenden ortaya çıkarmaktadır. Bu, ölüm oranı düşüş gösteren tek kanser türüdür. .’

Değişik etnik gruplarda görülen serviks kanseri oranları arasında büyük farklar vardır. Örneğin, 100.000 kadında hastalanma oranı Yahııdilerde 3,6′yken, Porto Rikolularda 98, kara-derililerde 48, beyazlardaysa 14′tür. Bu farkın nereden doğduğu bilinmemektedir. Bazı uzmanlara göre, bunun nedeni kültüreldir: bazı topluluklarda daha erken yaşlarda doğum yapılmakta, bu yüzden de serviks kanseri olasılığı artmaktadır. Başkalarıy-sa, sorunun, bağışıklık sistemindeki kalıtsal bir güçsüzlükten doğduğu kanısındadırlar. Serviks kanserinin görüldüğü ortalama yaşlar kırkla elli arasıdır, Bununla birlikte bu tip kanser otuz faeş yaşının altındaki kadınlarda da görülmez değildir.

Serviks kanserinin nedenleri üzerinde çok şey bilinmiyorsa da, bunu cinsel ilişkiye bağlayan birçok belirti vardır. Serviks kanseri hayat, kadınlarında çok yüksek bir oranda görülmesine karşılık, rahibelerde son derece az rastlanmaktadır. Serviks kanserinin cinsel ilişkiye, doğum yapmaya erken yaşlarda başlayan, çok erkekle cinsel ilişkide bulunan kadınlarda daha sık meydana geldiği gösterilmiştir. Penisten iltihabi bir salgının çıkıp bu işde rol oynaması olasıdır. İlişki ne kadar uzarsa, bu tahriş edici etkenin serviks üzerinde o ölçüde daha çok etki yapması düşünülebilir. Güneşin yaptığı tahrişin deri kanseri, sigara tahrişinin akciğer kanseri yaptığı gibi, tam olarak belirlenememiş bu penisle ilgili etkenin yaptığı tahrişin de serviks kanserine yol açması olasıdır; Eskiden bu tahriş edici maddenin, sünnet derisi altında toplanan ve smegma denilen beyaz, peynirimsi salgı olduğu düşünülüyordu. Bu smegmanm birike meşini sünnet önler. Yahudi erkekleri sünnet oldukları için bu yorum, Yahudi kadınları arasındaki serviks kanseri oranının düşüklüğünü açıklar gibi görünüyordu. Günümüzde. Birleşik Devletler’deki erkeklerin büyük bir bölümü sünnet oldukları halde, serviks kanserinde olması gereken azalma gerçekleşme^ mistir. Sünnet edilmiş ve edilmemiş erkeklerin eşlerindeki serviks kanserlerinin oranlarını inceleyen çalışmalar yapılmış ve yaş, cinsel ilişkilere başlayış, doğumlar, ilişkide bulunduğu erkeklerin sayısı bakımından yapılan karşılaştırmalarda. bir fark bulunmamıştır. Erkeğin sünnet olması, eşini serviks kanserinden koruyamamaktadır. Geriye doğru gözden geçirildiğinde, Zahudi kadınlarında serviks kanserinin düşüklüğünün, evli-ikten önceki ilişkilerin – ender oluşuna, geç evlenmeye, tek bir >şe sahip olmaya bağlı bulunduğu düşünülmüştür.

Bu tahriş edici madde, doğrudan doğruya spermin kendisi-le ya da herpes simplex Tip 2 gibi zührevi hastalıklara bağlı olabilir. Gebelik sırasında serviks damarlarında artma olur ki, bu da çok defa serviks iltihabı yapar ve her gebelikte tekrarlayabilir. Kronik serviksit serviks kanserine yol açabilir, bu da çok çocuklu kadınlarda serviks kanserinin sık görülüşünün nedeni olabilir.

Bir kadının aktif bir cinsel yaşamı olursa ya da erken yaşta seks yapmaya başlamışsa, yaşam biçimini değiştirmesi gerekmez, fakat yılda en az bir kez ve düzenli olarak pap testi yaptırmalıdır.


TEŞHİS VE TEDAVİ

Serviks kanseri erken dönemdeyken bir belirti vermez ve ancak Pap testiyle ortaya çıkabilir.

