20 Haziran 2013, 05:51 | #1 | ||||||||||||||||||||
NetteKeyif Üyelik tarihi: 15 Mart 2011
Mesajlar: 16.171
| Kanser - 1 kanser nedir - kanser sebepleri - kanser etmenleriVücuttaki dokulardan birine ait bir veya birkaç hücrenin normal özelliklerinin dışında bir değişim göstermesi ve kontrolsüz çoğalması ile meydana gelen ve genellikle tümör (kitle) meydana gelmesine sebep olan, çağımızın en önemli hastalıklarından biridir. Kanser, kelime manası olarak Türkçe'de "yengeç" demektirkanser Vücudumuzun çeşitli doku ve organlarında meydana gelebilen tümörler veya urlar iki türlüdür. İyi huylu (selim) urlar, kötü huylu (habis) urlar. Kötü huylu urların epitel dokusundan gelişen türlerine kanser veya karsinoma, bağ dokusundan gelişen türlerine ise sarkom ismi verilmektedir. Fakat kötü huylu urların hepsine kanser demek adet haline gelmiştir. Kanser çok eski çağlardan beri bilinmekte ise de, 20. yüzyılda dikkatleri üstüne çekmiş ve çağımız insanlarının en çok çekindiği bir hastalık olma vasfını kazanmıştır. Çağımızda kanserin en yaygın hastalıklardan biri olmasında, kesin teşhis imkanlarının artmış olmasının da rolü büyüktür. Kanser ilk geliştiği yerden vücudun diğer kesimlerine de sıçrarsa (****staz), iyileşme ümidi hemen hemen yok gibidir.Günümüzde kesin teşhis ve tedavi imkanları oldukça arttığından, erkenden teşhis edilen birçok vak’alar şifa bulabilmektedir. Fakat teşhis, hastaların çoğu defa ihmalleri yüzünden erken yapılamamakta, dolayısıyla de kanser, ölüm sebepleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Birçok gelişmiş ülkelerde ve yurdumuzda kanserden olan ölümler ikinci sırayı almaktadır. Gerçekte ise, bu oran daha fazladır. Çünkü kanserden olan ölümlerin birçoğu istatistik kayıtlara geçmemekte bir kısmı ise kanser ölümü olarak gösterilmemektedir. Yurdumuzda her sene 40-50 bin kişinin kanserden öldüğü tahmin edilmektedir. Modern teşhis ve tedavi metodlarının gelişmesine rağmen İngiltere’de bütün ölümlerin % 20’si kansere bağlıdır. Kanserin bir genetik hastalık olduğu inancı, gün geçtikçe artmaktadır. Köklerinin hücrelerimizin derinliklerinde yattığı sanılmaktadır. Anarşik olarak gelişen bir hücre vücudun normal biyolojik kanunlarına uymaksızın çoğalmaktadır. Kanserin sebepi ve meydana geliş mekanizması kesin olarak bilinmemektedir. Yeni çalışmalar kanserleşmenin hemen her zaman tek bir hücrede başladığını ortaya koymuştur. Monoklonal immün globülin yapan lenfoit doku tümörleri, kromozom işaretleri ve enzim işaretleri ile yapılan çalışmalar organizmadaki bütün tümör hücrelerinin kanserleşmiş tek bir hücreden geliştiği intibaını vermektedir. Kanser olmaya potansiyel gücü olan normal genlere protoonkojen (protooncogene) gen denir. Onları bu tip bir değişime zorlayan sebepler muhit, diyet, yahut ırsi faktörlerdir. Bu demektir ki kanser, hemofili (kan pıhtılaşma yetersizliği) veya kistik fibrozisde olduğu gibi ırsi değildir. Bununla beraber kanserde ırsi faktörlerin de önemi tecrübi (deneysel) ve klinik müşahedelerle (gözlemlerle) belirlenmiştir. Mesela meme, mide, kolon (kalın barsak), prostat, akciğer kanserlerinin yakın akrabalar arasında görülme riski, normal halk topluluklarına (popülasyon) göre üç defa daha fazladır. İnsan kanserlerinde