Sanal Hayat Keyifli Forumun Tek Adresi - Sesli Sohbet - Sesli Chat > Her Telden > Sağlık » Saglik Ansiklopedisi

  • Yeni Konu aç Cevapla  
     
    LinkBack Seçenekler Arama Stil
  • Alt 18 Mart 2012, 17:02   #1
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Saglik Ansiklopedisi

    Lösemi kan kanseri


    1. S: Lösemi nedir?
    C: Lösemi halk arasinda kan kanseri diye bilinen hastaliktir. Bu hastalikta çogunlukla kemik iliginden kaynaklanan ve bir tek hücrenin kanserlesmesi, daha sonra bu hücrenin bölünerek çogalip, önce kemik iligini, daha sonra tüm organlari istila etmesi durumu söz konusudur. Eger tedavi edilmezse olay kisa sürede hastanin kaybi ile sonuçlanir.
    2. S: Çocuklukta Lösemi görülür mü?
    C: Çocuklarda en sik görülen kanser türü Lösemidir. Beyaz irkta çocukluk çaginda Löseminin sikligi 100.000 canli dogumda yaklasik 5 kadardir.

    3. S: Lösemi çocuklarda en sik hangi yaslarda ortaya çikar?
    C: Lösemi en sik 2 - 5 yaslari arasinda görülür. Bu dönem çocuklarda Lenf dokusunun en aktif oldugu dönemdir.
    4. S: Çocuklarda Lösemiye neden olan faktörler nelerdir?
    C: Herseyden önce tüm kanserler gibi Löseminin de genetik bir hastalik oldugunu, yani vücudumuzdaki kanser önleyici veya kanser yapici genlerdeki bazi bozukluklar sonucu ortaya çiktigini bilmek gerekir. Bu bozulmayi kolaylastiran bazi faktörler vardir. Bunlar arasinda iyonizan radyasyon, bazi virüsler, bazi kimyasal maddeler ve bazi genetik hastaliklar sayilabilir.
    5. S: Löseminin belirtileri nelerdir? Bir ebeveyn hangi durumlarda Lösemiden süphelenmelidir?
    C: Löseminin klinik belirtileri birçok hastalik ile karisir. Halsizlik, istahsizlik, solukluk, düsmeyen ates, deride morluklar veya küçük kirmizi kanama odaklari, burun ve dis etlerinden kanama, karinda sislik, lenf bezlerinde büyüme, kol ve bacak agrilari bunlar arasinda sayilabilir. Bunlardan birinin veya birkaçinin olmasi durumunda bir çocuk kan ve kanser hastaliklari uzmanina basvurulmalidir.
    6. S: Lösemi ölümcül bir hastalik midir? Bu hastalikta sag kalma orani nedir?
    C: Lösemi çocukluk çaginda görülen kanserler arasinda tedavi sansi en yüksek olanlardan biridir. Günümüzün modern tedavi protokolleri ile akut Löseminin genel anlamda tedavi sansi %70 - 75 dir. Bazi Lösemi tiplerinde bu oran %90 in üzerine çikmaktadir.
    7. S: Lösemi tedavisi için yurtdisina gitmek gerekir mi, yoksa tedavi olanaklari ülkemizde de mevcut mudur?
    C: Ülkemizde Löseminin her türlü tedavisi en modern sartlarda ve yurt disindan çok daha ucuza yapilabilmektedir. Bunun için yurt disina gitmek gereksizdir.
    8. S: Lösemi olusmasinda yiyeceklerin bir rolü var midir?
    C: Lösemi ile yiyecekler ve yiyecekler içindeki koruyucu maddeler arasinda bugüne kadar herhangi bir iliski gösterilememistir.
    9. S: Lösemi olusmasinda ebeveynin ihmali söz konusu mudur?
    C: Hamilelik sirasinda sigara içmek veya uyusturucu kullanmak ile veya hamileligin ilk 3 ayinda röntgen çektirmek ile Lösemi olusumu arasinda ilgiye isaret eden bilgiler vardir. Bu tür davranislardan kaçinilmalidir.
    10. S: Lösemi tedavisi her hastanede yapilabilir mi?
    C:Hayir, Lösemi tam donanimli ve Çocuk Kan ve Kanser Hastaliklari bölümü bulunan bir hastanede tedavi edilmelidir. Bu hastaligin tedavisi ancak bu konudaki uzman kisiler tarafindan yapilmalidir.
    Çocukluk Çagi Kanserleri (Ç.Ç.K.) tüm kanserler içerisinde % 2 oraninda görülür. 15 yas altindaki tüm çocukluk çagi içerisinde rastlanilan ölümlerin %10’nu ÇÇK nedeni iledir. Çocukluk çagi kanserlerinin eriskin dönemde görülen kanserlerden klinik, biyolojik ve ve genetik bakiminda bir çok farkliliklari bulunmaktadir. Amerika’daki SEER programi sonuçlarina göre Bir milyon nufuslu bir popülasyonda her yil yeni kanser görülme sikligi 129.77 çocuk olarak bildirilmistir. En fazla 0-5 yas arasinda görülmektedir.ÇÇK’lerinin görülme sikliginin ülkelere ve çografi bölgelere göre degisiklik gösterdigi saptanmistir. Örnegin Akut lenfoblastik lösemiye en fazla Çin, Japonya ve Amerika’da rastlanirken, Ortadogu ve Afrika’da daha az rastlanilmaktadir. Yine Lenfomalara en fazla Afrika rastlanirken , Japonyada en az rastlanilmaktadir.
    Genel olarak çocukluk çaginda görülen kanserlerin sikligi Tablo-1’de verilmistir 1 . Bu siralamaya göre en fazla görülen hastalik lösemilerdir.

    HASTALIK ADI ve GÖRÜLME SIKLIGI (%)

    Akut Lösemi /ALL,AML)
    27.5

    Santral sinir sistemi Tüm.
    20.7

    Lenfomalar
    11.3

    Nöroblastoma
    7.3

    Böbrek tümörleri
    6.1

    Kemik tümörleri
    4.7

    Rhabdomyosarkoma
    3.4

    Retinoblastoma
    2.9

    Diger tümörler
    16.1




    KANSER NEDENLERI


    Çocukluk çagi kanserlerinin nedenleri halen bir çok bilim adami tarafindan arastirilan bir konudur. Bu konuda üzerlerinde durulan en önemli nedenler asagida siralanmistir.

    1-Ailesel geçis : Bir ailede kanser görüldügünde anne ve babayi endiselendiren en önemli soru , diger çocuklarinda da kanser görülüp görülmeyecegidir ? Bu soruya hemen evet veya hayir demek zordur. Ancak kanserin bazi türlerinin ailsel geçis özelligi olabilir. Daha ziyade Down sendromu gibi genetik bozukluga sahip bir çocukta kanserin ortaya çikma ihtimalinin daha fazla olabileceginden bahsedilebilir. Retinoblastoma ve glioma gibi tümörlerin ailesel geçis ile yakin ilskileri olabilir. Bu oran %1-10 arasinda degismektedir. Ayrica kromozom anomalileri bulunan ailelerde kansere meyilden bahsedilebilir. Bu yüzden bir ailede kanser görüldügünde diger aile fertlerinde de görülebilecegini söylemek zordur.

    2-Ultraviyole Radyasyonu : Ultraviyolenin cilt kanserlerine yol açtigi bilinmektedir.

    3-Ionize radyasyon : Ionize radyasyonun lenfositlerde kromozomal anomalilere yol açarak kansere neden olabilecegi ileri sürülmektedir. Hamilelik döneminde rasyasyona maruz kalan annelerden dogan çocuklarda kanser görülme olasiligi diger çocuklara oranla daha fazladir. Bilindigi gibi 2.Dünya savasi sirasinda Hiroshima ve Nagasaki’ye atilan atom bombasindan sonra o bölgelerde yasiyan ailelerin çocuklarinda kanser görülme insidansinin 3 kat daha fazla artmis oldugu bilinmektedir.

    4-Elektromagnetik dalgalar : !979 yilinda Werheimer ve Leeper tarafindan yapilan bir çalismanin sonucunda elektromagnatik dalgalarin ÇÇK’ne yol açabilecegi (Bilhassa lösemi) bildirilmistir.

    5-Kimyasal ajanlar : Aflatoksinler, Aromatik aminler,rsenik, Asbestos, Benzene, sigara, Nikel , Polisiklik hidrokarbonlar,trikloroetan ve Vinyl kloride Kansere yol açtigi bilinen kimyasal ajanlardir. Pesatori ve arkadaslari 1993 yilinda Italya Sveso’daki bir endüstiriyel kazadan sonra dioxin ile temas edenlerde kanser riskinin artmis oldugunu vurgulamislardir. Insektisidlerinde kansere yol açabilir.

    6-Viral enfeksiyonlar : Ebstein Barr virusünün Burkitt lenfomasina yol açtigi bilinmektedir. Ancak bazi viruslerin insanlarin kromozomlarinda bulunan kanser genlerini aktive ettikleri ileri sürülmektedir.

    Sonuç olarak bazi kanser türlerinin haricinde hala kanserin kesin nedeni bilinmemektedir
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 18 Mart 2012, 17:03   #2
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: Saglik Ansiklopedisi

    LÖSEMILER


    Günümüzde lösemilerin nedenleri bilinmemekle beraber, hastanin içinde bulundugu çevresel faktörler ve genetik yapisi arasindaki karsilikli etkilesim sonucunda ortaya çiktigi düsünülmektedir. 15 yas altinda her yil yeni hasta görülme sikligi 100.000 kiside 4 olarak bildirilmektedir. En fazla dört yas civarinda görülür. Lösemi blast adi verilen lösemi hücresinin kontrolsüz çogalmasi sonucu basta kemik iligi olmak üzere çesitli organ ve dokulari tutan malin bir hastaliktir. Tedavi edilmedigi zaman ölüm ile sonuçlanir. Ancak günümüzde kullanilan etkili ilaçlar ve kemik iligi transplantasyonu ile çok basarili sonuçlar alinmaktadir. Lösemiler akut ve kronik olarak ikiye ayrilir. Kronik lösemilere çocukluk çaginda nadiren rastlanir. En sik rastlanilan lösemi türü akut lenfoblastik lösemidir.

    Akut Lösemi;
    Akut lösemiler lenfoblastik ve myeloblastik olmak üzere iki gruba ayrilir. Tedavileri ve sonuçlari farklidir. Akut lenfoblastik lösemiler tedaviye daha iyi yanit verirler.
    Klinik : Hastalik solukluk, yorgunluk, kilo kaybi, ates, kemik agrisi, istahsizlik ve halsizlik gibi genel sikayetler ile basliyabilir. Bazen çok kisa sürede doktora müracaat edilen bir klinik tablo gelisebilirken , bazen de aylarca süren hafif belirtiler ile seyredebilir. En fazla romatizma ile karisabilir. Muayenede boyun, kasik ve koltuk altinda bezeler, karaciger ve dalakda büyüme, vücutta toplu igne basi büyüklügünde kizarikliklar ve/veya daha büyük morluklak tespit edilebilir.
    Laboratuar: Bu sikayetler ile doktora basvuran hastanin yapilan kan sayimi ve yaymalarindan hastaliktan süphe edilir. Beyaz kürenin bazen 6000 mm3/dl altinda , bazen de 100.000 mm3/dl üzerinde olabilir. Beyaz kürenin yüksek oldugu durumlarda hastalik enfeksiyonlar ile karistirilabilir. Ayrica hemoglobin düzeyinde düsme (kansizlik) ve trombositopeni (kan pulcuklarinin azalmasi) görülebilir.
    Tani : Kesin tani kemik iligi muayenesi ile konur.
    Tedavi: Kemoterapi, Radyoterapi ve kemik iligi transplantasyonudur.