Bu test çok basittir ve en az üç örnek almak gerekir. İlk örnek vajinanın dibinden alınır. Bunda yumurtalık kanallarından, rahimden, serviksten ve vajinadan atılan hücreler vardır. En önemli örnek budur, çünkü rahim içindeki, bazen de yu-murtalıklardaki kanser hücreleri burada teşhis edilebilir.

İkinci örnek, serviksin içinden alınır. Burası, rahim içindeki ve serviks dışındaki örtü tabakalarının buluştuğu yerdir. Doktor elindeki çubuğu servikse sokar ve birkaç kez kendi çevresinde çevirip o bölgeden hücreler alır.

Üçüncü örnek, özel bir çubukla serviksin çevresinden, birkaç defa çevirerek alınır.

Örnekler alındıktan sonra, her biri birer ince cam üzerine ya3′ilır, laboratuvara gidinceye kadar bozulmasınlar diye hücreleri tespit etmek için üzerlerine ilaç püskürtülür. Laboratuvara gidince, hücreler özel bir Pâpanicolaou boyasıyla boyanırlar. Sonra mikroskop altında, hücrelerin normal mi, yoksa anormal mi olduklarına bakılır. Hücreler anormalseler, bunun tam bir tarifi yapılır.

Serviks kanseri genellikle iltihabi bir reaksiyon olarak başlar ve yıllar sonra serviksteki hücrelerde hafif bir değişiklik yapar. Displazi denilen bu anormallik ya kendiliğinden geçer ya da gelişip kansere dönüşür. Kanserin ortaya çıkması genellikle yıllar ister ve yetkili bir laboratuvarda değerlendirilen bir Pap testi, displaziyi kansere çevrilmeden ortaya çıkarabilir. Bu kanser öncesi aşamada çok erkenden ele geçirmenin arkasından kolposkopi ya da biyopsiyle teşhis doğrulanmalıdır ki, böylece daha kanser bile ortaya çıkmadan gerekli tedavi yapılabilsin. Serviks kanseri, kanser öncesi aşamasında ya da daha sıçramaya vakit bulamamış kanser durumunda ele geçirilirse, usta bir uzman kanseri ameliyatla ve hemen hemen yüzde yüz şifa elde edebilecek biçimde çıkarabilir.

1975′te ABD’de kırk altı bin yeni serviks kanseri vakası teşhis edilmişti. Bunların dokuz bininin bu hastalıktan öldüğü bildirildi. Birçok araştırıcı bu tip kanserlerin teşhis ve tedavisinde modern tekniklerin etkili olması nedeniyle, serviks kanserinden hiç kimsenin ölmemesi gerektiğini kabul etmektedir. Serviks kanserinden ölümler hemen her zaman teşhislerin çok geç konulmasının sonucudur. Tek garantiniz, bu alandaki en son araştırmaları izleyen bir uzman bulup, kendisine düzenli olarak muayene olmanızdır. Bir kadın, cinsel yaşama girer girmez, yılda en az bir defa Pap testi yaptırmaya başlamalıdır. Yüksek risk grubundaki kadınlarsa, altı ayda bir Pap testi yaptırmalıdır.

Serviks kanseri, erken, sıçramamış aşamada ele geçirilirse, koni biçiminde bir biyopsiyle çıkarılabilir. Eğer hasta istediği kadar çocuğa sahip olmuş ve daha fazlasını istememekteyse, bu durumda bazı doktorlar kanserin yayılmaması için bu koni biçimindeki ve geniş biyopsinin yerine, rahimin çıkarılmasını daha doğru bulmaktadırlar.

Kanser daha çok yayılmışsa, yaygın bir histerektomi yapılıp bunun yanı sıra ışın ya da kobalt tedavileri de eklenebilir. ECobalt tedavisi bir uzman tarafından yapılmalıdır. Gerektiği riçimde uygulanmazsa, kobalt, kalın bağırsaklarda, vajinada, nesanede yaygın doku harabiyeti yapabilir.

RAHİM KANSERİ

Rahim kanseri artmaktadır. 1975′te ABD’de bu hastalıktan 3300 kişi ölmüştür ve bu ölümler, serviks kanserinde karaderi-lilerde ve Porto Rikolularda daha fazla görülüşünün tersine, beyazlarda çoğunluk göstermektedir. Görüldüğü yaş ortalaması 57 olup, yüzde 75′i elliden sonra ve sadece yüzde 4′ü kırkından önce ortaya çıkmaktadır.

Rahim kanseri oranı, hiç doğum yapmamış kadınlarda ve şişman kadınlarda (özellikle yüksek tansiyonlu ve şeker hastası olanlarda) daha yüksektir. Doğum yapmamakla rahim kanseri arasındaki bağlantının nedeni bilinmemektedir. Fakat şişmanlık östrojen üretimini arttırmakta, bu da herhalde rahim üzerinde aşırı bir uyarı yaparak, kanser yapıcı tahrişlere neden olmaktadır.

Vücudunda sekizle yirmi kilo fazlalık bulunan bir kadında rahim kanseri tehlikesi, normaldakine göre yüzde 300′dür, daha da şişman olanlardaysa bu olasılık yüzde 900′dür.

Rahim kanserinde, değişik ırklarda görülen farklılıkların, şimdi, bir beslenme sorunu olduğu düşünülmektedir. Nisbeten düşük oranda rahim kanseri ve yüksek oranda mide kanseri görülen Asyalı kadınlar, kendi ülkelerinden ayrılıp da Birleşik Devletler’e yerleştikten bir, iki kuşak sonra, Amerikalıların gösterdiği oranda rahim kanseri düzeyine yükselmektedirler. Bu, Amerikalıların uyguladığı, yüksek kalori ve kolesterollü diyete bağlı olabilir ki, bu da östrojen yapımım arttırır.

Polikistik yumurtalık, yani Stein – Leventhal hastalığı taşıyan kadınlarda östrojen düzeyi yüksektir ve bunlarda . çok yüksek oranda da rahim kanseri görülür. Polikistik yumurtalıkları bulunan kadınlar bu tehlikenin bilincinde bulunmalı ve herhangi bir anormal kanamada hemen doktora başvurmalı, bir de endometrium biyopsisi yaptırmalıdırlar.

Milyonlarca kadın deride kuruluk, sırt ağrıları, halsizlik gibi menopoz belirtilerine karşı yıllardır östrojen almaktadır. Birçok kanser türü ve bu arada rahim kanserleri, östrojenden etkilenmekte olduklarından,, bu tedavi sonunda tümör tehlikesi artmaktadır. Bu tehlikeyi doktorunuzla birlikte gözönünde bulundurmalısınız. Tekrar edelim: Östrojen tedavisi görüyorsanız, herhangi bir anormal kanama karşısında hemen bir kont-roldan geçmelisiniz. Rahim kanseri erken ele geçtiği takdirde, şifa umudu hemen hemen yüzde yüzdür.


TEŞHİS VE TEDAVİ

Yukarıda değinilen durumlarda ya da menopozdan sonra herhangi bir zamanda anormal bir kanama olursa, nedenini öğrenmek amacıyla bir. endometrium biyopsisi ya da «genişletme ve kürtaj» ameliyatı yapılmalıdır; Pap testleri serviks kanserinde yeterli olmakla birlikte, rahim kanserlerini ortaya çıkarabilirle olanakları yarıdan daha azdır. Endometrium biyopsileri bazen doktorun muayenehanesinde yapılabilirse de, birçok doktor bir «genişletme ve kürtaj» işlemini bir hastanede ve genel anestezi altında yapmayı yeğler. Bu, doktora rahimde herhangi bir anormallik ya da büyüme olup olmadığını araştırma olanağını verir. Bir kanser gelişmekte, fakat rahim boşluğunun derinliği sekiz santimetreden azsa, genellikle kanser erken aşamada demektir ve bir histerektomiyle kolayca halledilebilir.

Rahim, yani endometrium kanseri, genellikle, ameliyatın ,’anı sıra ışınlamayla birlikte tedavi edilir. Bu, vakadan vakara ve kurumdan kuruma değişiklik göstermektedir. Işınlama-ıın amacı, rahimi büzmek ve tümörün yayılmasını önlemek çin lenf sistemini tıkamaktır. Bundan sonra karın duvarından ■apılan bir histerektomi ve ooferektomiyle rahim ve yumurtä-ıklar çıkarılır. Bunun arkasından genellikle vajinaya bir ışın sdaVisi yapılıp kanserin oraya yayılması önlenir.

Eğer tümör rahim duvarının derinliklerine yayılmış ya da mfatik sisteme bulaşmış bulunuyorsa, komşu organlara da bu-şmış olabileceği için tedavisi çok zordur. Bu durumda, kanseri gittiği yerde yakalayıp temizleyebilmek umuduyla, kemoterapi sözkonusu olur. Endometrium kanserinin tedavisi, bir kanser uzmanının güdümünde yürütülmelidir.


YUMURTALIK KANSERİ

Yumurtalık kanserinin yüzdesi, serviks ve endometrium kanserlerininkinden düşükse de, yumurtalık kanserinden ölümler, rahim kanserinden olan ölümler kadardır. Bundaki olağanüstü öldürücülüğün nedeni açıktır. Erken belirtileri1 bulunmadığı için vakayı erken ele geçirme ender olur. Yumurtalık kanseri teşhis edildiğinde, çoğu kez çok uzaklara yayılmış bulunur.

Öbür jinekolojik kanserlerin tersine, yumurtalık kanseri östrojen tarafından pek etkilenmez. Bu tip kanser için yüksek risk grupları da bilinmemektedir ve görünüşe göre, beslenme de rol oynamamaktadır. Bazı araştırıcılar, LH ve FSH gonadotro-pinlerinin yumurtalıkları tahriş ettiğini ve böylece onları kan-serleştirdiklerini düşünmektedirler. Bu doğruysa, östrojenin yumurtalık kanserini engellemesi gerekir, fakat şu ana kadar bunu destekleyecek bir kanıt yoktur. Bu konuda çalışmalar yapılmaktadır.


TEŞHİS VE TEDAVİ

Yumurtalık kanserinin kadınlardaki bütün kanser ölümle-j rinin yüzde 6′smı oluşturduğu tahmin edilmektedir. Yumurtalık kanseri doğum yapma çağında da görülebilirse de, en çok menopozdan sonra ortaya çıkmaktadır. Hastalık değişik tiplere göre değişik belirtiler gösterir ve genellikle gaz sancısı ve karında gerginlikle kendini belli eder. Yumurtalıklar bağırsak karla çok yakın olduğu için yumurtalıklardaki bir kanser bağır sakları da etkiler. Bu nedenle bir kadında olağan dışı, sürekli bi gaz sancısı durumunda bir jinekologa başvurmalıdır çünkü bi dahiliyeci aylarca hiçbir neden bulamayabilir. Gaz sancılarını)


arkasından, zayıflama ve halsizlik başlar ki, bunların hepsi de silik belirtilerdir. Doktor özel olarak yumurtalık kanseri aramadıkça, çok defa gözden kaçar.

Birçok uzman menopozdan sonra artık bir yararı kalmadığı için yumurtalıkların büzüldüğüne inanır. Pelvis muayenesi sırasında bunların elle hissedilmeleri zordur. Menopozdan sonra bir kadın gaz sancılarıyla jinekologa başvurur ve yumurtalıkları kolayca ele gelirse, kanser olasılığı bakımından yumurtalıkları muayene etmek için bir laparotomi yapılmalıdır. Kadının jinekologuna daha sık başvurmasıyla, yumurtalık kanserinden olan birçok ölüm olmayabilirdi. Menopozdan sonra pelvis muayeneleri en az yılda bir defa, gaz sancıları bulunduğu tak-dirdeyse iki kez yapılmalıdır, çünkü yumurtalık kanseri çok çabuk gelişir.

Bilim adamları halen kan testleri üzerinde çalışmalar ve yumurtalık kanserinin teşhisi için idrar tahlilleri üzerinde incelemeler yapmaktadırlar. Erken teşhisin çok zor oluşu nedeniyle, bu feslerin geliştirilmesi, özellikle bu hastalıkta çok önemlidir. Şu anda en büyük teşhis yöntemi, yumurtalık biyopsisidir, fakat o da ancak yumurtalık kanseri kuşkusu bulunduğu takdirde yapılmaktadır.

Yumurtalık kanserinde yapılan tedavi, genellikle, total his-teroktomi ve iki yanlı salpingo – ooferektomi, yani yumurtalıkların, ve fallop tüplerinin çıkarılmasıdır. Çoğu kez kanserin yayılmasına maruz kaldığı için, omentum denilen, karın zarının mideye bağlı yağlı bir kıvrımı da çıkarılır. Ameliyatın arka-sndan bütün karın ışınlanır ve daha sonra kemoterapi yapılır.


VULVA KANSERİ

Vulva kanseri bütün jinekolojik kanserlerin yüzde 5′ini oluşturur. Teşhis konulduktan sonra, hastalığın geleceği nisbe-ten iyidir. Kanserlerin büyük bölümünde olduğu gibi, vulva kanserinin de nedeni bilinmemektedir. En sık menopozdan sonrakı kadınlarda görülmektedir. Bu çağda bazal hücreli kanser dediğimiz deri kanseri çok olmaktadır ki, vulva kanseri de gerçekte budur. Bu hastalıkta ortalama yaş elli dokuzdur.


TEŞHİS VE TEDAVİ

Vulva kanseri çok defa vulvada beyaz lezyonlar ya da başka bozukluklar ve kaşıntılarla başlar. Kadında bu belirtiler varsa, jinekologa başvurmalıdır. Teşhis vulvadan yapılan biyopsinin patolojik muayenesiyle konur.

Vulva kanserinin tedavisi için genellikle bir ameliyat gerekirse de, erken aşamalarda yapılacak geniş bir şak hemen daima başarılı sonuç vermektedir. Kanserin daha çok ilerlemiş olduğu durumlarda, bütün vulvanın çıkarıldığı radikal bir vul-vektomiyle birlikte kasıklardaki lenz bezlerinin çıkarılıp çıkarılmaması konusunda fikir ayrılıkları vardır. Fakat bu sorun her vakada ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Bazı vakalarda kemoterapi de başarılı sonuçlar vermektedir.


VAJİNA KANSERİ

Vajina kanseri ender görülür, kadınlardaki bütün genital kanserlerin yüzde 2′den azını oluşturur. Bu tip kanser en sık olarak menopozdan sonra ortaya çıkar. Bu genellikle epidermoid bir kanser olup, vajinanın dış deri tabakasından doğar. Bazen de rahimden ve öbür dokulardan da geçmiş olabilir. Bu kanserin çocuklardaki oranı özel olarak ilginçtir. 1974′te Birleşik Devletler’de on beş yaşının altındaki çocuklar arasında 3600 kadar kanserden ölüm olmuştur. Bu ölümlerin büyük bölümü lösemiden, beyin ve merkez sinir sistemi tümörlerinden olmuşsa da, yüzde 5′e kadar olan bir bölümü de kadın genital organlarına bağlı olarak meydana gelmiştir.

Yetişkinlerde vajina kanserinin nedenleri bilinmemektedir. Çocuklardaysa vajina kanserinin nedenleri, kalıtım bozukluklarına bağlanabilir, ancak bunun nasıl ve niçin olduğunu tam olarak hiç kimse bilmemektedir. Bu kanserler çocuk henüz rahimdeyken, yani çocuğun bağışıklık sistemi henüz tam olarak gelişmeden önce ortaya çıkmaktadır ya da gebelik sırasında görülen komplikasyonlara, annenin aldığı ilaçlara bağlanabilir.

Diethylstilbestrol tekrarlanan düşükleri tedavi etmek için yıllarca önce kullanılan östrojen tipinde bir hormondur. Daha sonra, gebelikleri sırasında diethylstilbestrol kullanan kadınların kızlarında vajina kanserine yol açtığı bulundu. Bir kadına gebeliği sırasında diethylstilbestrol verilmişse, kızlarında yüksek oranda bir vajina kanseri riski bulunduğu kabul edilmeli ve yılda iki kez Pap testi ve belki de kolposkopiyle birlikte düzenli jinekolojik kontroller yapılmalıdır.


Angel isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Yeni Konu aç Cevapla  

Bookmarks

Etiketler
Jinekolojik Kanser Tipleri Nelerdir


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler Arama
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Tüm Zamanlar GMT +4 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 11:53.

dekorasyon Endüstriyel Mutfak EKipmanları sanal ofis Kiralık Ofis | sanal ofis sanal ofis | sanal ofis | muadil toner | fantezi iç giyim | fantezi giyim | Baskı Ankara | Reklam Ankara | Plaket Ankara | Outdoor Ankara | Outdoor
istanbul travesti | çapa escort ataköy escort pendik escort şişli escort kartal escort taksim escort maltepe escort mecidiyeköy escort kadıköy escort beşiktaş escort ümraniye escort bakırköy escort fındıkzade escort travesti forum |
travesti | ankara travesti| ankara travesti | ankara travesti ankara travesti ankara travesti ankara travesti iskenderun travesti

Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.1

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434