dış tesirlerin de rol oynayabileceği bilinmektedir. Kansere yol açtığı düşünülen bu faktörleri üç ana grupta toplamak mümkündür: Kimyasal ajanlar, virüsler ve radyasyon. Radyoaktivitenin kanser gelişiminde rolü olabileceğine iyi bir misal, Japonya’ya atılan atom bombasından sonra kan kanserinin o bölgede yaşayanlarda yüksek bir artış göstermesidir. Kansere sebep olduğu düşünülen maddelere kanserojen ismi verilmektedir. Bu maddeler hücre çekirdeği ile ilişkiye girerler. Asbestoz hastalığı ile akciğer zarı kanseri (mesothelioma) ve akciğer kanseri arasında sıkı bir ilişki vardır. Yine kadmium, uranyum, arsenik, nikel ve katranın da kanserle ilişkili olduğu durumlar bildirilmiştir. Kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaçların da başka tür kanserlere sebep olduğundan söz edilmektedir. Bazı hormonların kanserle ilişkisi olduğu ileri sürülmektedir. Buna misal olarak içinde sentetik östrojen (kadınlık hormonu) bulunan doğum kontrol hapları ile rahim ve meme kanserleri arasındaki ilişki ve testosteron (erkeklik hormonu) ile prostat kanseri arasındaki ilişki verilebilir. Alkol ve sigaranın da kanserin meydana gelişinde rolleri olduğu kabul edilmektedir. Mesela akciğer kanseri sigara içenlerde içmeyenlere göre 100 kat daha fazladır. Alkoliklerde mide ve karaciğer kanseri daha fazla görülmektedir. Virüslerle yapılan incelemelerde, bozuk genlerin görünüşü genlerin kanserde rol aldığına dair ipucudur. Virüslerin, yaklaşık olarak tamamı genetik materyalden yapıldığı için, böyle bir araştırmaya çok müsaittirler. 1970’de Kaliforniya Üniversitesi’nde Berkeley ve diğer araştırıcılar tarihi bir araştırma yaptılar. Tavuklarda kansere sebep olan bir virüsle çalışırken genlerden birini çekip çıkardıklarında, kanser yapıcı özelliğinin kaybolduğu görüldü. Virüslerin de insanda kansere sebep olduklarına dair deliller gittikçe artmaktadır. Bazı alışkanlıkların da kanser meydana gelmesinde rolleri vardır. Mesela, çocuğunu emzirmeyen kadınlarda meme kanseri, emzirenlere oranla çok daha fazladır. Kanserlerin ortaya çıkmasında sürekli mekanik, fiziki ve iltihabi tahrişler ve güneş ışığına aşırı ve devamlı maruz kalınmasının da rolü büyüktür. Bütün bu sebeplerin yanısıra şahsın bedeni ve ruhi bünyesinin zayıflaması da kansere bir zemin teşkil edebilmektedir. İmmünolojik teori; vücutta sürekli olarak anormal hücrelerin meydana geldiğini, ancak vücudun savunma mekanizmalarının bunları yok ettiğini, fakat bilinmeyen sebeplerle bu savunma sisteminin kırılması durumunda anormal hücrelerin çoğalarak kansere yol açtığını ileri sürmektedir. Bugün bu teori en çok taraftar bulan teoridir. Kanser hücresi, normal hücrelere benzemez. Kanser, normal hücre çoğalmasını kontrol eden faktörlerin denetimi dışındadır. Vücud, kanser hücrelerini yabancı bir doku olarak değerlendirip reddetmeksizin benimser, halbuki normalde bütün parazitlere karşı vücut red cevabı gösterir. Araştırmacılar, insanın mesane kanseri hücrelerinden DNA’yı (kromozom içinde protein zinciri), yani genleri yapan materyeli çekip, test tüplerinde gelişen sıhhatli farelere aşıladılar. Böylece farenin hücrelerinde kanser yapmaya muvaffak oldular. Sonra, bu tip sağlam farelere; DNA’nın daha küçük parçalarını çekerek