    Tedavi malin hücrelerin ortadan kaldirilmasini hedefler. Hastalikta merkezden merkeze tedavi degisebilmektedir. Esas olarak baslangiçta Indiksiyon tedavisi denilen ve lösemik hücrelerin ortadan kaldirilmasini hedefliyen bir tedavi uygulanir. Bu Hücum tedavisi tam remisyon saglamak için verilir. Tespit edilebilir lösemik hücrelerin kaybolmasi ile hasta remisyonda kabul edilir. Kemik iligi ve kan sayimlari normale döner. Bu tedavi genellikle 4 haftaliktir. Hastalarin %90’ni bu süre içinde tam remisyona girerler.
    Lösemik hücrelerinin sayisi azaltildiktan sonra hastaligin tekrarlamamasi için ve tahlillerde görülemiyen kalinti lösemik hücreleri temizlemek için idame tedavisi düzenlenir. Idame tedavisi kiz çocuklarda en az 2 yil , erkek çocuklarda 3 yildir. Bu tedavi yoluyla siddetle kemik iligi baskilandigi için nötropeni (beyaz kürenin düsmesi) gelisebilir.
    Hastaligin baslangicinda veya idame tedavisi sirasinda Santral Sinir Sistemi tutulumu tespit edilebilir. En sik belirtiler bas agrisi, kusma ve ense sertligidir.

    Hastalik bazen idame tedavisi sirasinda tekrar ortaya çikabilir. Bu nedenle hastalarin düzenli takibi gereklidir.

    Prognoz : Hastanelerde kullanilan çesitli yogun kombine kemoterapi protokolleri ile 5 yillik yasam orani çocugunuzun girecegi risk grubuna göre %60 ile % 90 arasinda degismektedir.

    TEDAVISI:
    Lösemi, son derece uzun, zor ve pahali bir tedavi gerektirmektedir. Lösemi tanisi alan vakalara haftada, ayda bir damardan verilen çok sayida ilaç ve kemoterapi tedavisiyle 2.5 yil kadar süren bir tedavi uygulanir. Bu tedavi sonucunda % 70-85 oraninda tamamen iyilesme saglanabilir. Yanlizca % 5 oranindaki vakalarda ve uygun durumlarda kemik iligi nakli yapilabilir. Türkiye'de kemoterapi ve kemik iligi nakli bati ülkeleri standartlarinda, basariyla yapilmaktadir.

    LÖSEMILI ÇOCUKLAR VE AILELERININ PROBLEMLERI:
    - Okuldan uzak kalmak
    - Arkadaslari tarafindan dislanmak
    - Toplumun bu çocuklarin iyilesme sansinin olmadigini düsünmesi
    - Maske yüzünden hastaligin bulasici oldugunun düsünülmesi
    - Çocuklarin sosyal etkinliklere katilamamalari (Sinema, tiyatro, ...)
    - Çocuklarin sevdikleri yiyeceklerden uzak durma zorunlulugu
    - Kan bulamamak
    - Parasizlik
    - Hastanede çocuklarina refakat etmek isteyen ailelerin is yerlerinden çok sik izin almalari sonucu islerine son verilmesi

    LÖSEMİYLE İLGİLİ SORU VE CEVAPLAR

    Kırmızı kan hücresi (Eritrosit=Alyuvar)
    Kana kırmızı rengini verir, görevi vücudun iptiyacı olan oksijeni taşımaktır. Alyuvarların kandaki normal değerleri: 4.5-4.9 milyon/mm3 tür. Alyuvarlar içlerinde hemoglobin (Hb) taşırlar. Hemoglobinin normal değerleri: 12.0-14.5 g/dl, hematokritin normal değerleri:


    Trombosit
    Kanın pıhtılaşmasını sağlar. Normal koşullarda kanamayı önler. Böylece vurma, çarpma durumunda kanama durur. Trombositlerin kandaki normal değerleri: 150.000-400.000/mm3 arasındadır.



    Beyaz kan hücresi (Lökosit = Akyuvarlar = WBC)
    Enfeksiyonlar mücadelede görevlidir. Vücudun bağışıklık sisteminin bir komponentidir. Bakteri ve virüsler ile mücadelede önemli fonksiyonları vardır. Enfeksiyon durumunda akyuvar yapımı artar. Sayı çok düşükse enfeksiyonlara yatkınlık artar.
    Akyuvarlar nötrofil, lenfosit, eozinofil, bazofil ve monositlerden oluşur.


    Nötrofil
    Primer olarak bakterileri öldürür.


    Lenfosit
    İmmun cevaptan sorumludur. T ve B lenfosit alt grupları vardır.


    Eozinofil
    Allerjik ve iltihabı reaksiyonlarda rol alır.


    Monosit (makrofaj)
    İmmun cevaptan özellikle virüs, mantar, tüberküloz gibi etkenlere karşı sorumludur.


    Akyuvarların (WBC) kandaki normal değerleri
    WBC: 5.000-10.000/mm3
    Nötrofil: (WBC'nin) %50-60'ı
    Lenfosit: (WBC'nin) %25-35'i
    Eozinofil: (WBC'nin) %1-3'ü
    Bazofil: (WBC'nin) %0-1

    Kemik iliğinde kök hücresinin farklılaşması, çoğalması ve olgunlaşması sonucu yapılan tüm hücreler kanımıza salınır. Bu hücreler ancak olgun şekillerde vazifelerini yapabilir ve enfeksiyonlarla mücadele edebilirler.



    Lösemi nedir?
    Kan kanseri olarak da adlandırılan lösemi, kan hücrelerinin yapıldığı ve kemiklerin ortasını dolduran doku olan kemik iliğinin hastalığıdır. Kan hücrelerinin hatalı, başı boş, kontrolsüz yapımı sonucu oluşur. Lösemide kan hücreleri hep genç, ilkel kalır ve durmadan çoğalırlar. Bu ilkel şekildeki hücrelere blast denir.



    Blast Nedir?
    Blast hep genç, ilkel kalan ve vazifesini göremeyen beyaz kan hücresine denir.
    Löseminin cinsine göre adlandırılırlar: Lenfoblast, miyeloblast, monoblast gibi.
    İnsan yaşamında olduğu gibi kemik iliğinde de hücreler yapılır (doğar), büyür, olgunlaşır, çoğalır, kana verilir, vazifelerini görür ve ölürler. Aslında yeni doğan hücrede bir blasttır. Ancak bu blastlar kemik iliğinin 100 hücresinin 5'inden azdır ve olgunlaşmasını sürdürür. Lösemide ise hücrelerin hemen hepsi %20-%100'ü genç ve sorumsuzdur. Sayı olarak hızla ve dengesiz bir artış gösterir. Mikroskopta blastlar tipine göre farklı özel bir görünümdedir.



    Lösemi belirtileri nelerdir?
    Kemik iliğinde "lösemi blastları" ortaya çıkıp sürekli artmaya başladığında, bu artış giderek bir istilaya dönüşür. Kemik iliğinde bir yaşam kavgası başlar. Ancak bir süre sonra lösemi blastları her köşeyi kaplar. Artık kana renk ve dokulara oksijen veren kırmızı kan hücreleri, infeksiyonları önleyen beyaz kan hücreleri, kanamaları durduran trombosit hücreleri yoktur. O zaman çocukta ilk belirtiler ortaya çıkmaya başlar.
    Kansızlık: Kırmızı kan hücreleri yapılamadığından hasta soluk, halsiz, iştahsızdır. Çabuk yorulur. Çünkü kalp, beyin, kaslar oksijensiz kalmıştır.
    Kanama: Burun kanaması, dışkı-idrarda kanama, deride morluklar, kırmızı mor noktalar, çürükler gibi belirtiler olabilir. Çünkü, artık kanamayı durduran trombositler yoktur veya çok azalmıştır.
    Ateş ve infeksiyon: Olgun beyaz kan hücreleri olmadığı için vücut müdafaasız kalır ve tüm mikroplar vücudu işgal edebilir.
    Diğer organ tutulum bulguları: Hastalarda blastlar kemik iliğinden kana dökülürler. Bu hastaların kan sayımında çok yüksek sayıda beyaz kan hücresi-blast çıkabilir. Normalde 4.000-10.000/mm3 olan sayı 100.000/mm3'ü aşabilir. Bazı hastalarda ise çok az sayıda blast kana geçer. Kana karışan blastlar vücudun tüm dokularına yayılabilir. Ama beyin, testis gibi bazı yerleri de özellikle seçerler. Beynin lösemi hücreleri ile tutulumu sonucu baş ağrısı, bulantı, kusma, çeşitli sinir felçleri (yüz felci, ayaklarda felç) görülebilir. Erkeklerde yumurtalıkların tutulumu ile bu bölgede şişlik, kızarıklık, ağrı olabilir.
    Lenf bezlerinde büyüme: Lösemi hücreleri lenfatik sistemi tutar ve bu bezlerde büyüme, sertlik olur, gözle görülür ve muayenede ele gelir. Kulak arkası, çene altı, boyun, koltuk altı, kasık gibi bölgelerdeki lenf bezleri tutulur.
    Karın şişliği: Lösemik hücrelerin karaciğer, dalağı istila etmesi ile bu organlarda büyüme olur. Karın ağrısı, gerginlik, şişlik görülebilir.


    Lösemi tipleri ve sıklığı:
    Çocukta lösemi aslında çok nadirdir. Yüzbin çocuktan sadece 3-5'inde olur. Her yüz lösemili çocuktan yaklaşık %75'inde "Akut Lenfoblastik Lösemi" (ALL), %20'sinde "Akut Miyeloid Lösemi" (AML), %15'inde "Kronik Miyeloid Lösemi" (KML) vardır. Yani lösemi tek tip bir hastalık değildir. Bayaz kan hücrelerinin çeşitli alt gruplarından çıkışlarına göre isim alırlar (nötrofil, lenfosit, monosit v.b).
    Eğer hastalık birden başlar, gürültülü, hızlı bir seyir gösterirse ve hızla ilerliyorsa buna "Akut" lösemi denir. Buna karşın sinsi, yavaş ve bazen de tesadüfen ortaya çıkıyorsa, "Kronik" lösemi adını alır. Kronik lösemide kemik iliği, blastların yanında yeterli, normal hücre de üretir. Bu da kemik iliğine yayılma eğilimi gösteren lösemi hücrelerinin tespit edilmesini geciktirir.
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 18 Mart 2012, 17:03   #3
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: Saglik Ansiklopedisi

    Akut Lenfoblastik Lösemi (ALL)
    Çocuklarda en sık görülen tiptir. "Lenfosit" adını alan beyaz kan hücrelerinin genç formunun kontrolsüz çoğalması ve işgali ile oluşur. Kısaca ALL diye bilinir. Hücre tiplerine göre L1, L2, L3; yüzey işaretlerine göre de B ve T hücreli olarak ayırt edilir. Genellikle 2-8 yaşlarda olur. Ancak her yaşta da görülebilir. Bilinmeyen nedenlerle erkek çocuklarda kızlardan daha sıktır.


    Akut Miyeloid Lösemi (AML)
    Çocukluk çağı lösemilerinin %20'sini oluşturur. AML diye de adlandırılır. Nötrofil, monosit gibi beyaz kan hücrelerinin infeksiyonlarla mücadele ile görevli tiplerinden kaynaklanır. Hücre tipine göre M0, M1, M2, M3, M4, M5, M6, ve M7 olarak ayırt edilir.


    Kronik Miyeloid Lösemi (KML)
    Bu tip de çocukların değil, erişkinlerin hastalığıdır. Çocuklarda çok nadirdir. Miyeloid seri de denen beyaz kan hücrelerinin hel olgun, hem de ilkel tipleri çoğalır. Sinsi bir gidiş gösteren bu tip lösemiye genelde tesadüfen veya hızla büyüyen dalak-karaciğerin neden olduğu sorunlarla tanı konur.



    Lösemi neden gelişir?
    Löseminin kesin nedeni bilinmektedir. Ancak çeşitli faktörler lösemi gelişiminde risk oluşturabilir.


    Yüksek doz radyasyon
    Japonya'da atom bombası atıldıktan sonra lösemi insidansında belirgin bir artış oluşmuştur (normalden 20-25 kez daha fazla). Bir kişi hamilelik döneminde röntgen çektirirse bebekte lösemi gelişme riski artabilir.
    Hodgkin hastalığı nedeniyle ışın ve kemoterapi almış hastalarda 2-12 yıl içinde lösemi gelişme riski %5-10 oranında artar.
    Fanconi Anemisi, Nörofibromatoz, Ataksi-Telenjiektazi'si olanlarda artmış risk vardır.
    Kronik Miyeloid Lösemili hastaların %90'ında kromozom anomalisi (filadelfia kromozomu) bulunur. Tedavi ve kemik iliği nakli ile düzelebilir.


    Kimyasal ajanlar ve ilaçları
    Bir çok kimyasal ajan ile lösemi gelişimi arasında ilişki bulunmuştur. Bazen, gazolin ile uzun süre temas sonucu 20 kat fazla lösemi riski görülür

    Virüsler
    Retroviruslar (RNA tümör viruslar), EBV, HLTV-1 lösemi oluşturabilir.


    Tanı (Teşhis)
    Yukarıda sıralanan (kansızlık, ateş, kanama vb.) bulgularla doktora getirilen hastaya kesin tanı için bazı testlerin yapılması gereklidir. Çünkü infeksiyöz mononükleoz (öpücük hastalığı), bademcik iltihabı, kansızlıklar, romatizma, menenjit, diğer kanserler, kedi tırmığı hastalığı gibi bazı hastalıklar lösemiyi taklit edilebilir.
    İlk yapılacak işlem "kan sayımıdır". Sıklıkla parmak ucundan, bazen damardan alınan kandaki hücre sayıları özel yöntemlerle saptanır (kırmızı kan hücresi-bunu gösteren hemoglobin ve hematokrit, beyaz kan hücresi, trombosit).
    Ayrıca bir damla kan lam denen camlara yayılıp boyanarak mikroskopla incelenir. Uzman bir doktor bu kan hücrelerini inceleyerek belli bir sonuç çıkartabilirse de esas tanı kemik iliği incelemesi ile konur.


    Kemik iliği aspirasyonu
    Kemik iliğini alma işlemi kısa ve zararsız bir olaydır. Ağrı olmasını önlemek için yapıldığı bölge özel ilaçlarla uyuşturulur veya hasta uyutulur. Hasta yüzü koyun yatırılır, kalça bölgesi uygun maddelerle temizlenir ve mikroplardan arındırılır ve uyuşturulur. Daha sonra özel bir iğne ile kalça kemiğinden çok az miktar kemik iliği (enjektör içine) emilir ve aynen kan gibi cam üzerine yayılır, boyanır ve mikroskopta incelenir. Bu incelemede hem löseminin olup olmadığı, hem de tipi belirlenir. Bazen buna ilave bazı kan ve kemik iliği, gen testleri gerekebilir.
    Ayrıca blast hücrelerinin nereleri işgal ettiğini araştırmak içinde bazı testler yapılır. Akciğer filmi, karaciğer-böbrek testleri ve bel suyundan örnek alıp bakmak anl***** gelen "lomber ponksiyon" işlemleri yapılır.


    Lomber Ponksiyon
    Beyin-omurilik sıvısının incelenmesi beyin dokosunun lösemi hücreleri ile tutulumunu gösterir. Lomber ponksiyon için hasta oturur veya yatar pozisyonda ve doktora arkası dönük olarak yerleştirilir. Bel bölgesi temizlenir, uyuşturulur ve özel bir iğne ile girilerek bel suyundan birkaç damla örnek alınır. Bu sıvıda kan gibi cama yayılır, boyanır ve mikroskopla bakılarak blast olup olmadığı araştırılır.
    Normalde hiç bir hücre yoktur. Varsa beyin-omurilik tutulumundan söz edilir.
    Yumurtalıklar (testis) doktor tarafından muayene edilmelidir.
    Şişme, renk değiştirme blastların işgaline işaret olabilir.



    Kateter Uygulaması
    Çocuklara acı veren iğne batırılarak parmak ucundan veya damardan kan alma işlemi yerine veya ilaçların, kan ve kan ürünlerinin deri-deri altı dokulara kaçmadan damar yoluyla verilebilmesi için derin damarlara kateter uygulaması (Hickman, Groschong) yararlıdır. Kateter narkoz altında göğsün sağ veya sol bölgesinden çıkış noktası bulup boyun kısmından derin damarlara yerleştirilir. Haftada 1-2 kez bakımı ve pansumanı gereklidir.


    Hastaneye yatış ve tedavi
    Bu önemli, ciddi, ancak iyileşmesi mümkün hastalıkla ilk mücadele, hastanede yapılmalıdır.
    Bu dönemin bazı özellikleri ve safhaları vardır.


    1- Lösemi tanısının aileye söylenmesi:
    Mutlaka en zor dönemlerden biridir. Kıymetli evladının özellikle adı nedeniyle çok ürkütücü olan bu hastalığa tutulduğunu öğrenmek anne/baba için zor ve kabullenmesi güç bir durumdur. Bu anı anne/babaların tümü en zor dakika olarak tanımlamaktadırlar. Ancak tanının anne/babaya uygun ve doğru bilgilerin eşliğinde aktarılması doktorun önemli görevidir. Beraberinde psikiyatrist ve psikolog, sosyal uzman ile beraber konunun uzmanı bir doktor aileye tanıyı aktarır ve hastalığı tanıtır. Ayrıca anne/babanın sorularını da cevaplayarak birlikte mücadelenin ilk adımını atar.


    2- Çocuğun hastaneye yatışı:
    Hastaneye kabülü ile çocuk yepyeni bir dünyaya adımını atar. Yepyeni insanlar, garip aletler, canını da yakan birçok işlemlerle karşılaşır. Çevresi de kendisi gibi çocuklarla doludur. Onlarla ve yeni yaşamıyla bir denge sağlamaya çalışır. Özellikle küçük ise ilk günler sürekli bir isyan halindedir. Ağlar, bağırır, hiç kimseye yakınlık göstermez. Belki yalnız annesine inanır. Daha sonra bir kabullenme ve çevreye yönelme devri başlar. Hala ağrılı işlemler onu rahatsız eder, ama çevresiyle daha ilişkilidir. Bu dönemlerde doktor, hemşire yanında psiko-sosyal ekip de çocuğa ve anne/babaya destek olmalıdır.
    Bütün çocuklar hastalıklarını da bilmek isterler. Anlayabileceği dille bilgi verilmelidir. Özellikle uzak kaldığı okulu, arkadaşları onu çok üzebilir. Yaşa göre oyun odaları veya okul dersleri ile ilişkisini sürdürebilecek bir hastane okulu çok yararlı olacaktır. Ayrıca meşguliyet eğitiminin yanında odalara özellikle mutlak izolasyon dönemlerinde konacak televizyon, bilgisayar, resim malzemesi çocuk için son derece faydalıdır. Oda meşguliyetlerinde psikososyal ekip ve anne de görev alır.
    Uzun yatak istirahatlerinin sonucunda ortaya çıkacak kas erimesini önleyebilmek için egzersizler, bisiklet kullanımı, fizyoterapistler eşliğinde uygulanmaktadır.


    Lösemi tedavisi:
    Hastalığın tedavisi mümkündür. Ancak mutlak olarak anne/baba, çocuk ile doktor/hemşire/psiko-sosyal ekibin işbirliği şarttır.

    Tedavide çeşitli yöntemler kullanılır.
    a) Kemoterapi (ilaç tedavisi)
    b) Radyoterapi (ışın tedavisi)
    c) Destekleme tedavisi
    d) Kemik iliği nakli

    Doktorunuz çocuğunuza uygulayacağı tedaviyi bir çok özelliği göz önüne alarak seçecektir: tedaviyi kaldırabilmesi, hastalığının tipine göre en uygun tedavi seçimi v.b. dikkate alınacaktır. Amaç hastalığı iyileştirmektir. Aynı tanıyı alsalar bile sizin çocuğunuz diğerlerinden farklıdır. Asla hastaları ve hastalıklarını birbirleri ile mukayese etmeyin.
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 18 Mart 2012, 17:03   #4
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: Saglik Ansiklopedisi

    A) Kemoterapi (ilaç tedavisi)
    Lösemi tedavisinde ilaçla tedavi çok önem taşır. Her gün daha yeni ve etkili ilaçlar bulunmakta ve kullanılmaktadır. Lösemide tipi ne olursa olsun ilk hedef, lösemi, "blast"larının işgalindeki kemik iliğini, yoğun ilaç tedavileriyle temizlemektir. Bu dönemde hasta değişen sürelerde ama mutlaka hastanede tutulmalıdır. Anne-baba-çocuk bu güç dönemi beraber atlatırlar. Damardan, ağızdan alınan ve ayrıca bel iğnesi ile verilen bir çok ilaç kullanılarak blastlara karşı savaş kazanılmaya çalışır. Bu döneme "HÜCUM" dönemi (indiksiyon da) demekteyiz.
    Başarı sağlanırsa hedeflenen; kemik iliğinin uykuya sokulması "REMİSYON" ve blastlar yok edilerek yerini işe yarar iyi hücrelerin (kırmızı kan hücresi, beyaz kan hücresi, trombosit) almasıdır. ALL'li 100 çocuktan 90'ı AML'li 100 çocuktan 75'i "Remisyon"a ulaşacaktır.
    İndiksiyon dönemini tamamlayan çocuklara sağlanan uyku dönemini daha da sağlamlaştırmak için bir "SAĞLAMLAŞTIRMA" (konsolidasyon) tedavisi uygulanır. Artık hastalığa karşı ilk zafer kazanılmıştır. Ancak hastalığın blast hücreleri beyin-omurilik gibi ilaçların çok iyi ulaşamadığı yerlere saklanabilirler, hatta ilk başlangıçta bile buraları tutabilirler. İlaçlarımızı onlara ulaştırmak için "lomber ponksiyon ve bel iğnesi (intratekal)" tedavi yapılır. Direkt olarak bel suyuna ilacımızı vererek saklanmış blastlara yüz yüze mücadele yapma şansını sağlarız. Aynı amaçla ikinci bir uygulama da başa (beyine) ışın tedavisi uygulamaktır. Bu tedaviye "Radyoterapi" denir.
    Lösemide sık kullanılan ilaçlar, kullanım şekli:
    Prednizolon / damar içi, kas içi ve ağız yolu
    Vincristine / damar içi
    L-Asparaginase / deri altı, kas içi (damar içi)
    Cyclophosphamide / damar içi
    Daunorubicine / damar içi
    6-Mercaptopurine / ağız yolu
    Methotrexate / damar içi, ağız yolu, intratekal
    Aclarubicin / damar içi
    Cytosine Arabinoside / damar içi, deri altı
    Etoposide / damar içi
    Thioguanine / ağız yolu
    Mitoxantrone / damar içi
    Amsacrine / damar içi

    Lösemide kullanılan ilaçların yan etkileri:
    Lösemi tedavisi şarttır, ancak ilaçlar iki tarafı keskin kılıç gibidir. Bozuk lösemi hücrelerini yok edip öldürdükleri gibi sağlam dokulara da zarar verebilmektedir. Tedavi sırasında istenmeyen etkiler görülmektedir.

    Erken dönemde görülen yan etkiler:
    Bulantı ve kusma:
    Genellikle sitostatik ilacın verilmesinden 4 saat sonra gelişir ve 2 gün kadar sürer. Günümüzde bulantı kusmayı azaltıcı ilaçlar yararlı olabilir. Bulantı oluşumunun nedeni mide-barsaktaki hücrelerin zedelenmesi sonucu ortaya çıkan serotonin adlı hormondur.
    Serotonin hormonunun sinir sistemi uyarısı ile beyindeki bulantı kusma merkezi uyarılır ve sonuç olarak bulantı-kusma gelişir.
    Bulantı-kusma olduğunda ilaçlara ilâve olarak bazı önlemler yararlı olabilir. Besinler soğuk, ılık yenmeli, sıcak olanlardan kaçınılmalıdır. Ağır, yağlı, tatlı, tuzlu, baharatlı, karışık besin alınmamalı, limon sıkılmalı, patates, pirinçli gıdalar, elma, muz gibi meyveler tercih edilmelidir.
    Ağır kokulardan uzak durulmalı, temiz hava alınmalı, müzik, televizyon, oyunlar ile dikkat başka alanlara çekilmeli ve uyumaya çalışılmalıdır.

    Saç dökülmesi:
    Kimi hastaların saçları tamamen dökülebildiği gibi bazılarının ki daha az etkilenir. Kaşlar, kirpikler, vücudun muhtelif yerlerindeki tüyler de dökülebilir. Ancak unutulmamalıdır ki bu durum geçicidir ve saçlar daha gür ve yumuşak olarak tekrar çıkacaktır.
    Saçlar neden dökülür? Aslında saçın kendisi canlı değildir; saçlı deride bulunan saç hücreleri bu saçları üretir. Sitostatik ilaçlardan bu saç hücreleri zarar gördüğü için saçlar dökülür. Hücreler yenilenince saçlar tekrar çıkar.
    Tedavi sırasında hastanın saçları kesilirse, dökülen saçlar etrafa saçılmaz ve rahatsızlık vermez. Ancak saçlar psikolojik nedenlerle kestirilmek istenmezse daha dikkatli bakım ister. Saçlar ılık su ile tahriş etmeyen şampuanlar ile yıkanmalı, jöle, lastikli toka v.s. kullanılmamalıdır. En iyisi bone takmaktır. Bu dönemde peruk takılabilir.

    İnfeksiyonlara artmış eğilim:
    İlaçların başlıca yan etkisi enfeksiyonlara sık ve ağır olarak yakalanmadır.
    Tedavi sırasında gerek savunma sisteminin diğer hücreleri, gerekse akyuvarlar sayıca azalacağı ve fonksiyonları da bozulacağı için vücut direnci bozulur ve solunum yolu, idrar yolu, barsak, mukoza infeksiyonları da artar. Enfeksiyon etkenleri olarak viruslar (Herpus uçuk virusu, CMV, EBV, parvovirus) mantarlar (candida ve aspergillus) ve bakteriler (Gram (+) ve Gram (-), anaerobik) sayılabilir.

    Kendimizi İnfeksiyonlardan nasıl koruyalım?
    - Besinlerimizi ihmal etmeyelim, düzenli beslenelim.
    - Kendimizi aşırı yormayalım.
    - İnfeksiyonu olan kişilerden uzak duralım. Okul, kreş, otobüs, toplantı gibi kalabalık ortamlara girmeyelim.
    - Canlı aşı uygulanmış (felç aşısı) kişilere yaklaşmayalım.
    - Durgun su kullanmayalım.
    - Temizliğe (banyo, diş, ağız, tuvalet v.s.) dikkat edelim.
    - Besinleri hep taze, her öğünde pişmiş olarak tüketelim. Sütlü gıdaları kaynatarak yiyelim. Soyulmuş muz, elma gibi meyve haricindeki sebze, meyveleri pişirip yiyelim.
    - Çiçek ve süs bitkileriyle yakın temas etmeyelim.
    - Sık sık ellerimizi yıkayalım.
    - Banyo küvetinde yıkanmak yerine duşu tercih edelim.
    - Tuvalet yaptıktan sonra o bölgemizi sabunlayalım.

    Hangi durumlarda acilen doktora, hastaneye başvuralım?
    - Ateş 38 C° dereceyi geçerse
    - Öksürük, boğaz ağrısı olursa
    - Aşırı terleme veya üşüme hissi duyulursa
    - Sık idrar ve ağrılı idrar yapma
    - Deride sivilce gibi kızarıklık, ısı artışı gelişen durumlar
    - Yanıklar
    - İshal gelişirse

    Halsizlik, Yorgunluk
    Kemoterapinin geçici yan etkilerindendir. İlaçlar kemik iliğine zarar verir ve daha az alyuvar üretebilir, daha az oksijen vücuda taşınabilir. Bu kaslarda kuvvetsizlik, baş dönmesi, baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu yaratabilir.
    Yine yetersiz beslenme, azalmış uyku, ağrı, korku, sinirlenme ve psikolojik olarak etkilenme sonucu da gelişebilir.

    İştahsızlık
    Tedaviye bağlı tat alma hissinde azalma, çiğneme ve yutma güçlüğüne bağlı gelişir. Genellikle bulantı ve kusma ile birliktedir. İştahsızlığı azaltmak için besinler sık sık az miktarlarda yenmelidir.
    Kahvaltı ihmal edilmemeli, besinler özenle iştah açıcı şekillerde sunulmalıdır. A ve C vitaminlerden zengin tablet veya besinler alınmalıdır.

    İlaç Sızıntısı
    Bazı ilaçlar damara verilirken dışarı sızarlarsa yakarlar ve kötü yaralar açarlar. Bu tip ilaçlar uygulanırken dikkat edilmeli ve acı hissinde doktor, hemşire uyarılmalıdır.

    Sarılık/Böbrek Sorunları
    Nadirdir. Uygun testlerde izlenerek gerekli tedbirler alınır.

    Havale
    Nadiren hastalarda özellikle bel iğnesi ve radyoterapi esnasında görülür. Uygun ilaç değişimi ile düzene sokulur. Bazen de beyin tutulumunun işaretidir.

    Kalp ile ilgili sorunlar
    Bazı ilaçlar kalbi de etkileyebilir ve kalp kasını bozabilir. Bu durumda o ilaca devam edilmez.

    Mide ağrısı - Yanma/Kusma
    Özellikle prednol gibi kortikosteroid alanlarda olur. Uygun ilaçlarla düzeltilir.

    Kan şekeri artışı
    Bazı ilaçların yan etkisidir. Uygun diyetle ve tedavi ile düzeltilir.

    Ağızda yaralar
    Uygun ağız bakımı ve ilaçlarla düzeltilir.

    Geç dönemde görülen yan etkileri:
    Büyüme-gelişme geriliği
    Alınan yoğun tedaviler, özellikle kemik iliği nakli sonrası görülebilir. Büyüme yavaşlayabilir. Radyoterapi sonrası bazen çocuğun okul başarısı etkilenebilir. Işınlama 2 yaşın altında yapılmaz.
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 18 Mart 2012, 17:03   #5
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: Saglik Ansiklopedisi

    Kısırlık
    Normal şartlarda çok nadirdir. Ancak yoğun tedaviler, kemik iliği nakli sonrası kaçınılmazdır.

    Graftın alıcıyı reddi
    Kemik iliği nakli sonrası deri, karaciğer sorunları ve ishale giden bir tablodur. Özel ilaçlarla korunma ve tedavisine çalışılır.

    Katarakt
    Kemik iliği nakli sonrası görülebilir. Uygun cerrahi müdahale ile düzeltilir.

    B) Radyoterapi (ışın tedavisi):
    Işın tedavisi 2-3 hafta sürer. Her hafta belli sürelerle uygulandığı "DEVAM (İDAME)" dönemi izler. Artık hasta normal yaş***** döner, okulu, arkadaşları, ailesi ile günlük uğraşlarını sürdürür. Bazı ilaçları sürekli ağzından uygularken, diğerlerini aylık ziyaretlerle hastanede alır. Bu dönem 2-3 yıl sürer ve sonuçta her şey yolunda giderse şifaya ulaşır.

    Ancak bazen her şey bu kadar düzenli gitmez ve uyuyan lösemi blastları bazen kemik iliğinde, bazen beyinde, bazen yumurtalıkta yeniden uyanır. Biz buna "TEKRARLAMA (RELAPS)" dönemi deriz. O zaman kemoterapi yanında kemik iliği nakli gibi başka yöntemlere de yönelmek genellikle gerekecektir.


    C) Destekleme tedavisi:
    Büyük bir harbe benzetebileceğimiz ve hem hasta, hem aile, hem de doktor için büyük bir mücadele dönemi olan hücum ve sağlamlaştırma dönemlerinde sorun yalnız lösemi değildir. Verilen ilaçların yan etkileri, lösemi ve tedavisi ile boşalan ve henüz gerekli hücrelerini yapamayan, hırpalanmış bir kemik iliğinin getirdikleri de problem doğurabilir. Özellikle trombositlerin yokluğu kanamalara ve beyaz kan hücrelerinin (lökosit) yokluğu da infeksiyona yol açabilir. Bunun için kan merkezlerinde trombositlerin ayrılması ile elde edilen "trombosit süspansiyonları" verilerek kanamaların oluşumu önlenebilir. Trombosit süspansiyonları hücre ayrım cihazları ile (cell seperator) sağlıklı seçilmiş vericilerden hazırlanır. Ne yazık ki aynı şey lökositler için geçerli değildir.

    Lökositlerin ayrılması ve uygulanması denenmişse de çok fazla sorun doğurduğu görülmüştür. Onun yerine hastayı enfeksiyondan korumak için beyaz kan hücreleri yükselene dek temiz, giriş-çıkışı kısıtlanmış özel odalarda tutma yoluna gidilmiştir. Bu esnada gerek anne-babalara, gerekse doktor, hemşire, sağlık personeline büyük görev düşmektedir. Şu noktalar asla ihmal edilmemelidir:
    - Odaya giren her kimse mutlaka elini en azından sabunla, daha iyisi uygun mikrop kırıcı (antiseptik) sıvılarla yıkamalıdır.
    - Ayakkabı ve giysilerle dış ortamın mikropları içeri taşınabilir. Bunun için maske, eldiven, galoş (ayakkabı üzerine giyilen lastik kılıf), önlük gibi koruyucu malzeme mutlaka kullanılmalıdır.
    - Hastaların kendi derileri, ağız-mide-barsak sistemleri de mikrop kaynağı olabilir. Onun için hasta sık sık yıkanmalı, en azından derisi silinmeli, ağız bakımı muntazam yapılmalı, doktorunuzun önereceği ilaç ve gargaralar muntazam kullanılmalıdır. Hastanın yiyecekleri ve suyu özellikle lökositleri düşükse mutlaka kaynatılmalı, pişirilmelidir.

    Eğer infeksiyon ortaya çıkarsa uygun antibiyotikler ve gerekirse mantar ilaçları ile tedavi yapılmalıdır.


    D) Kemik iliği nakli:
    Son yılların en büyük keşfi basit olarak sağlam bir kişiden alınan kemik iliğinin iyice tedavi edilmiş (kemoterapi, radyoterapi görmüş) hastaya verilerek onun hasta kemik iliğinin yerini almasını sağlamaktır. Böylece artık kemik iliğinde lösemik blastlara yer kalmaz ve hasta şifaya kavuşur. Bu yöntemle hastalığı tekrarlamış her 10 ALL'den 5'i (ALL'de ilk remisyon uyuma dönemi bozulmadan sürerse kemoterapiye devam edilir. Kemik iliği nakline gerek yoktur.) kurtulur. AML'de ise ilk remisyonda kemik iliği nakli uygun olur ve her 10 hastadan 6-7'si bu yöntemle kurtulabilir. Ancak bu işlem o kadar da kolay olmayabilir. Yaklaşık 4-6 hafta hasta tamamen mikropsuz bir ortamda korunmalıdır. Ayrıca kanama olmasın diye trombosit süspansiyonları da verilmelidir.

    Kemik iliği nakli için öncelikle, bir verici bulunmalıdır. Bu verici ideal olarak kardeştir. Ancak öncelikle "doku uygunluğu testi" yapılır. Uygun verici aranır. Bazen hastanın kendi kemik iliği de remisyonda iken alınıp, blastalardan temizlenip dondurularak saklanır ve gereğinde kullanılır. Verici çok nadiren yakın akrabalar veya dokusu uygun yabancılar da olabilir. Eğer verici hastanın kardeşleri veya yakınları ise bu tip kemik iliği nakline "allojenik" kendi kemik iliği ise "otolog" denir. Bunun yanında bazen verilen kemik iliği hastayı, bazen de hasta verilen kemik iliğini kendine uygun bulmaz. Bu da ya kemik iliğinin reddi (graft versus host hastalığı-GVHD) ya da hastanın kemik iliğini reddi ile sonlanır (rejeksiyon). Bazen de lösemi her şeye rağmen geri gelir (relaps). Yine de şifa şansı vardır. Kemik iliğini veren kişiye hiç bir zararı yoktur. Sadece 30-45 dakikalık bir anestezi ile kemik iliği alınır. Bunun dışında normal yaşamını sürdürür.

    3- Ailenin diğer fertleri ve kardeşleri:
    Özellikle evde kalan çocuklar çok önemli bir sorun oluşturabilir. İlk dönemde ailede bir sorun olduğunu hisseden kardeşlerde korku ve kargaşa hissi kaçınılmazdır. Kardeşlerinin hasta olduğunu anlamasalar dahi; onun yokluğunu anne-babanın huzursuz ortamı, evden uzaklaşmaları onları çok rahatsız eder. Bu aşamada onların sorunlarına ciddi ve tatmin edici cevaplar vermek, onları dinlemek gerekir. Küçük yaştakiler basit açıklamalarla yetinirken, büyük çocuklar detaylarını sorabilirler.

    4- Diğer aile sorunları:
    Anne/babanın sorunları yalnızca çocuklarının hastalığının tedavisi olmamaktadır. Lösemi tedavisi uzun, masraflı bir süreçtir. En önemli sorun bu ağır masrafların karşılanmasıdır. Özellikle SSK, Emekli Sandığı gibi bir sigorta sisteminin güvencesi altında olmayan bir ailenin işi çok zordur. Bu aileler ya sosyal güvenceli bir işe teşvik edilmeli ya da Sosyal Yardımlaşma Vakfı gibi yardımlardan yararlandırılmalıdır. İkinci önemli sorun aile içi psikolojik sorunlardır. Anne-baba-kardeşler konuyla ilgili psiko-sosyal ekibin destek tedavilerine alınmalı, grup tartışmaları ve belli aralarla yapılacak eğitim seminerleriyle sorunlarına destek olunmalı, soruları cevaplanmalıdır. Diğer bir yöntem aileler arası dayanışmanın sağlanmasıdır.


    Lösemi tedavisi sırasında sık kullanılan terimler:
    Akut: Hızlı ve kısa süreli.
    Anemi-(Kansızlık): Kırmızı kan hücrelerinin sayıca yetersizliği
    Bakteri: Hücrelerin olgun aşamaya gelmeden önceki genç, olgunlaşmamış ana şekli.
    Beyin tutulumu: Lösemide, beyin/omurilikte blast hücreleri saklanabilir ve hastalığın alevlenmesine neden olabilir. Hatta kemik iliği normal olsa dahi ilk tekrarlama buradan olabilir.
    Dalak: Lenf bezleri gibi bakteri ve kanser hücrelerini süzgeç gibi toplayan bir karın organıdır. Lösemide büyüyebilir.
    Deri altı (SC=Subkutan): Bazı kemoterapi ilaçları özellikle kolda deri altına injekte edilir.
    Destekleyici Tedavi (Supportif): Lösemi tedavisinin en önemli koludur. Kan ve kan ürünlerinin verilmesi, antibiotikler, el yıkama, özel temiz odalar, maske/galoş, önlük kullanımı bu tedavinin önemli öğeleridir.
    Devam tedavisi (İdame): Gerekli hücum ve sağlamlaştırma tedavilerini takiben 2-3 yıl süre ile sağlanan kemik iliği uyumasının (remisyon) şifaya dönüşmesi için yapılan tedavidir.
    Doku Grubu: Anne ve babadan yarı yarıya alınan ve insanın dokusal özelliklerini belirten işaretler (Kan grubu ile aynı değildir, HLA olarak da anılır).
    Eritrosit: Kırmızı kan hücresi. Hemoglobin adı verilen bölümü ile akciğerlerden dokulara oksijen taşır.
    Galoş: Ayakkabı üzerine giyilen naylon/lastik kılıf.
    Graftın Alıcıyı Reddi (Graft Versus Host Hastalığı-GVHD): Kemik iliği nakli sonrası görülen ve deri, karaciğer bulguları ve ishale giden bir yan etkidir.
    Hematokrit: Kanın taşıdığı eritrosit oranını belirleyen bir ölçüdür. %30'un altında kan verilir.
    Hematoloji: Kan ve kan yapan organlarla uğraşan bilim dalı.
    Hematolog: Eritrositlerin oksijen taşımasıyla görevli bölümü.
    Hickman kateteri: Ameliyatla damara konan ve kan alma tedavi işlerinde kullanılan özel hortum.
    Hücum tedavisi (İndüksiyon): Lösemide kemik iliğini işgal eden ve blastların yok edilmesi ve kemik iliğinin uykuya sokulması (remisyon) için yapılan tedavi bölümü.
    İmmun Sistem: Vücudun hastalıklara karşı direnmesini sağlayan lökosit ve benzeri bazı hücrelerden oluşan sistemdir.
    İnfeksiyon: Vücutta hastalık yapıcı mikroorganizmaların çoğalması ve vücudu işgali.
    İntramüsküler (İM): İlacın kas dokusu içine yapılması.
    İntratekal (İT): İlacın direkt olarak belden özel iğnelerle bel suyuna verilmesi.
    İntravenöz (İV): İlacın damara direkt verilmesi.
    Kan grubu: Kan hücreleri insandan insana değişen ve özel yöntemlerle gösterilebilen işaretleyiciler taşır. Kan naklinden önce alıcı ve vericide aynı olmaları şarttır. Başlıcaları A, B, O, AB ve Rh (+) / (-)'dir.
    Kanser: Kontrolsuz ve normal dışı hücre artışı ile giden yaklaşık 100 hastalığın ortak adıdır. Artan hücre urlar yapabilir, diğer dokuları işgal edebilir.
    Karaciğer: Hayatın devamı için gerekli birçok karmaşık işi yapan (sindirim, kan proteinleri yapımı, artıkların yok edilmesi) bir karın içi organıdır.
    Kemoterapi: Kansere karşı ilaçlarla tedavi.
    Kronik: Belirti ve bulguları uzun süren, yavaş ortaya çıkan, süregen.
    Kültür: Ateş/infeksiyon anında neden olan mikroorganizmanın (bakteri) tespiti için alınan kan, boğaz, idrar, dışkı örneklerinde yapılan ve etkili antibiotikleri de (infeksiyonlara karşı kullanılan ilaçlar) gösteren testler.
    Lenf Bezi: Tüm vücuda yayılmış, özel sistemi bulunan ve bakteri, kanser hücreleri için süzgeç görevi yapan organlar. Lösemide büyüyebilirler.
    Lökosit: Beyaz kan hücreleri.
    Lomber Ponksiyon: Bel suyunun incelenmesi veya ilaç verilmesi amacıyla yapılan, belden özel iğnelerle girilerek uygulanan tanı / tedavi yöntemi.
    Lösemi: Kemik iliğinde olgunlaşmamış, genç blast hücrelerinin kontrolsuz çoğalması ile giden ve kan kanseri adını da alan bir hastalık.
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 18 Mart 2012, 17:04   #6
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: Saglik Ansiklopedisi

    Mantar: Tüm vücutta infeksiyon yapabilecek bir çeşit hastalık erkeni.
    Nötrofil: Beyaz kan hücrelerinin, bakteri, mantar, viruslara karşı vücut medafaasında önemli bir rol oynayan tipi. (Nötropeni: Nötrofillerin normalden az olması).
    Onkoloji: Kanserin fiziksel, kimyasal, biyolojik tüm özellikleri ile uğraşan bilim dalı.
    Onkolog: Onkoloji ile uğraşan bilim adamı.
    Oral: İlacın ağız yolu ile verilmesi.
    Patoloji/Patolog: Hastalıkların dokuda yaptığı değişiklikleri inceleyen, yorumlayan ve tanı koyan bilim dalı, bilim adamı.
    Pateşi/Ekimoz: Özellikle trombositin düşük olduğu hastalarda deri içine küçük / büyük kanamalar.
    Prognoz: Hastalığın sonucu / geleceği hakkında tahmini yaklaşım.
    Radyoterapi: Özel aletlerden çıkan ışınları kullanarak yapılan tedavi.
    Rejeksiyon: Hastanın dışarıdan verilen dokuyu (Ör. Kemik iliği) reddi.
    Relaps: Hastalığın uykuya daldıktan sonra yeniden uyanma ve bulgu vermesi.
    Remisyon: Uygun tedavilerden sonra lösemik hücrelerden temizlenmiş kemik iliğinin uykuya dalması, normal çalışması.
    Sağlamlaştırma Tedavisi (Konsolidasyon): Uygun hücum tedavisiyle remisyon sağlandıktan sonra yoğun bir tedavi ile yapılanların garantiye alınması.
    Şifa: Hastalığın kesin olarak iyileşip bir daha geri gelmemesi.
    Testis (Yumurtalık) tutulumu: Erkek çocuklarda testislere saklanan lösemi hücrelerinin çoğalması ile şişme, hassasiyet ile giden ve hastalığın tekrarına neden olan durum.
    Trombosit: Kanın pıhtılaşmayı sağlayan, zedeli damarı tıkayarak kanamayı durduran hücresi.
    Virüs: Çok küçük, ancak özel alet ve yöntemlerle saptanan kızamık / suçiçeği gibi hastalıkları yapan etken
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 18 Mart 2012, 17:04   #7
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: Saglik Ansiklopedisi

    BÜYÜME VE GELİŞME


    TANIM:

    Büyüme, hücre sayısı ve büyüklüğünün artışıyla vücut hacmi ve kitlesinin artışıdır. Gelişme ise hücre ve dokuların yapı ve içeriğinin değişimiyle bedensel olgunlaşmayı ifade eder.

    Çocukluk çağı, erkek ve dişi üreme hücrelerinin birleşmesi ile başlar ve ergenliğin tamamlanmasına kadar devam eder. Çoğunlukla bu iki kavram bir arada değerlendirilir. Çocukluk dönemini diğer dönemlerden ayıran en önemli özellik, gebeliğin başlangıcından ergenliğin tamamlanmasına kadar devam eden bir büyüme ve gelişme süreci oluşudur. Büyüme ve gelişme bu evrede zaman zaman daha hızlı seyreder. Doğadaki diğer canlıların yaşam süreçleriyle karşılaştırıldığında çocukluk çağı insanda çok daha uzundur.

    Çocuklar sürekli büyüyen ve gelişen organizmalar olmaları sebebiyle, sağlık durumlarını bozan her türlü etken, büyüme ve gelişme süreçlerini yavaşlatabilir, hatta durdurabilir. 0 - 1 yaş ya da süt çocukluğu dönemi olarak ifade edilen devrede, büyüme hızının belirgin olarak yüksek oluşu nedeniyle, maruz kalınan etkenler büyüme ve gelişme sürecinde daha ağır ve kalıcı değişiklikler yaratır.

    Normal büyümenin tarifi oldukça güçtür. Ancak kabaca, hastalık belirtisi göstermeyen, yaşına uygun bedensel büyüme ve olgunlaşma, ruh ve zeka gelişimi sergileyen bir çocukta büyüme ve gelişmenin normal olduğunu söyleyebiliriz. Yaşa uygunluk, toplumda daha önce sağlıklı çocuklarda yapılmış geniş çaplı araştırmalarla ortaya konmuş olan normal büyüme eğrilerine göre değerlendirilir. Büyüme ve gelişme durumunun yaşa göre normal, geri ya da ileri olduğunun belirlenmesi, çocuklarda klinik muayenenin en önemli bölümünü oluşturur.

    ÇOCUKLUK DÖNEMLERİ


    Çocuklar büyüme süreci içinde değişik dönemlerden geçerler. Her birinde farklı sorunların görülebildiği bu dönemler, doğum öncesi ve doğum sonrası olmak üzere önce iki gruba ayrılır, daha sonra kendi içinde alt gruplar halinde tasnif edilir (Tablo 1).

    Tablo 1

    Doğum Öncesi ( Anne karnında geçirilen ) Dönem
    ----------------------------------------------------------------------
    Embriyonal Dönem ( 0 - 10 hafta )
    Fetal Dönem ( 10 haftalıktan doğuma kadar )



    Doğum Sonrası Dönem
    -----------------------------------------------------------------------
    Yeni doğan Dönemi ( 0 - 4 hafta )
    Süt Çocukluğu Dönemi ( 1 ay - 12 ay )
    Oyun Çocukluğu Dönemi ( 1 - 3 yaş )
    Okul Öncesi Dönemi ( 4 - 5 yaş )
    Okul Çocukluğu Dönemi( kızlarda 6-10, erkeklerde 6-12 yaş )
    Ergenlik Dönemi ( kızlarda 10-18 yaş, erkelerde 12-20 yaş )


    Sevgili anne ve babalar, Tablo 1'de gördüğünüz, gebeliğin başlangıcından ergenliğin sonuna kadar olan evrelere, ilgili bölümlerde ayrıntılı olarak değinilecektir. Kendine özgü karakteristikleri nedeniyle her dönemde fizyolojik ve patolojik bulguların sınırları birbirinden farklı olduğundan, dönemlerin her biri kendi özellikleri çerçevesinde değerlendirilecektir.

    İntrauterin Dönem

    Günümüzde yaşamın döllenmeyle başladığı kabul edilmektedir. İntrauterin dönem dediğimiz gebelik süresi, bebeğin doğumdan sonraki yaşam standardını belirleyen en önemli evredir.

    Büyüme ve gelişme, en hızlı seyrini anne karnındaki dönemde gösterir. Özellikle gebeliğin ikinci yarısında boy ve tartı artışı daha da belirgindir. 10. haftada bütün organ taslakları tamamlanmıştır. Grafik 1'de, gebelik haftasına göre bebeklerin büyüme eğrilerinde görüldüğü gibi anne karnındaki 12 haftalık bir bebeğin ağırlığı 18 gram, boyu 6,5 cm kadardır. 16. haftada ağırlık 135 gram, boy 16 cm olur. Bundan sonra sırasıyla haftalara göre tartı / boy değerleri: 20. haftada 340 gr / 25 cm, 24. haftada 570 gr / 33 cm, 28. haftada 900-1000 gr / 37 cm, 32. haftada 1600 gr / 40,5 cm, 36. haftada 2500 gr / 46 cm, 40. haftada 3400 gr / 51 cm kadardır.

    Sevgili anne ve babalar, çocuğunuzun büyüme ve gelişmesinin çeşitli faktörlerden etkilenebileceğini unutmamalısınız. Bebeğinizin büyüme ve gelişmesinde yavaşlama saptandığında daha sık ve yakın takibe girmeniz gerekmektedir. Günümüzde bebeğin gebelik evresi bir muamma olmaktan çıkmıştır. Yeni metodlarla bebeğinizin durumu belirlenebilmektedir.

    İntrauterin dönemin başlangıcı olan embriyonal dönemde (0-10 hafta) bebek, dış etkilere karşı son derece hassastır. Çoğu doğumsal anormallikler bu dönemde maruz kalınan etkenler sonucu meydana gelmektedir. Bu nedenle gebeliğin ilk haftalarında, diğer dönemlerden çok daha dikkatli olunmalıdır.

    Fetal dönem 11. haftada başlar ve doğuma kadar devam eder. Bu dönemde doku ve organların olgunlaşma süreci ile hızlı büyüme gerçekleşmektedir. Fetal büyümenin değerlendirilmesinde rahim büyüklüğü, ultrason, son adet tarihi ve bebeğe ait ölçümler gibi parametreler kullanılmaktadır.

    Fetal dönemde, özellikle gebeliğin ikinci yarısında bebeğin büyüme ve gelişmesi belirgin olarak hızlanmaktadır. Aşağıdaki tabloda sunulduğu gibi *bebeğe, *anneye, *plasentaya ve *çevreye bağlı nedenler bebeğin gelişimini çok çeşitli yönlerden etkileyebilirler. Bu faktörlerin önemli bir bölümü, girişimde bulunulduğunda bebeğin gelişimini iyi yönde etkileyebilecek özelliklerdir.

    Sevgili anneler, hayatınızın en önemli evresi olan gebelik döneminde sağlığınıza özen gösteriniz. Yeterli ve dengeli besleniniz. Düzenli olarak gebelik kontrollerinizi yaptırınız ve zararlı çevresel faktörlerden kaçınınız.

    Böylece bebeğiniz kendi genetik potansiyeli doğrultusunda en uygun şekilde büyüme ve gelişme gösterecektir.
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 18 Mart 2012, 17:04   #8
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: Saglik Ansiklopedisi

    Tablo 2
    Fetal Büyümeyi Etkileyen Faktörler
    ---------------------------------------------------------------
    Bebeğe Ait Nedenler


    Irk
    Cinsiyet
    Genetik
    Kromozom anomalileri
    Fetal infeksiyonlar
    Doğumsal anomaliler
    Çoğul gebelik (ikiz, üçüz, vb.)

    Anneye Ait Nedenler:

    İnfeksiyonlar
    İnfeksiyon Dışı Nedenler
    Boy
    Yaş ( <18, >35 )
    Azalmış besin alımı
    Gebelikte yetersiz tartı alımı
    Doğum öncesi düşük kilo
    Yetersiz bakım
    İlaç bağımlılığı, sigara ve alkol
    Kronik hastalık (kalp, böbrek, şeker hast., astım..)
    Yüksek tansiyon
    Sık doğumlar



    Plasentaya Ait Nedenler

    Plasenta, anneyle bebek arasında oksijen ve besin alışverişini sağlayan, "eş" olarak da adlandırılan bölümdür.
    İnfeksiyon
    Plasenta tartısı
    Plasentada iletim bozukluğu
    Plasenta tümörleri
    Plasentanın kısmen ayrılması
    İkizden ikize kan geçişi


    Çevresel Nedenler

    Çevre Hijyeni
    Radyasyon
    Yüksek irtifa


    Sevgili anne ve babalar, gördüğünüz gibi bebeğin anne karnında büyümesini etkileyen birçok faktör mevcuttur (Tablo II: I-IV. Maddeler). Bunlardan herhangi biri bebeğinizin büyümesini yavaşlatabilir. Hamilelik esnasında hekim denetiminde yapılacak düzenli takiplerle, büyümeyi etkileyen faktörler geç kalınmadan kontrol altına alındığında, anne karnındaki dönemde büyüme normal olacak, sağlıklı bir bebek dünyaya gelecektir.

    Yeni doğan Dönemi

    Doğumdan sonraki ilk 4 hafta yeni doğan dönemidir. Dünyaya yeni gelmiş olan bebek, dış ortama hızla uyum sağlamak durumundadır. Anne karnındaki ideal dönem artık sona ermiştir. Kendi vücut ısısını kendisi düzenlemek, solunum, kan dolaşımı ve sindirim faaliyetleri gibi işlevlerini kendisi yerine getirmek zorundadır. Bu devrede uygun oda sıcaklığının sağlanması ve anne sütüyle beslenme son derece önemlidir.

    Her annenin sütü kendi bebeği için özeldir. Erken doğum yapan annenin sütü hızlı büyüyen ve yaşıtlarını yakalamaya çalışan prematüre bebeğin beslenmesi için yeterli miktarda protein, yağ ve kalori içermektedir.

    Sevgili anneler, bebeğinizin en iyi şekilde beslenmesini, büyüme ve gelişmesini sağlayan anne sütünü ondan esirgemeyiniz. Bebeğinizi doğar doğmaz ilk yarım saat içinde mutlaka emziriniz!..

    Anne sütü ilk 4-6 ay sağlıklı büyüme ve gelişme süreci için tek başına yeterlidir!..

    Sevgili anne ve babalar, yeni doğan bebeğinizin diğer dönemlerden farklı olarak hastalık belirtisi olmayan bazı fizyolojik özellikleri vardır ki bu özel durumları bilmenizin son derece yaralı olacağı kanısındayım.

    Sağlıklı bir yeni doğanın cilt rengi gül kurusu pembesidir. Doğumu izleyen ilk saatlerde daha koyu olabilir, ancak birkaç saat içinde normale döner. Koyu kırmızı renk devam ediyorsa kan hücrelerinin fazlalığı söz konusu olabilir. Solukluk ise kansızlığı düşündürür. Her iki durumda da gerekli kan tahlilleri yapılarak nedene yönelik tedavi uygulanmalıdır.

    Normal yeni doğanlarda göz kapaklarında el, kol ve bacaklarda hafif ödem saptanabilir. Doğumu izleyen birkaç gün içinde kendiliğinden düzelir. Ciltte küçük damar genişlemeleri görülebilir, çok belirginse doktorunuza danışınız. Kalça ve sırtta kurşuni mavi renkte doğum lekesi olabilir, herhangi bir hastalığa delalet etmez, 1 yaşına kadar kaybolur. Prematüre bebeklerde ciltte bol miktarda tüy bulunabilir, kısa sürede dökülür.Yeni doğanların yaklaşık %40'ında yüzde inci beyazı renkte, toplu iğne başı büyüklüğünde kabarıklıklar görülebilir, tedavi gerektirmez. Bazen anneden geçen hormonların etkisiyle bebeğin yüz ve boynunda sivilceler oluşabilir, kız çocuklarda vaginal akıntı olabilir, tedavi etmeye gerek yoktur, kendiliğinden geçer. Yine aynı nedenle yeni doğan bebeğin memeleri şiş olabilir. Kesinlikle sıkılmamalı, düzelme zamana bırakılmalıdır.

    Süt Çocukluğu, Oyun Çocukluğu ve Okul Öncesi Dönemi

    Süt çocukluğu dönemi 1 - 12 ay, oyun çocukluğu 1 - 3 yaş, okul öncesi çocukluk dönemi 4 - 6 yaş arasındaki evredir. Bu evreler birbirleriyle olan yakın ilişkileri nedeniyle bir arada ele alınmışlardır.

    Süt çocukluğu dönemi, yeni doğan döneminden sonra insan yaşamındaki en önemli evrelerden biridir. Bebeğin doğum sonrasında en hızlı büyüdüğü dönemdir. Bir yaşın sonunda çocuk, doğum ağırlığının 3 misline, boyu 1.5 misline ulaşır.


    Süt çocuğunda önceleri en hızlı büyüyen bölüm baştır. 6. aydan sonra göğüs çevresi genişler, 9. aydan sonra kol ve bacakların büyümesi öne geçer. Beyin, sinir ve kasların gelişimi baştan ayağa doğru olan bir rota izler. Bu nedenle çocuk önce başını tutar, sonra oturur, daha sonra yürüyebilir. Çocuğun istemli hareketler yapma, anlama, etrafla ilgilenme, istediklerini belirtme yetenekleri gelişir.

    Sevgili anne ve babalar, çocuğunuzu tabloda sunduğumuz rakamsal değerlerle kıyaslamayınız. Ancak büyüme-gelişme eğrisinde kendisine ait yerini bularak takibini yapabilirsiniz. Eğride normalden sapma (özellikle düşüş) gördüğünüzde doktorunuzla temasa geçerek altta yatan bir sorun olup olmadığının araştırılmasını sağlayınız. (Beslenmeyle ilgili sorunlar, infeksiyon hastalıkları vb..).

    Vücut Ağırlığı

    Ortalama doğum ağırlığı 3000-3500 gram kadardır. İkinci ve üçüncü çocukların doğum kilosu birinciden, erkeklerinki kızlardan fazladır. Zamanında doğan bebekler normal olarak ağırlıklarının % 5-10'unu, erken doğanlar tartılarının % 10-15'ini ilk bir iki hafta içinde kaybederler. Buna fizyolojik kayıp adı verilir.

    Çocuklar ilk 6 ay içinde ayda 600-1000 gram, sonraki 6 ay içinde ayda 400-600 gram ağırlık kazanırlar. Bir bebek 5. ayda doğum ağırlığının 2 katına, bir yaşın sonunda 3 katına, üç yaş sonunda 4 katına çıkar. 7. yaşın sonunda 7 katına ulaşır. 2 yaşından büyük çocuklarda normal vücut ağırlığını kabaca hesaplamak için Yaş X 2 + 8 formülü kullanılabilir. Bulunan rakam ortalama değerdir.

    Sevgili anne ve babalar, her çocuk kendi büyüme eğrisinde izlenmeli, ne kendi kardeşleriyle, ne de diğer ailelerin çocuklarıyla karşılaştırılmalıdır.
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 18 Mart 2012, 17:04   #9
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: Saglik Ansiklopedisi

    Boy Uzunluğu

    Doğumda boy uzunluğu 48 ile 52 santimetre arasında değişmekle birlikte ortalama 50 cm kadardır. Sonraki 3 ay içinde 8 cm, ikinci 3 ay içinde 8 cm, üçüncü 3 ayda 4 cm, dördüncü 3 ayda yine 4 cm boy uzaması olur. Çocuklar ilk yaş sonunda doğum boylarının yarım katı olan 75 santimetreye, dört yaşında iki katına, 13 yaşında 3 katına erişirler. İki yaşından büyüklerde yaklaşık boy uzunluğunu bulmada Yaş X 5 + 80 formülü kullanılabilir. Elde edilen rakam ortalama boy uzunluğudur. Normal değerler ise çok geniş bir yelpazeye dağılır.

    Sevgili anne ve babalar, ağırlıkta olduğu gibi her çocuğun boy gelişimi yine kendi eğrisi üzerinde izlenmeli, başka çocuklarla hatta kendi kardeşleriyle bile kıyaslanmamalıdır.

    Baş Çevresi

    Baş çevresi doğumda ortalama 35 cm kadardır. 3. ayda 40,5 cm, 6. ayda 43 cm, 1 yaşın sonunda 46 cm olur. Yeni doğanda baş ve göğüs çevreleri eşittir. Birinci yaştan sonra göğüs çevresi baş çevresinden büyük olur.

    Süt çocuklarında baş çevresinin her ay ölçülmesi çok önemlidir. Baş çevresi eğrileri üzerinde değerlendirilen normalden sapmalar derhal ele alınmalı, nedenleri ciddiyetle araştırılmalıdır. Bu sayede örneğin kısaca beyin içinde su birikmesi olarak tarif edebileceğimiz "hidrosefali"nin erkenden tanınması ve hasar meydana gelmeden tedavi edilmesi mümkün olabilir. Benzer şekilde mikrosefali ( küçük kafa ) de tespit edildiğinde gecikmeden nedenleri araştırılmalı, sebebe yönelik tedavi yapılmalıdır.

    Diş Gelişimi

    Diş gelişimi çocuklarda büyüme ve gelişme süreciyle doğrudan ilişkili bir parametre olmamakla birlikte çocuğunuzun beslenmesi yönünden önem arz ettiğinden diş gelişimine de kısaca değineceğim.

    İlk diş çıkarma zamanı daha çok ırsi eğilimlere bağlıdır. İlk diş ortalama 4 - 9. aylar arasında çıkar. Ancak 15 aya kadar gecikmesi de normal kabul edilir. Diş çıkarma sırasında hafif ateş, ishal, huzursuzluk görülebilir.

    Yerel içme suyunda flor yeterli değilse, diş çürüklerinden korunmak için kalıcı dişler çıkana dek günde 0,25 mg florun ağızdan verilmesi uygun olur. Sevgili ebeveynler, sağlıklı bir diş gelişimi için çocuğunuza diş fırçalama alışkanlığını mutlaka kazandırmalı, çocuk diş hekimlerince düzenli takibini sağlamalısınız.

    Kemik Gelişimi

    Kafada 6 adet bıngıldak bulunur. Bunların önde yer alan büyüğü ve arkadaki küçük olan elle kolayca fark edilir. Ön bıngıldak dışındakiler bir kaç ay içinde kapanırlar. Öndekinin kapanması ise 3 ile 18 aylar arasında gerçekleşir. Kapanmadaki gecikmeler doğumsal tiroid bezi yetersizliği, D vitamini eksikliği gibi hastalıkları öncelikle akla getirir. Araştırma sonuçlarına göre nedene yönelik tedavi yapılır.

    Kemiklerin gelişimi esnasında baş büyüklüğünün vücuda oranı, kulaç mesafeleri gibi bedensel oranlarda önemli değişiklikler olur. Çocuklarda oturma yüksekliği gelişmeyi değerlendirmede çok yaralı bir göstergededir. Boy uzunluğundan oturma yüksekliğinin çıkarılmasıyla bacak mesafesi elde edilir. Her iki değer için de normali yansıtan eğriler mevcuttur. Grafikler üzerinde yapılan değerlendirmeler, büyüme bozukluklarının erken tanısını olanaklı kılar. Kemik gelişimiyle igili bir sorun olduğunda bu konuda yetişmiş uzman bir hekim tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir.

    Okul Çocukluğu Dönemi

    6 yaşından cinsel olgunlaşma belirtilerinin başladığı ergenlik dönemine kadar çocuğun gelişmesindeki başlıca özellikler, gittikçe anne babaya olan yakın ilginin azalması; öğrenme, yarışma, ödev, sorumluluk ve başarma duygularının yerleşmesidir.

    İlkokula yeni başlayan çocuklarda kısa veya uzun süreli uyum sorunları çok yaygındır. Sınıfa annesiyle birlikte girmek, sınıfta durmamak, sıraya oturmamak, altını ıslatmak, altını kirletmek, ağlamak, derste gezinmek, bir şeyler yemek gibi belirtilerle kendini gösteren uyum güçlükleri birkaç gün ya da birkaç haftayı bulabilir. Bazı çocuklarda okul fobisi görülebilir. Bu aşırı okul korkusu aslında okuldan korkma değil, anneye aşırı bağımlı olan çocuğun, okula gitmekle annesinden ayrılması sırasında ortaya çıkan anneden ayrılma korkusudur.

    Okula uyum sorunlarının çözümü için okula yeni başlayan çocukta okuma yazma öğrenmekten önce evdeki olumlu ilişkinin okulda da sürdürülmesi, bir tür anne baba modeli olan öğretmenin çocuğa duygusal doyumu sağlayacak şekilde davranması ve bizzat kendi davranışlarıyla da çocuk için iyi bir örnek oluşturması gereklidir.

    Sevgili anne ve babalar, aynı yaştaki çocukların tartı ve boy değerleri tıpatıp aynı olamayacağı gibi, aynı nörolojik ve ruhsal gelişim özelliklerini sergilemezler. Bu nedenle yaşa uygun beceriler değerlendirilirken, her bir çocuğun istenen tüm hareketleri yapması beklenmez. Ancak normalden sapmalar varsa, doktorunuza başvurarak nörolojik ve psikolojik durumunun değerlendirilmesini sağlamanız çok yararlı olur.

    Ergenlik Dönemi

    Ergenlik, çocukluktan erişkinliğe geçiş sürecidir. Bu süreç iç salgı bezlerinden salgılanan hormonlar tarafından başlatılır ve sürdürülür. Testis ve yumurtalık gibi cinsiyet organlarının ve cinse özgü dış görünüm özelliklerinin gelişmesi, büyüme ve kemik olgunlaşmasında belirgin hızlanma, vücut oranlarında ve bedensel yapıda değişiklik, ergenlik sürecinin özelliklerini oluşturur.

    Vücutta ergenliğe yol açan hormonal değişikliklerin başlamasından sonra dış görünümdeki ilk değişiklikler kız çocuklarında 10 (8-13), erkeklerde 12 (9,5-15) yaşında ortaya çıkar. Değişikliklerin tamamlanması genellikle 3-5 yıl sürer. Ergenlik döneminin sonunda -kızlarda otalama 16, erkek çocuklarda 18 yaşında- bireyin büyüme ve gelişmesi büyük ölçüde tamamlanmıştır.

    Adolesans, kimi zaman ergenlikle eş anlamda kullanılmakla birlikte aslında, hayatın bu devresinde vücutta oluşan biyolojik değişikliklere eşlik eden ruhsal gelişme ve psikososyal değişiklikleri de kapsayan bir terimdir.

    ERGENLİKTE BÜYÜME VE GELİŞME

    Boy Büyümesi

    İlk 4 yaştan sonra büyüme hızı erkek ve kız çocuklarında benzer şekilde yılda 5-7 cm gibi oldukça durağan bir gidiş gösterir. Ergenlik belirtilerinin başlamasıyla beraber cinsiyet hormonlarının vücut kitlesini arttırıcı etkisiyle boy uzamasında belirgin bir hızlanma görülür.

    Kız çocuklarında ergenlik erkeklere kıyasla 2 yıl daha erken başlar. Bu nedenle büyüme hızlanması da kızlarda daha erken olur. 10-12 yaşlar arasında kız çocukları erkeklerden daha iri olurlar. Ergenlikte büyümenin en hızlı olduğu "büyüme hızı doruğu" kızlarda ortalama yılda 9 cm, erkeklerde ortalama yılda 10,5 cm'dir. Ergenlik sürecinin daha geç başlaması erkek çocuklara büyümede aşağı yukarı 2 yıl kadar bir süre kazandırır. Kalıtım faktörlerinin etkisine bağlı olarak ergenliğe erişme yaşı çok değişken olduğundan büyüme hızı doruğunun görüldüğü yaş da bir çocuktan diğerine farklılık gösterir. Bu nedenle aynı yaştaki iki çocuğun ergenlik belirtilerinin başlayıp başlamamış olmasına göre boy ve vücut yapılarında büyük farklılıklar olması doğaldır.

    Boy uzaması ergenliğin son evrelerinde giderek yavaşlar, kızlarda 16-18, erkeklerde 18-20 yaşlarında hemen hemen durur. Ancak 30 yaşa dek omurga büyümesinin bir miktar daha devam etmesi sebebiyle 3-4 milimetrelik bir artış gözlenebilir.
      Alıntı ile Cevapla
    Alt 18 Mart 2012, 17:04   #10
    KuzeY
     
    KuzeY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
     
    Mesajlar: n/a
    Standart Cevap: Saglik Ansiklopedisi

    Kilo Artışı

    Okul öncesi döneminden ergenliğin başlangıcına kadar olan evrede, boy büyümesine koşut olarak yıllık tartı artışı, 2-3 kilogram arasındadır. Ergenlikte vücut ağırlığı kızlarda yaklaşık 16 kg, erkeklerde 20 kg artar. Erkek çocuklarda kas gelişmesi ve iskelet kitlesinin artması vücut ağırlığının artmasında önemli pay alırken, kızlarda tartı artışı büyük ölçüde yağ depolanması sonucudur.

    Kemik Büyümesi ve Olgunlaşması

    İlk önce el ve ayakların büyümesi hızlanır. Bunu ön kol ve bacaklar, daha sonra üst kol ve uylukların uzaması izler. Ardından enine büyüme hızlanır. Kalçalar, göğüs ve omuzlar genişler. Kızlarda kalçaların, erkeklerde omuzların genişlemesi belirgindir.

    Yüz kemikleri hızla büyür, yüz görünümü değişir. Çene uzar ve kalınlaşır, burun büyür, profil değişir.

    Ergenlik öncesi kemik olgunlaşması kızlarda 2 yıl daha ileridir. Bu nedenle kız çocuklarda epifizler daha erken kapanır. Boy artışı erkeklerde 17-18 yaşlarına kadar sürerken, kızlarda büyüme 15-16 yaşlarında durur.

    Ergenlik Dönemiyle İlgili Sorunlar

    Vücuttaki yapısal değişikliklere ve çevreye uyum gerektiren bu dönem son derece duyarlı olunması gereken bir devredir. Çocukluktan çıkıp erişkinliğe ilk adımını atan insanın bedeninde ve biyolojik işlevlerinde meydana gelen değişikliklere alışması ve kabullenmesi, ayrıca fiziksel değişiklikleri nedeniyle çevresindekilerin kendisine karşı davranışlarına alışması gerekmektedir. Yine bu dönem okulda kendisinden beklenen sorumlulukların arttığı, içgüdülerini kontrol ederek davranışlarında ölçülü olmasının beklendiği bir dönemdir. Geleceği için meslek seçimi ve yaşam biçimi gibi konularda karar vermesi gerekmektedir.

    Sevgili ebeveynler, çocuğunuzun hem bedensel hem de ruhsal değişimlerin yarattığı karmaşanın içinde boğuştuğu erişkinliğe geçiş sürecinde, anne ve babasının mutlak desteğine gereksinimi vardır. Ona bir erişkin gibi yaklaşmanız, sevgi ve ilginizi hissettirmeniz, sorunlarını anlamaya çalışmanız kuşkusuz çok yararlı olacaktır.

    BÜYÜME VE GELİŞMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

    Kalıtım ve Ailesel Faktörler

    Toplumun genelinde büyümeyi etkileyen en önemli etken kalıtımdır. Kalıtım ( ırsiyet ), öncelikle boyla ilişkilidir, ancak şişmanlık ve zayıflık gibi fiziksel özellikler de etkilenir. Büyüme geriliğinden kuşkulanılan bir çocukta bu durumun kalıtımla ilgili olabileceğine karar vermede, anne babanın ve varsa kardeşlerin özelliklerini değerlendirmek büyük önem taşır. Kısa boylu ailelerin çocukları kısa, sarışın olanların çocukları açık renkli olmaya eğilimlidir.

    Cinsiyet

    Büyüme gelişme süreci kız ve erkek çocuklarda farklıdır. Doğumda kızların tartısı daha düşüktür. Doğum tartıları aynı olan erkek ve kız çocuklar karşılaştırıldığında kızlar daha ileri bir gelişme düzeyi gösterirler. Ergenlik dönemine erken giren kızlar hızlı büyür, ancak çabuk dururlar. Erkeklerde kas dokusu daha fazla gelişir, boy daha uzun olur.

    Beslenme

    Beslenme, büyüme ve gelişmeyi etkileyen en önemli çevresel faktördür.

    Çocuğun iyi büyüyebilmesi için yeterli ve dengeli beslenmesi, bu besinleri sindirmeye yeterli bir barsak etkinliği bulunması gerekir. Süt çocukluğu döneminde yetersiz beslenmeden boydan çok tartının öncelikle etkilendiği bilinmektedir.

    Çoğu kez beslenme kökenli bir kansızlık geliştiğinde, iştah azalmasına yol açarak problemin artmasına neden olur. Bu durumda kansızlığın düzeltilmesi, asıl sorunun çözülmesi için uygulanan tedavilerin başarısını arttırır.

    Sevgili ebeveynler, büyüme yetersizliği düşünülen bir çocukta alınan günlük besinlerin yeterli olup olmadığı mutlaka bir hekim tarafından hesaplanmalı, eksiklik söz konusu ise uygun beslenme şemalarıyla tartı alımı, olması gereken sürece oturtulmalıdır.

    Hormonal Durum


    Normal büyüme için bir çok hormona ihtiyaç vardır. Sağlıklı çocuklarda hormonlar uygun miktarlarda salgılanır. Hipofiz bezinin salgıladığı "büyüme hormonu" boyca büyümeyi, tiroid bezinin salgıladığı "tiroid hormonu" gelişme ve olgunlaşmayı sağlar. Ergenlikte böbrek üstü bezi, testis ve yumurtalıklardan salınan hormonlar da büyümeyi etkiler.

    Büyüme hormonu yetersizliği durumunda boy kısa kalırken, konjenital hipotiroidi dediğimiz doğumsal tiroid bezi yetersizliğinde zeka da etkilenir.

    Sevgili anne ve babalar, erken tanı konulursa her iki hastalığında tedavisi oldukça başarılıdır. Ayrıca, hormon bozukluklarına bağlı büyüme gelişme bozuklukları son derece nadirdir. Ancak diğer nedenler tam teşekküllü bir merkezde yapılacak tetkiklerle bertaraf edildikten sonra düşünülebilir.

    Gebeliğe İlişkin Faktörler

    Bebeğinizin sağlıklı doğması yanında normal tartı ve boya sahip olabilmesi için gereken koşulların kendine özgü karakteristikleri nedeniyle gebelik dönemi, yaşamın diğer evrelerine göre son derece önem arz etmektedir.

    Gebeliğin ilk üç ayında annenin geçirdiği virus infeksiyonları çocuk için zararlıdır. Anne hamileyken kızamıkçık geçirdiği taktirde çocukta kalpte bozukluk, katarakt, sağırlık, küçük kafa ve zeka geriliği ortaya çıkabilir.

    Gebelik süresince ve özellikle ilk haftalarda annenin aldığı ilaçlar dikkatle seçilmelidir. Bu dönemde alınan ilaçlar ve sigara içimi gibi etkenler bebeği etkiler, doğuştan bozukluklara yol açabilir.

    Hamilelikte röntgen, radyum gibi ışınlar çocukta küçük kafa, bel bölgesinde yarık ya da kese, zeka geriliği ve uzuvlarda bozukluklara yol açabilir.

    Hamilelikte hormon bozuklukları bebeğe zarar verebilir. Örneğin şeker hastalığı olan annelerin çocukları iri doğarlar. Tosuncuk diyebileceğimiz bu çocuklarda kalp, akciğer ve ****bolizma bozuklukları görülebilir.

    Sevgili anneler, doğacak bebeğinizin sağlığı için gebeliğiniz esnasında mutlaka bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanının kontrolü altında olun, sigara, ve alkolden uzak durun, rasgele ilaç kesinlikle kullanmayın.

    Kronik Hastalıklar

    Sağlıklı olarak dünyaya gelen bir bebekte kalıtımsal olarak gelen ya da sonradan edinilen kimi hastalıklar müzminleşerek büyüme ve gelişme sürecini olumsuz yönde etkileyebilir. Bu hastalıklar arasında kronik karaciğer hastalığı, kronik böbrek yetersizliği, romatizmal hastalıklar sayılabilir.

    Büyüme geriliği, astım ve diğer alerjik hastalıklarda da ortaya çıkar. Bunların tümünde sebep kullanılan ilaçlar değildir. Hastalığın kendisi de gerilikte başlıbaşına önemli bir faktördür. Ağır akciğer infeksiyonları ve morarmayla seyreden kalp hastalıklarında da büyüme olumsuz yönde etkilenir.

    Çocukların sonraki dönemlerde yaşıtlarını ne ölçüde yakalayacakları, hastalığın seyri ve süresi, başlangıç yaşı, iyileşme sonrası geride kalan büyüme süresi ve iyileşmenin tam olup olmaması gibi bir çok faktöre bağlıdır
      Alıntı ile Cevapla
    Yeni Konu aç Cevapla  

    Bookmarks

    Etiketler
    ansiklopedisi, saglik


    Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
     
    Seçenekler Arama
    Stil

    Yetkileriniz
    Konu Acma Yetkiniz Yok
    Cevap Yazma Yetkiniz Yok
    Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
    Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

    BB code is Açık
    Smileler Açık
    [IMG] Kodları Açık
    HTML-Kodu Kapalı
    Trackbacks are Açık
    Pingbacks are Açık
    Refbacks are Açık




    Tüm Zamanlar GMT +4 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:36.

    dekorasyon Endüstriyel Mutfak EKipmanları sanal ofis Kiralık Ofis | sanal ofis sanal ofis | sanal ofis | muadil toner | fantezi iç giyim fantezi giyim kerebiçci kerebiçci oğuz kerebicci.com araç takip sistemleri | kişi takip sistemleri | Varlık takip sistemleri | filo takip sistemleri |
    istanbul travesti | istanbul travesti izmir escort bayan izmir escort tuzla escort bursa escort bursa escort casino siteleri casino siteleri casino siteleri casino siteleri casino siteleri bahis siteleri istanbul travesti travesti forum |
    istanbul travesti Mekanları | istanbul travesti Haber | istanbul travesti Bilgi | istanbul travestileri | istanbul travesti | travesti | ankara travesti| ankara travesti | ankara travesti ankara travesti

    Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.1

    1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429