aşıladılar. Böylece, kansere sebep olan geni ortaya çıkardılar. Bu parça, protoonkojenlerin bir parça değişiği oluyor. O zamandan beri muhtelif onkojenler bulundu. Hepsi protoonkojenlere benzemektedir; fakat, bunlar, sağlam hücreleri kanser yapmaz. Onları onkojen hale çevirmek için muhakkak bir olay olmalıdır. Bu tarihe kadar üç farklı işlem üzerinde duruldu; 1. Genler, nükleotit denen moleküllerin tesbih gibi bir araya gelmesinden DNA’yı ortaya çıkarması esasından başlar. Bu nükleotitlerin dizisi ve tabiatı, yapacakları proteinlerin kalıpları olması bakımından çok önemlidir. Nokta mütasyonu denen (genlerin kesiştiği nokta) olayda, bir nükleotit başka bir nükleotitle yer değiştirirse bozuk bir protein imaline yol açacak, bu da kansere sebep olacaktır. 2. Başka bir genetik olay, kromozom translokasyonu (yerdeğiştirmesi) dur. Bu kromozomlar genlerin içine yerleştiği serbest ünitelerdir. Bir translokasyon olayı esnasında iki kromozom, genetik materyelin bir parçasını diğeri ile değiştirir. Mesela Burkit lenfomalı çocukların % 100’ünde translokasyon olduğu bildirilmiştir. Bu değişme esnasında myc geni hücre büyüme ve çoğalması yani proliferasyonunda kontrolör görevi yapıyorsa, uygun olmayan dokunuş düğmeyi nasıl ki devamlı açık tutarsa, burada da hücrenin devamlı büyümesine yol açar. 3. Üçüncü hadise ise amplifikasyon yani büyütmedir. Hücreler garip bir şekilde çoğalmaya veya genlerin birçok kopyalarını yapmaya muktedirdirler. Böylece her hücrenin iki kopyası olması yerine yüzlerce olabilir. İncelemeler neticesinde bir kolon (kalın barsak) kanserinde myc antijeninde 30-50 misli artma olduğu belirtilmiştir. Sonuç olarak, insan kanserlerinin oluş mekanizmalarının kesinlikle anlaşılamadığını belirtmek gerekir. Bilinen bütün karsinojenlerin de hücrenin genetik materyelini doğrudan veya dolaylı olarak etkiledikleri anlaşılmaktadır. Bu arada çevremizde çeşitli sebeplerle karsinojenlerin sürekli olarak arttığını belirtmek faydalı olur. Teşhis ve tedavi gayesiyle x ışınları ile röntgen cihazlarının ve atom reaktörleri ile bomba denemelerinin artıkları sebepiyle insanların maruz kaldıkları radyasyon dozu hergün yükselmektedir. Kanserojen kimyasal maddeler de çok büyük bir hızla artmaktadır. Yeni kimyasal ürünlerin sentezi, atmosfer, su ve besin maddelerinin kirlenmesi, değişik ilaçların klinik kullanım sahasına girmesi bu tehlikeyi artırmaktadır. Herhangi bir kimyasal maddenin kanserojen olup olmayacağını önceden kesin olarak tespit edebilecek tecrübi usuller de henüz geliştirilememiştir. Bilinen odur ki kanser hücreleri, vücudun normal hücrelerinden gelişirler ve tek bir hücreden bir tümör gelişmesi başlayabilir. Ancak normal hücreden kanser özellikleri taşıyan hücreye geçiş yavaş bir olaydır ve yıllar süren değişik safhaları ihtiva eder. Zaman ile tam bir kanser hücresi halini alır. Bu gelişim genellikle fark edilmeden olur. Ancak bazı durumlarda kanser öncesi safha tespit edilip tedavi imkanı doğabilir. Buna en güzel örnek rahim ağzı kanserlerinin daha kanser haline geçmeden erken safhalarda hücre incelemeleri ile tespit edilmesidir. alıntı Kanser - 2 | ||||||||||||||||||||
Bookmarks |
Etiketler |
Kanser - 1 |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |